04 Ekim 2018 00:32

Fedakârlığa değil mücadeleye ihtiyaç var

Fedakârlığa değil mücadeleye ihtiyaç var

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Burjuva iktidar sözcüleri, “ekonomik geleceğin oldukça parlak olacağı”nı söylemeye devam ediyorlar. Bu nutukları, birbiri ardına uygulamaya geçirilen yüksek oranlı zamlar izliyor. Onlara, ABD, Almanya, Çin ve Rusya başta olmak üzere emperyalist devletlere ve uluslararası tekellere, “ülkemize yatırım yapın, size kapılarımız sonuna dek açıktır” çağrıları ekleniyor. Ülkenin işçi ve emekçi halk yığınları açısından ise, sisli bir vadide karşıdan gelen canavarların yarattığı tehlikenin devasa büyüklüğünü henüz tam olarak görememenin yarattığı huzursuzluk, belirsizlik, kararsızlık ve korku sözkonusudur.

İflas eden ve kapanan işletme ve işyerleri giderek artıyor. Tekellerin egemenliği koşullarında küçüklerin başının daha erkenden yenmesi kapitalizmin kuralıdır. “Dünyası yıkılan” sadece küçük kapitalistler olmaz; onların iyi-kötü birikimleri mümkündür. Asıl yıkıma sürüklenenler işsizliğe itilen işçiler olmaktadır. Kaldıkı sadece iflaslarla değil, 3 bin civarına yükseldiği belirtilen “konkardato ilan eden şirketler”de de işçi çıkarımı söz konusudur. İşsizlik yüzde 20’lere tırmanmıştır.

İşsiz olmak, özellikle de sosyal yardım mekanizmasının yasal işlerlik göstermediği ülkelerde, açlıkla yüzyüze kalmak demektir. Bizde, asgari ücret ve kayıtdışı çalışma dikkate alındığında, işsizler bir yana işçilerin hemen hemen tamamı açlık sınırıyla yoksulluk sınırı arasında bir yaşam “tutturma”ya çalışıyorlar. TÜİK ve Türk-İş araştırmaları veri alındığında ise on milyonlarca emekçinin yoksulluk sınırı ve altında yaşadığı görülüyor.

Peki böylesi bir sosyoekonomik durumda, gece-gündüz “Biz milletimizi düşünüyoruz, milletimize hizmetten başka hedefimiz yoktur!” mealinde konuşan ve kendilerini “milli irade temsilcisi” olarak gösteren devlet üst yöneticileri, halk kitlelerinin yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirmeye mi çalışıyorlar?

Böyle olmadığını kanıtlamak için binlerce ve binlerce örnek sıralanabilir, ama buna gerek bulunmuyor. Elektrik ve doğal gaz gibi, kullanımı bütün ihtiyaç maddeleriyle ilişkili olan iki enerji “maddesi”ne birbiri ardına yapılan zamlar “Hanyayı-Konyayı” görmeye yeter de artar. Elbette, yaşananlara gözünü, kulağını, beynini ve ‘ruhu’nu kapatmayanlar için! Böyleleri için dahi, Ağustos, Eylül ve Ekim’de doğal gaza ve elektiriğe konutlarda toplamda yüzde 30 civarında, sanayide yüzde 50 civarında zam yapılması, bir büyük cendereye alınma anlamına gelecektir. Kabullenip kabullenmemeleri, boyun eğip eğmemeleri ayrı bir sorundur. 

Bu zamlar, amiyane deyişle iğneden ipliğe her maddeye yansıyacak; bütün temel ihtiyaç maddelerinin fiyatı -hergünkü uygulamalarda görüldüğü üzere- artacaktır. İşçiler, işsizler, emekliler, düşük maaşlı kamu emekçileri bu durumdan en fazla ve en çok etkilenecek olanlardır. Buna, işyerleri kapanan, iflas ederek işsiz duruma düşen küçük üretici ve işletmelerin büyük bölümü de eklenecektir.

İşçi ve emekçi kitleleri ya bu durumu “sineye çekecek”; yıkımlarını kabullenip sermayenin ve siyasal-askeri temsilcilerinin yaptırımlarına boyun eğecekler; ya da ekonomik, sosyal ve pisikolojik yıkıma sürüklenmeyi reddedip yaşam koşullarını iyileştirme mücadelesine girişeceklerdir. İşsizlik, açlık ve yoksulluk tehdidi altındaki insanların bu durumu kabullenmeye değil karşı çıkmaya ihtiyaçları vardır. İşten atmaların yasaklanması, işyerleri kapanan işçilere işsizlik ödeneği, işsizlik fonunda birikmiş paranın buna ayrılması, işçi ve emekçilerin ücret ve maaşlarının yüksek enflasyon ve fiyat artışları da dikkate alınarak artırılması, elektrik ve doğal gaz zamları başta olmak üzere zamların geri alınması ve kitlesel temel ihtiyaç maddelerinin fiyat artışlarının durdurulması gerekir. İç ve dış borcun muhatabı olmadıkları halde, yüksek vergi ve zamlara boyun eğerek bu yükü çekmeleri istenen işçi ve emekçiler, bu uluslararası “dış” ve işbirlikçi “iç” büyük sermaye şirketleri için, onların emekgücü sömürüsüyle sağladıkları artıdeğer ve biriktirdikleri devasa servetlerini daha da büyütmeleri için fedakârlık yapılamaz. Aksine, çalışma ve yaşam koşullarını az da olsa iyileştirmek, tekelci kesimi başta olmak üzere burjuvazi ve onun devlet iktidarına, onların uygulamalarına karşı mücadeleye bağlıdır.

Görünen o ki, kriz koşulları, küçük ve alt-orta boy işletmelerin bir kısmının da iflasa, batmaya ve yok olmaya sürüklenmesinde ek bir etken olabilecektir. Ancak büyük sermaye ve tekelci işletmeler için, özellikle de Erdoğan iktidarının iktisadi dayanakları yönünden başı çeken ve devlet ihaleleri aracıyla palazlandırılanlar açısından krizi fırsata çevirme sözkonusudur ve uygulamalar da bu yöndedir. Büyük holdinglerin cirolarıyla kârları  artmıştır. “Anadolu 500” diye ön ad da takılan 500 büyük şirketin toplam cirosu 2016 yılına göre yüzde 31,9 artışla 2017’de 263,7 milyar liraya çıktı. “Capital 500”e göre, 2017’de “Milyar”lık şirketler listesine 68 yeni şirket katıldı. 2016’da bu sayı 23’tü. Böylece “Milyar TL’lik kulübün üye sayısı 234’ten 302’ye yükseldi.” 381’i şirket “çift haneli büyüme” gösterdi. 31 şirket 10 milyar TL’nin üzerinde ciro kaydetti.

Zamlardan ve fiyat artışlarından en fazla yararlananlar bu en büyüklerdir. Sanayi şirketleri için getirilen elektrik ve doğalgaz zamları sanayi mallarına zamlarla dolaylı olarak tüketicilere aktarılacaktır. Ekonominin içine girdiği “türbülans”ı “milli ve yerli olmayan yabancı ve uluslararası sermaye” ve ABD başta olmak üzere emperyalist dış güçlerin “ülke ekonomisine açtığı savaş”la açıklamaya çalışan sermaye iktidarının sözcü ve temsilcileri, emperyalist başkentlerde bu ülkelerin devlet ve tekel temsilcileriyle toplantılar düzenleyip ülke pazarına daha fazla sermaye ihraç etmeleri için uğraştıklarına göre, mevcut durumdan kazanç sağlayacak olanlar yerli işbirlikçilerle birlikte dış ve uluslararası büyük sermaye olacaktır.

Daha fazla kâr için daha çok artıdeğer üretimi sağlamak ve rant gelirleriyle servetlerini büyütmek için birbirleriyle de rekabet içindeki mali sermaye grupları ve tekellerin ekonomik egemenliği, bunalımların sorumluluğunu ve yükünü omuzlamalarını da gerektirirken, onlar ve her türden uşakları yükü halk kitlelerine yıkmaya çalışırlar. Oysa, gelirlerine oranlı vergi uygulamalarıyla, devasa servetlerine ek vergi uygulanarak; işçi atmaları, esnek çalışma dayatmaları, sosyal hakları kısıtlamaları yasaklanarak ürünü ve sürdürücüsü oldukları sömürü düzeni için “fedakârlığa” zorlanmaları gerekenler onlar olmalıdırlar. Devlet gücü ve olanakları kullanılarak hazine kaynakları büyük sermaye kesimlerine; bankalara ve tekelci işletmelere aktarılmamalıdır. İşçilerin ve tüm emekçilerin yüzlerce milyar dolar borç yükünün altına girmeleri için en küçük bir neden yoktur. “Ne yapalım, ekonomi kirizde, aynı gemideyiz, geminin batmaması için biz de fedakârlık yapmalıyız!” diye düşünülüp sermaye iktidarının propagandası yönünde tutum alınırsa, daha ağır saldırıların yolu da açılmış olur. Halk kitleleri, “yerli” iktidar güçlerinin şatafatlı saraylarda ve devlet olanaklarını kullanarak lüks yaşamlarını sürdürmeleri için, ya da İngiltere, Almanya, ABD, Hollanda, Fransa, İtalya, İspanya gibi ülkelerin sermaye çevreleri ve Arap şeyh ve kralları daha fazla miktarda ekonomik yağma olanağı kazansınlar diye suskunluğu ve boyun eğişi seçemezler. Aksi durumda olacak şey, daha fazla yıkımdır.

Bu durumu engelleyebilecek güçlerin başında, üretim sürecindeki yerleri dolayısıyla işçiler gelirler. Emekçilerin büyük çoğunluğu yaşananlardan rahatsızdır. Devlet kurumlarında; eğitim ve sağlık alanında çalışan emekçilerin durumu giderek ağırlaşmaktadır. Küçük üreticiler üretemez ve ürettiklerini pazarlayamaz duruma giderek daha fazla sürüklenmektedirler. Küçük işletmeler artan şekilde iflas ve yutulma tehdidiyle yüzyüzedirler. İstanbul ve İzmir’deki bazı işyerlerinde, işten atmaya, esnek çalışma dayatmalarına karşı çeşitli tepkiler ortaya çıkması, KESK’in ve Genel-İş’in protestosu, olabilecek daha geniş karşı çıkışların ilk adımları sayılabilir. Ağırlaşan durum, karşıtı tepkileri artıracaktır. Bu tepkilerin birleşik bir hak alma ve saldırıları püskürtme tutumuna dönüşmesi ise başlıbaşına bir çabayı, çalışmayı ve evet fedakârlığı gerektirir!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...