03 Ekim 2018 00:59

‘Yerlilik ve millilik’in dibe vurduğu andır

‘Yerlilik ve millilik’in dibe vurduğu andır

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün TBMM’nin açılışında yaptığı konuşmada, iç ve dış politikanın, bilinen ve hamasetle karışık, hedeflerine yeniden yeniden vurgu yaptı. Ama Erdoğan’ın bu konuşması içinde, en dikkate değer olanı ise; belki de içinden geçilen kriz döneminin en önemli sorunu olarak “krizden çıkış”la ilgili söyledikleriydi.

Krizden çıkışla ilgili olarak, “Ekonomiyi toparlamaya başladık” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “krizden çıkış” için asıl dayanaklarını, muhalefetten gelen “ABD, Almanya ve İngiltere’de para aranıyor” eleştirilerine ilginç ama itiraf mahiyetinde de olan bir yanıt vererek tarif etti.

DEMEK Kİ ‘YERLİLİK VE MİLLİLİK’ BUYMUŞ!

“Türkiye kimseden(*) para talep etmiyor. Bizim tüm çabamız uluslararası sermayenin ülkemizde yatırım yapmasını sağlamak. Bunun için gereken her türlü güvenceyi veriyoruz” diyerek Cumhurbaşkanı, TBMM kürsüsünden, 600 milletvekinin ve 81 milyonun gözünün içine bakarak, “yerlilik ve millilik”te nerede olduğunu açıkça ilan etmiş oldu.

Süleyman Demirel, başbakanlığı sırasında, muhalefetin Türkiye’nin Bulgaristan’dan bile elektrik alacak kadar kötü durumda olduğu eleştirisine karşı, “Yok öyle bir şey, yazın Bulgaristan bize elektrik veriyor, kışın da biz Bulgaristan’dan elektrik alıyoruz” diyerek, kafa karıştırma ve demagojide sınır tanımazlığını ortaya koymuştu. Ama Demirel’in bu sözleri o dönemde, burjuva siyasetin demagojide klasik örneği olarak “ti”ye alınmış, espiriler türetilmişti. 

Şimdi de Erdoğan, “Türkiye kimseden para talep etmiyor. Bizim tüm çabamız uluslararası sermayenin ülkemizde yatırım yapmasını sağlamak...” diyerek, Demirel’in Bulgaristan’dan “elektrik alma-almama” demagojisini aratmayan bir kafa karışıklığı yaratmaktadır. Çünkü “devletten devlete” borç talep etmek, günümüzde, pek de yaygın bir para bulma ilişkisi değildir. Tersine bugün asıl yaygın olan, uluslararası tekellerden para sağlama biçimindedir. Bu yüzden, “Kimseden para talep etmiyoruz. Uluslararası sermayeden yatırım yapmasını istiyoruz” demek açıkça “kafa karıştırma”, “gerçeğin üstünü örtme” amaçlı bir iddiadır. 

ULUSLARARASI SERMAYEDEN AYRI BİR PARA VAR MI? 

Yabancı sermayenin bir ülkeye gelmesinin başlıca biçimleri ise;

* Uluslararası sermayenin merkezleri üstünden, bankalar üstünden kredi açma, borsalarda giriş çıkışlar üstünden sıcak para sağlanması,

* Uluslararası sermayenin Türkiye’ye yeni yatırımlar yapması,

* Krizin ucuzlattığı, geçmişleri 50-60 yıllara dayanan bankaları, sigorta firmalarını, sanayi kuruluşlarını, ticari firmaları..., ”üç otuz dolara” satın alarak (“hurdacı sermaye” girişi) yağma ve sömürüyü uzun yıllara yayan sermaye girişleri istenmesi. 

Bu yüzdendir ki, “Türkiye kimseden para talep etmiyor” demek, ancak “Biz Bulgaristan’dan elektrik almıyoruz” demeyi amaçlayan Demirel’in demagojik ifadesi kadar inandırıcıdır.

Türkiye kimseden para talep etmiyorsa, o zaman İstanbul’dan Londra’ya, Berlin’den New York’a; uluslararası tefecilerden, kriz hurdacılarına, uluslararası tekellerin CEO’larına bol keseden vaatler yapmak, onların turist olarak Türkiye’yi ziyaret etmeleri için değilse, ne içindir?

Daha birkaç ay önce Türkiye’nin ezeli düşmanları ilan edilen, Türkiye’de “darbecileri desteklemek”, “teröre destek vermek”le suçlan ABD, Almanya, Hollanda, İsrail gibi ülkelerle ilişkileri ”normalleştirmek” için atılan adımlar, “hükümetlerin bu büyük sermaye kuruluşlarına, kesenin ağzını açın” demeleri için değilse nedendir?

‘BİZE GÜVENMİYORSANIZ MCKINSEY’E GÜVENİN!

Cumhurbaşkanı “Türkiye kimseden para talep etmiyor” diyerek bir yanılsama yaratmak için “para talep etmek”le “yatırım yapmaya çağırma”yı ayırsa da, gerçekte yabancı ülkelerden borç para istemekle, uluslararası sermayeyi yatırım yapmaya çağırmanın hiçbir farkı yoktur. Hatta borç almanın, “ekonomik bağımsızlık” için daha da faydalı oluğundan bile söz edilebilir. Çünkü yeri geldiğinde borcu öder kurtulursun! Ama yabancı sermaye bankaları, fabrikaları ele geçirmişse, istedikleri siyasi amaçlara da daha kolay ulaşırlar.

Ancak, her konuda “yerlilik ve millilik” arayan iktidarın ve onun “tek sorumlusu” Cumhurbaşkanı’nın açıkça uluslararası sermayeyi ülkeye yatırım yapmaya çağırması, bunun için her tedbiri alacaklarını ilan etmesi, her halde en zor yapılacak itiraflardan birisi, hatta birincisidir! Çünkü böylece, “Biz yerlilik ve millilik” iddiasından vazgeçtik (ya da zaten ‘millilik ve yerlilik’ iddiasında ciddi değildik ve iç politika için kullandık) biz ‘yerli ve millilik’ten yana değil uluslararasıcıyız” demektir.

Bu itiraf, daha şimdiden Türkiye ekonomisinin denetiminin Amerikan danışmanlık firması olan McKinsey’e verilmesinin nedeni de aslında yabancı firmalara ve bu firmaların arkasındaki gelişmiş ülkelere uluslararası sermayeni isteklerine ne kadar önem verildiğini göstermek içindir.

‘YERLİLİK VE MİLLİK‘İN DİBİ!

Ekonominin başına McKinsey’in “denetçi” sıfatıyla yerleştirilmesi, Türkiye’ye doğrudan “para verecek” ya da “yatırım yapacak” firmalara, “Bakın ekonominin denetimini sizin de çok güvendiğiniz McKinsey’e verdik; bize güvenmiyorsanız ona güvenin” demektir.

McKinsey’in ekonominin denetimine getirilmesi uluslararası sermaye için ne kadar güven vericidir. Bunu şimdiden söylemek zordur ama “tek parti tek adam rejimi”nin ya da MHP-AKP koalisyonunun her yere yapıştırdığı “ideolojik alameti farikası”nın ne kadar sahte oluğunu göstermeye yetecektir.

Çünkü bu saatten sonra, “yerlilik ve millilik” lafını her kullandıklarında etrafta, tavana bakanlar ya da gülenler var mı diye bakmak zorunda kalacaklardır!

Eğer ki ar damarları çatlamamışsa!  

(*) Burada “kimse”yi, “yabancı ülkeleri anlamak gerekiyor. Yoksa Erdoğan yönetimi “içeride”, yastık altındaki dolar ve altına, iğneden ipliğe yapılan zamları sürekli hale getirerek, vakıflar ve kamusal fonlarda birikmiş ne varsa onların nakitleri ve taşınmazlarına göz diktiği artık herkes tarafından bilinmektedir. 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...