01 Ekim 2018 00:55

Lavrov’un öfkesi, Trump’ın övgüsü!

Lavrov’un öfkesi, Trump’ın övgüsü!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Putin ve Erdoğan’ın İdlib’de “silahlardan arındırılmış bölge” oluşturulması ve cihatçı çetelerin kademeli olarak tasfiyesi konusunda Soçi’de yaptıkları anlaşmanın ardından Suriye’de gözler Kürtlerin geçen ay ‘Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ ilan ettikleri Fırat’ın doğusuna çevrildi.

Önce idlib sorunu konusunda pazarlıkların yapıldığı Tahran zirvesinde İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Türkiye’nin İdlib’deki cihatçı çetelerin tasfiyesine razı olması karşılığında “Fırat’ın doğusundaki tehdide karşı ortak mücadele” edebileceklerini söylemişti. Ardından Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir basın toplantısında “Suriye’nin bütünlüğüne yönelik ana tehdit ABD’nin kontrolündeki Fırat Nehri’nin doğu kıyısından yükseliyor” açıklamasını yaptı.

New York’ta yapılan BM toplantısından sonra açıklamalar yapan ABD Başkanı Trump ise, Fırat’ın doğusunu asıl tehdit olarak gösteren Lavrov’a yanıt verircesine “Kürtler muhteşem insanlar. Bizim için de öldüler. Onlara yardım etmek istiyorum. Unutmayın, orası onların toprağı. Biz birlikte savaştık. Bunu unutmayacağım” dedi.

Bir yanda Lavrov’un ilk defa Kürtlerin yönetimindeki bölgeleri “Suriye için asıl tehdit” ilan edecek kadar öfkelenmesi ve öbür yanda Trump’ın Kürtlere yönelik övgü dolu sözleri…Bu karşılıklı açıklamaların arka planında İdlib konusunda varılan mutabakatın ardından Fırat’ın doğusunun Suriye’nin geleceğinin belirlenmesi bakımından en kritik bölge haline gelmesi gerçeği bulunuyor.

Gelinen yerde ABD’nin Suriye’nin geleceğinin belirlenmesinde söz sahibi olabilmek için Kürtlerle sürdürdüğü işbirliği dışında bir dayanağı bulunmuyor. Öte yandan ABD’nin Kürtlerle sürdürdüğü işbirliği üzerinden Suriye’de kalıcı hale gelmek istemesi, bölgede (Ortadoğu) ABD ile egemenlik mücadelesi halinde olan Rusya’yı öfkelendiriyor. Hal böyle olunca Rusya ve müttefiklerinin öfkesi de, ABD’nin övgüleri de Kürtlere yöneliyor.

Oysa bugün olup biteni doğru anlamak için filmi biraz daha gerilere sarmak gerekiyor.

ABD, Suriye rejimine karşı savaşan grupları Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu (SMDK) adı altında bir araya getirdiği dönemlerde bugün işbirliği yaptığı PYD/YPG’yi “rejim destekçisi bir güç” olarak görüyor ve Kürtlerin uluslararası toplantılara temsilci göndermesini engelliyordu. O dönem PYD ile görüşmeler yapıp Moskova’da temsilcilik açmasını sağlayan ve Kürtlerin uluslararası toplantılarda temsil edilmesini savunan ülke ise, Rusya idi.

Ancak Esad rejiminin devrilmesi hesabının tutmaması bir tarafa bölgede Rusya ve İran’ın etkisinin artması, ABD’yi yeni bir strateji izlemeye zorladı. O dönem ABD Başkanı olan Obama, Eylül 2014’te ‘IŞİD ile Mücadele Stratejisi’ni açıkladı. O güne kadar Suriye Kürtlerine mesafeli duran ABD, Kobanê’yi kuşatan IŞİD’e karşı hava operasyonlarına başladı. Böylece ABD’nin IŞİD’e karşı mücadele eden en önemli güç olan Kürtlerle işbirliği başladı. IŞİD barbarlığına karşı Kürtlerle işbirliği, ABD’nin bölgedeki katliamcı geçmişini unutturması için bulunmaz bir fırsattı. Daha önemlisi de bu işbirliği ABD’nin bölgede zayıflamaya başlayan dayanaklarını yeniden güçlendirmesinin önünü açıyordu.

Bu dönem boyunca Rusya da Kürtleri karşısına almamaya özen gösteren bir politika izledi. Hatta birçok kez Kürtler ve Suriye rejimi arasında görüşmelerin yapılmasını sağladı. Bu politikanın bir sonucu olarak kimi yerel/lokal çatışmalar dışında Kürtlerin başını çektiği SDG ile rejim güçleri bugüne kadar askeri olarak karşı karşıya gelmedi.

Ancak Rusya’nın politikası bununla da sınırlı kalmadı. Rusya, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra NATO üyesi Türkiye’yi ABD ile karşı karşıya getirmeye dayalı bir strateji izledi. Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonlarının da bir parçasını oluşturdukları bu stratejinin diğer ayağında Türkiye tehdidini kullanarak Kürtleri Suriye rejiminin dayatacağı sınırlı bir özerkliğe dayalı çözüme razı etmek bulunuyordu.

Bugün Ruhani ve Lavrov’un Türkiye’deki Erdoğan iktidarının Kürt sorununda uyguladığı politikaya bağlı olarak müdahaleye çok istekli olduğu Fırat’ın doğusunu asıl tehdit olarak göstermeleri de bu stratejiden bağımsız değil.

Bitirmeden önce Trump’ın Kürtleri övmesini Kürtlere yönelik şoven yaklaşımlarını dışa vurmanın gerekçesi yapanlara da birkaç söz söylemek gerekiyor.

Evet, ABD’nin kalıcı olmak istemesi ve yaşadıkları toprakların emperyalistler arası egemenlik mücadelesinin bir parçası haline gelmesi Kürtler için de diğer bölge halkları için de bir tehdit oluşturuyor. Ama Suriye savaşını başlatan da, Suriye’yi emperyalistler arası egemenlik mücadelesinin alanı haline getiren de Kürtler değil. Bunun da ötesinde bugün Kürtlerin demokratik-özerk yönetimler oluşturduğu bölgeleri bir tehdit gösterenler, aslında en çok ABD’nin işini kolaylaştırıyorlar. Çünkü bu politika, kuşatma altındaki Kürtleri ABD’ye daha bağımlı hale getiriyor. Durum buyken Kürtlerin kazanımlarını hedefe koyan emperyalizm işbirlikçisi gerici rejimlere bir şey söylemeden her daim Kürtleri “emperyalizm işbirlikçisi” ilan etmek için hazır kıta bekleyenler sizce en çok kimlere hizmet ediyorlar?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...