30 Eylül 2018 00:40

İnternete iki ayrı kanunla sansür

İnternete iki ayrı kanunla sansür

Fotoğraf: Envato

Paylaş

21 Nisan 1994 Milliyet gazetesinin ilk sayfasının göbeğinde “126 TV-radyo gözaltında” haberi yer alıyordu. Yayıncılıkta devlet tekeli 1990’da dönemin Cumhurbaşkanı Özal’ın oğlunun da ortak olduğu bir şirket tarafından delindikten sonra ulusal ve yerel düzeyde birbiri ardına çok sayıda radyo ve televizyon açıldı. Ortada bir yasal düzenleme olmadığından tümü korsan sayılıyordu. Bir ara kapatıldılar, siyah kurdeleler taktığımız “radyomu istiyorum” protestosu, 90’ların en geniş katılımlı eylemlerinden biriydi. 94’te 3984 Sayılı yasa çıktı ve eylemler de son buldu. Biz sansürsüz şarkıların, türkülerin tadını çıkarırken devlet hiç rahat değildi. Bu görece özgürlük ortamından İslamcı hareket de yararlanmıştı. İşte 94’te Milliyet gazetesindeki o haber, Refah Partisi’nin büyük başarı kazandığı, Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu yerel seçimlerin yaklaşık bir ay sonrasında yayımlanmıştı. İslamcı radyo ve televizyonlar artan irtica tehlikesinin en önemli göstergeleriydi. Diğer tarafta da solcu yayınlar ve Kürt kanalları da benzer sorunlar yaratmaktaydı. 1996’da Milli Güvenlik Kurulu’na sunulan gizli ibareli belgede kapatılması istenen radyo ve televizyon kanalları da yer alıyordu. Emniyet güçleri yerelde radyo ve televizyonları yakın takibe alıp dinlerken, hoşlarına gitmeyen kanallara arada baskınlar da düzenliyorlardı (bkz. Mehmet Can Toprak, Radyo Karacadağ’ın Serüveni, Bianet, 19.12.2014)

Sonuçta 1999’da RTÜK yayın kuruluşlarının ortak ve yöneticilerine “Ulusal Güvenlik Belgesi” alma koşulunu getirdi. Başbakanlıktan (siz onu MİT anlayın) alınacak bu belgenin amacını dönemin RTÜK Başkan Yardımcısı Şevki Göğüsger şöyle açıklamıştı: “Şimdi irticai amaçları olan biri veya PKK’lı bir TC vatandaşı televizyon kursa ne diyeceksiniz? Güvenlik belgesiyle sakıncalı kişilerin televizyon kurmaları, yönetici olmaları engellenecek" (Aydın Hasan, Yayıncılara ‘temiz kağıdı’, Milliyet, 05.02.1999)

Uzun bir dönem milletvekilliği yapmış son yıllarında Yeni Şafak gazetesinde köşe yazarı olan Cevdet Akçalı 2001’de “Ulusal Güvenlik Belgesi Sendromu” diye bir yazı kaleme almış, belgenin Mesut Yılmaz’a referansla AB’ye giriş engeli yaratmasının ötesinde, Anayasa’nın üstünde bir belge olarak algılandığı eleştirisini yapmıştı. Askeri vesayetin getirdiği o belge nedense bugüne dek kaldırılmadı.

Mart ayında internet üzerinden radyo ve televizyon yayınlarının RTÜK tarafından denetlenmesi torba yasa içinde kabul edildi. RTÜK’e yönetmelik için altı ay süre tanındı. RTÜK bir taslak hazırladı ve şu sıra tartışılması için web sitesine koydu. Söz konusu taslakta “bireysel iletişim hizmetleri” (yani örneğin whatsapp, instagram, facebook videolarınız) ve ne olduğu anlaşılmayan “Radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetlerini internet ortamından iletmeye özgülenmemiş platformlar” kapsam dışı. Kalanlar lisans almak durumunda. Eğer internet üzerinden radyo, televizyon ya da IPTV hizmeti sunacaksanız öncelikli olarak bir anonim şirket kurmak zorundasınız, yayım iletim yetkisi almak için ise limited ya da anonim şirket olmanız yani paranızın olması gerekiyor. Radyo ve televizyon yayıncılığında olduğu gibi internet yayıncılığı da derneklere, vakıflara, sendikalara, üniversitelere kapalı.

Yönetmelik yürürlüğe girdiğinde Netflix, BlueTV, PuhuTV gibi platformlar, Medyaskop, Artı TV (çünkü yurt dışından yayın yapanları da kapıyor) de dahil olmak üzere, tüm yayıncılar lisans başvurusu yapmak durumunda. Peki en başa dönelim. Neden? Radyo ve televizyon yayınlarının dünyanın her yerinde lisans yani ön izne tabi olmasının bir sebebi var. Kullandıkları frekanslar, uydu, kablo ağı kamu malı ve karasal frekans özelinde baktığımızda kıt kaynaklar; düzenleyici kurumlar kamu adına şirketlere bu alanları kiralıyorlar. Bunu yaparken de çeşitliliğin sağlanmasını, bir başka deyişle tekelleşmenin önlenmesini, kamunun sağlıklı şekilde bilgiye erişimini gözetmek durumundalar. İnternet için böyle bir kıt kaynak durumu söz konusu mu? Değil. O halde RTÜK’ün internete getirdiği lisans zorunluluğunun kamuya faydası ne? Çocukları, gençleri zararlı içerikten korumaksa İnternet Kanunu var ve amacının ötesinde yeterli ayrıca BTK bunun için çeşitli güvenli internet paketleri sunuyor, isteyen alır kullanır.

Taslakta (son değişiklikle düşürüldüğü halde) lisans ücretleri düşünüldüğünde internet yayıncılığında devlet eliyle oligopolleşmeye yol açma riski mevcut. Hatta internet yayıncıları ayrıca gelir elde ediyorlarsa bunun bir kısmını (binde beşini) RTÜK’e vermek zorundalar. RTÜK yıllık faaliyet raporlarını yayınlıyor ancak orada aradığınız bilgiye ulaşma şansınız pek yok. Tabi olduğu Sayıştay denetim raporlarına ise uzun zamandır erişilemiyor. Böyle bakınca yönetmeliğin gelir elde etmek ve sansür dışında bir amacı olmadığını iddia etmek aşırı bir yorum sayılmaz.

AKP’NİN 28 ŞUBAT’I

Geçen Ocak ayında Resmi Gazete’de yayınlanan 680 sayılı KHK, 6112  sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunun 19. Maddesine bir ek yaparak “Ortakları ile yönetim kurulu başkan ve üyelerinin terör örgütlerine iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu Millî İstihbarat Teşkilatı veya Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bildirilen medya hizmet sağlayıcı kuruluşların lisans başvuruları reddedilir” düzenlemesi getirmişti. Yani lisans başvurusu yapacak internet yayıncıları daha geniş kapsamlı bir “Ulusal Güvenlik Belgesi” soruşturmasına girecekler. Hoş geldin 90’lar, lakin artık Yeni Şafak’ta bu sendromu tahlil edecek kimse kalmadı.

Tartışmaların üzerine taslakta bir değişiklik daha yapıldı ve CHP’li RTÜK üyesi İlhan Taşçı’nın dile getirdiğiücreti karşılığında hizmet veren platform işletmecilerinin abonelerine ilişkin her türlü bilgi ve belgeyi RTÜK’e iletmek zorunda olduklarına dair itirazlar dikkate alınarak, “koşullu erişim sağladığı kullanıcı sayısına ilişkin her türlü bilgi belge” olarak değiştirildi. Kazanım mı? Belki evet ancek değiştirilen MİT Kanunu düşünüldüğünde devlet sizin hangi kanalları izlediğinizi öğrenmek istese, platform sağlayıcıların bilgi vermeme gibi bir seçeneği yok.

Bu şartları yerine getirmeyenler için yayın durdurma, yayın lisansının iptalinin yanı sıra sulh ceza hâkiminden içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi talep ediliyor. Yani bir yargılama olması gerekmiyor. Yönetmelik hem internet alanını düzenleyen 5651 sayılı kanun hem de radyo ve televizyon yayıncılığını düzenleyen 6112 sayılı kanunun ihtiyaç duyulan maddelerini kullanıyor. Yani internet yayıncılığı iki ayrı kanunun denetiminden geçerek kısıtlanıyor. Yürürlüğe girdiğinde yalnızca ve yalnızca engelli sitelerin sayısı artıracak, halihazırda internetin özgür olmadığı ülkeler kategorisindeki Türkiye’yi hızla en yukarılara taşıyacak. Sansüre takılmak istemeyenler elbet başka yöntemler bulacak. Sene olmuş 2018, hala 90’ların yöntemiyle medyayı denetim altına almaya çalışan bir hükümetle cebelleşiyoruz. Yıllarca mağduru olduğunuzu anlatıp durdunuz meğer ne çok sevmişsiniz 28 Şubat’ı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...