27 Eylül 2018 23:00

Spordan kötülük üretmek

Spordan kötülük üretmek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Nefret ve saygısızlıkla vücut bulan kötülüğü, futbol üzerinden iyiden iyiye kanıksayıp normalleştirdiğimiz söylenebilir. Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında oynanan son derbinin ardından maçın dostluk ve centilmenlik atmosferi içinde oynandığı yolunda değerlendirmeler yapıldı. Çoğu kişi de bu konuda hemfikirdi. Tabii atmosferin yanı sıra takımların oynadığı oyunla ilgili olarak da teknik analizler, yorumlar, eleştiriler medyada ağırlıklı olarak yer buldu… Bütün bunların yanında, maçta edilen küfürlere ise sayfalarda ve ekranlarda, “önemsiz bir ayrıntı” algısı yaratacak kadar minik haberler şeklinde değinildi. Kötülüğün, nefret kılığındaki halinin ürünü olarak ortaya çıkan küfürden rahatsız olan pek kimse yoktu anlaşılan. Öylesine kanıksanmış ki küfür, ne onu yadırgayan, ne de ondan rahatsız olup utanan var…

Müthiş(!) futbol bilgisiyle, oynanan muhteşem(!) oyun üzerine ahkam kesip taraftarların gönlünde “bilirkişi” olarak taht kurma fırsatı varken hangi yorumcu küfürle ilgili konuşmak ister ki zaten? Diğer yandan, küfür konusunda söyleyeceklerinin asla bir karşılık bulmayacağını da biliyorlar. Küfürle mücadelede bir türlü yol alınamıyor çünkü herkes (yöneticiler, teknik direktörler, futbolcular ve medya) taraftarı karşısına almaktan çekiniyor. “Taraftar ne yaparsa, ne söylerse haklıdır” düşüncesi kırılamadığı sürece asla küfrün önüne geçilemez...

Güya Ali Koç, küfre karşı kampanya başlatmıştı ama görüldüğü gibi “Küfre karşı kampanya başlatıyoruz, bundan sonra küfür edilmesin” demekle olmuyor bu iş. Söylemlerin içini doldurmak şart. İşin içine saygıyı, öz saygıyı, ahlakı, vicdanı, erdemi sokmadan tek başına “Küfür edilmesin” demek hiçbir işe yaramıyor. Daha önce de farklı kulüplerce pek çok kez bu tarz açıklamalar yapıldı ancak hiçbirisinden sonuç alınamadı. İçi boş sloganlar ve göstermelik kampanyalarla küfür elbette ortadan kaldırılamaz.

Ali Koç, sezon başlarken yeni bir spor kültürü oluşturacaklarından söz etmişti. Bunu söylediğinden bu yana, bu konuda ne gibi çalışmalar yaptıklarını merak ediyoruz. Malum, spor kültürü herhangi bir çalışma yapılmadan kendi kendine değişebilecek bir olgu değil.

Bu arada Ali Koç, derbiden sonra kendisine “Takıma el at” diye seslenen taraftarlara “Siz takımdan şikayet etmeden önce küfür etmeyi bırakın, bu zor zamanlarımızda ettiğiniz küfürler yüzünden her hafta PFDK’ye sevk ediliyor ve ceza yiyoruz” şeklinde karşılık vererek bir farkındalık oluşturabilirdi ama o, popülist bir yaklaşımı tercih edip “Beşiktaş’ı ezdik, daha ne olsun” gibi tuhaf bir böbürlenmeyle bu saçma talebi savuşturdu…

Küfür konusunu çok daha ciddi şekilde ele almak şart. Çünkü küfür, eril egemenliğin kadınların üzerine bir kabus gibi çöktüğü ve her gün yeni vahşet tabloları yarattığı ülkemizde cinsiyetçiliği, dolayısıyla bu egemenliği besleyip yeniden üreten olguların başında geliyor. Hiç kimse, “Toplumsal yaşamda edilen küfürlerle kadın cinayetleri arasında bağ yok” diyemez. Spor alanlarında küfrü ağızlarından düşürmeyen potansiyel tecavüzcüler, kadın cinayetlerine zemin hazırlayan ortamın oluşmasında kendilerinin de parmağı olduğunu bilmeliler. Evet, çünkü küfürler aracılığıyla cinsiyetçiliğin toplum içinde yaygınlaşmasına ve güçlenmesine ciddi anlamda katkıda bulunuyorlar. Dolayısıyla eril zorbalığın hüküm sürmesinde ve cinsiyetçilik kaynaklı cinayetlerde elbette pay sahibi sayılırlar.

Bu küfürler kadınların başlıca varlık sebebinin her koşulda erkeğin cinsel ihtiyaçlarını gidermek olduğu şeklindeki pespaye düşünceyi pekiştirip tacizi, tecavüzü olağanlaştırıyor. Kendisini üstün ve ayrıcalıklı cins olarak gören erkek, direnç görüp de kadını canının istediği gibi “kullanamayınca” ise işi cinayete kadar vardırabiliyor.

Kadın cinayetlerinin bu kadar çok olduğu bir toplumda cinsiyetçiliğe ve cinsiyetçi küfürlere karşı mücadelenin acilen etkinleştirilmesi gerekirken, tam tersine stadyumlarda edilen küfürlerin görmezden, duymazdan gelinmesi son derece vahim. Cinsiyetçi küfürlerin adeta alışkanlık derecesinde ağızlarda yer ettiği bir ortamda kadına yönelik vahşetin son bulması beklenemez…

Bu arada maçtan sonraki gün Beşiktaş’ın taraftar grubu Çarşı’nın açıklaması dikkat çekiciydi. Çarşı, yaptığı açıklamayla stadyumda kendileri için ayrılan bölümde yeme, içme imkanının bulunması ve tuvaletlerde suyun akması nedeniyle Fenerbahçe yönetimine teşekkür ediyordu. Bu açıklamadan, bundan önceki karşılaşmalarda insanların yeme, içme, tuvalet gibi en temel ihtiyaçlarını giderme imkanlarına ambargo uygulandığını anlıyoruz. “Rezillik” sözcüğünün bile durumu anlatmaya yetmeyeceği bir tablo var karşımızda...

Spordan kötülük üretmekte hiç kimse bizimle boy ölçüşemez!..

Rakip takımın taraftarlarına eziyet etmeyi gelenekselleştiren spor kültürüyle medeniyet basamaklarının diplerinde sürünen bir ülke utanmadan 2024 Avrupa Şampiyonasını düzenlemeye aday olabiliyor bir de...

(NOT: Bu yazı yazılırken 2024 organizasyonunun kime verildiği henüz belli olmamıştı)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa