22 Eylül 2018 23:45

Kıyamet meselesi (2)

Kıyamet meselesi (2)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

Şu kırtıpil aleme, şu cavalacoz dünyaya kimilerimiz bol yıldızlı otelleri anımsatan hastanelerde, kimilerimiz de kireç badanalı kerpiç evlerde, ya da yolu olmayan izbe mezralarda ilk nefesimizle birlikte bu cihana kendi “rıza”mız dışında “cee! deyip doğarken, aynı minvalde de “kader”imiz veya alın yazımız doğrultusunda ister istemez yürüyüp, böylece eninde sonunda meçhule doğru yelken açıyoruz...

Kimilerimiz “ömür” denen bu “uzun ince yol”un daha başlangıcından itibaren “el bebek, gül bebek” serpilip boy atarken, diğer yandan kimilerimiz de tıpkı şarkılardaki gibi, “açmadan solan bir gül” misali kavrulup, kuruyup akabinde de “öte taraf”a göçüp gidiyoruz...

Öyle veya böyle! Gerçek olan şu ki; Tanrı’nın yarattığı tüm “mahlukat”ın yanı sıra, keza “insan” diyerek allayıp pullayıp, pudralayıp, akabinde de dünya piyasasına sürdüğü biz “adem”ler için biçtiği yaşamın “vade”si gelip çattığında, o zaman bir kısmımız yıllar yılı başımızı yasladığımız kuş tüyü yastıklarımıza, kimilerimiz de bitli yorganlarımıza elveda edip, bir bakıma anadan “üryan” son yolculuğumuza çıkacağız...

Sonra?..

Sonra...Kendi yamuk ekseni etrafında kim bilir ne zamandan beri deli danalar misali koşuşturup duran bu dünyanın hal ve ahvali, “Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın” babında yarım porsiyon da olsa devam mı edecek, yoksa nereden peydahlandığı belli olmayan bir “tsunami” sonucunda yerle yeksan olup nihayetinde “kıyamet”le mi noktalanacak henüz belli değil!

Aslında sadece dünyanın değil, aynı zamanda da uçsuz bucaksız bu “evren”in hangi fi tarihinden beri var olduğunu veya hangi badirelerden geçip günümüze kadar nasıl ulaştığını daha düne kadar ellerindeki köhne luplarla, uyduruk merceklerle, miadını doldurmuş dürbünlerle, teleskoplarla, gönye, iletki ya da pergellerle ölçüp, biçip, mehtaplı gecelerde gözlemleyip, bu işin sırrını çözmeye çalışan kimi bilim adamlarının, geçmişte kalan gayretlerinin yerinde artık yeller eserken, gele gele nihayet gelip tosladığımız bu zaman diliminde;  Tanrı yapısı beyinler yerine gari neredeyse hemen her konuda devreye sokulan bilgisayarların gölgesinde giderek yoğunlaşan “robot”ların uzayda cirit atıp, mekik dokuyarak elde ettikleri bu bilgiler sayesinde, bundan kellim şu alemin seceresini okuyup yazabilecek miyiz, şimdilik bu da meçhul...

Ancak meçhul olmayan, daha da doğrusu tabak gibi ortada olan gerçek şu ki; beyinlerimizin kıvrımları arasında yuva kurmuş “huy”larımız nedeniyle aklımızı kurcalayan irili ufaklı kimi “meseleler”in cevabını bulmak için bazen geceler boyu düşünüp durduğumuz halde, buna rağmen yine de işin içinden bir türlü  çıkamayıp bocalayınca, o zaman kimilerimiz farkında olmadan hani deyim yerindeyse keçileri kaçırmanın eşiğine gelip dayanınca, işte tam da ol vakit aklımızın girdaplarında dolanıp duran, içinde  bulunduğumuz “hal”in ötesinde, ayrıca buna ilaveten bir de “ati”mizin hayallerine dalıyoruz...

Çaresizliğimizin en belirgin sayfası olan “ölüm”ün gerçekliğini kabul etmek yerine, umutlarımızı gelecek günlere odaklarken, diğer yandan korku belasına da olsa kıyametin kapımıza gelip dayanacağı günün hesaplarına nafile yere kafa yorup duruyoruz...

Neden?...

Nedenini haftaya konuşalım Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...