16 Eylül 2018 00:30

Hubris ve Mitomani, bir de bizim köfteci

Hubris ve Mitomani, bir de bizim köfteci

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu hafta en çok Nihat Doğan’ın sözlerini düşündüm. Nasıl oluyor da bir değil beş değil bir sürü ağızdan, hatta bizzat günlük hayatımıza da giren insanlardan, böyle hamasi, üstenci, absürt, kabul-kıyas almaz cümleler duyabiliyoruz? Ne oluyor bu insanlara?

Hatırlayalım:

“Beni yok ederlerse, diğer direniş hatlarını yok etmek kolaydır. Nihat Doğan bir misyondur, Anadolu’nun misyonudur, Anadolu insanıdır.”

Kanal D’nin yaptığı haber üzerine açıklamasına da bir daha bakalım: (Yazılı açıklamasının hiçbir noktasına, virgülüne dokunmadım, tüm imla hataları kendisine aittir.)

“Kardeşler; Karga b*kuyla deniz kirlenmez, Onlar tuzak kurdu Allah’ta onlara tuzak kurdu, muhakkakki Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır, onlar bunu bilmezler!! Kardeşlerim! biz bu alçak kartel medyasının manşetleri ile gelmedik, alçakça manşetleri ile de gitmeyiz. Biz bugünlere anaların duasıyla geldik bizi sadece Allah için sevenlerin kardeşlerimin duasıyla geldik. Bizi millet getirdi millet götürür. Eyyyy Kanal D haberin itibar suikastçileri haysiyet cellatları beni sizin ağababalarınız bitirememiş ulan siz kimsiniz kim? Nihat Doğan’ın adının altında böcek gibi ezildiğinizden anlayacak bu milletin duasının gücünü kafanızda bir balyoz gibi göreceksiniz... Hakk davası için yediğimiz linç bile güzel kazanamayacaksınız, Bitiremeyeceksiniz başaramayacaksınız vallahi yenileceksiniz billahi yenileceksiniz Nihat Doğan sakal gibidir, kestikçe daha gür çıkar...”

Sizde de “Nihat Doğan tam olarak kim?” sorusu uyandırıyor değil mi? Kim kimi Allah için ve nasıl seviyor? Nihat’ın hak yolunda ne davası vardır? Nihat’ın önemli bir direniş hattı vardı da bizim niye haberimiz olmadı?

Bu olay nezdinde, büyük açıklamaların, hamasi lafların sebeplerine odaklandım biraz.

Bu yaklaşıma eskisi kadar şaşırmıyoruz çünkü bu modellerden artık çok fazla var piyasada. Tam bizim için neden bu kadar önemli olması gerektiğini anlayamadığımız, birtakım büyük güçlerin komploları ile yıkılmaya çalışılan ama adalet, hak, hukuk, Allah yolunda direnen, mağdurken bile mağrur olduğunu bangır bangır bağıran, bir gün söylediği ile ertesi günkü tutmayan bazı insanlar. Bir taksici dahi para üstü vermek istemediğinde “Milletimiz bizi tanır, onun uğruna icabında can vereceğimizi bilir, bizim 2 lira ile işimiz olmaz” diyebiliyor. Sosyal medyadaki hesapları dışında sektörünü dahi bilemediğimiz bazı ilginç insanların, haritada yerini bilmediği şehirlerde, bu vatan için icabında Rambo gibi çatışacağına olan inancını anlattığı videolarını izliyoruz, gözlerinde rimel, yüzlerinde fondötenle. Ekranda ise her gün duyuyoruz, görüyoruz neredeyse.

Zamanında çok tartışılmıştı, bu olay nezdinde ile bir kez daha açıp okudum bu davranış şekli ile ilgili tezleri. İki farklı teşhisten, bu tip durumlar için bahsediliyor. Toplumsal vaziyet bu iki sendromdan rahatsız olanların parlamasına zemini müsait hale getiriyor.

Birincisi Hubris Sendromu. Hubris, Antik Yunan’da kibir anlamına geliyor. Tanrısal Ego Sendromu olarak bilinen hubris, narsist kişilik bozuklukları arasında sayılıyor.

2006 yılında Owen’in “Abartılı gurur, baskın bir kendine güven ve kendinden başkaları için içten bir küçümseme duygusu ile gerçeklikten kopuş” diye tanımladığı hubris, 2009 yılında Brain dergisinde yayımlanan, David Owen ve Jonathan Davidson’un Amerikan ve İngiliz başkanlarını ele aldığı makale ile sendrom kimliğini kazanmış. Tony Blair, Margaret Thatcher ve hatta Richard Nixon’ın dahi bu sendromdan muzdarip oldukları da irdelenmiş.

Aşağıdaki belirtilerin en az 3’ünü gösteren biri için hubristen bahsedebiliriz deniliyor:

1. Dünyayı öncelikli olarak güç gösterisi ve zafer arayışının arenası gibi görmeye yatkınlık.

2. Kendi imgesini zenginleştirmek için kendisini hep iyi gösterecek durumlarda bulunmaya eğilim.

3. İmaj ve görünümle ilgili orantısız kaygı.

4. Gündelik etkinliklerinden mesihvari bir tarzda bahsetmek ve yüceltilmeye yatkınlık.

5. Kendisiyle ulusu ya da kurumu özdeşleştirmek, kendi bakışı ve çıkarlarıyla ulusun/kurumunkini özdeşleştirmek.

6. Kendisinden üçüncü tekil şahıs zamiriyle ya da “biz” diye söz etmek.

7. Kendi yargılarına aşırı güven ve başkalarının öneri ve eleştirilerini küçümsemek.

8. Her şeyi kişisel olarak başarabileceğine dair kadiri mutlaklık hissi ve abartılmış kendine inanç.

9. Çevresindeki fanilere ya da halka değil, tarih ve/veya Tanrı’ya hesap vereceği inancı.

10. Tanrı ve/veya tarih karşısında haklı bulunacağına dair sarsılmaz inanç.

11. Sıklıkla artan bir yalnızlaşmanın eşlik ettiği gerçeklik duygusunun kaybı.

12. Huzursuz, acelecilik, pervasızlık ve dürtüsellik.

13. Ahlaki doğruluğu pratiklik, bedel ve sonuçların değerlendirilmesini önlemek için kullanma.

14. Aşırı öz güven, işlerin ters gidebileceği düşüncesinden yoksun, uygunsuz politikalar oluşturmak.

Hubris tüm dünyada özellikle siyasi figürler üzerinden inceleniyor ve akademik makalelerde yer alıyor. Bunun sebebi narsistik ögelerin etraftan gelen takdir ve ilgi ile pohpohlanması ve statü, para, güç ile beslenip hubrise dönüşmesi.

Diğeri ise psikolojik bir rahatsızlık: Mitomani.

Bazen duyduğumuz ifadelerin 24 saat içinde birbiri ile çeliştiğine, bir insanın bu kadar kısa sürede nasıl taban tabana zıt iki fikri, tamamen o an bulunmuş tutarsız temellerle meydan muharebesinde kendini kılıçla savunur gibi savunduğunu görüp şaşırırız ya, gerçekten inandıkları için oluyormuş.

Mitomani, yalan söyleme hastalığı. Bundan muzdarip olanlara mitomanik deniliyor. Önceleri bahane uydurmak ile başlıyor, sonra bu bahaneler yalana dönüşüyor. Mitomanikler, sistematik olarak yalan söylüyor ve buna öncelikle kendileri inanıyor. Suçluluk psikolojisi ile hareket etseler de asla vicdan azabı çekmiyorlar. Yalanlar ortaya çıktıkça daha büyük bir yalana geçip sonunda kontrolü kaybediyorlar. Yalanlarından pişmanlık duyan birisi, ne kadar yalancı olursa olsun mitomanik olarak tariflenmiyor.

Bu hastalığa sebep olan başlıca nedenler şöyle sıralanıyor:

* Doğru söylediğine inanılmaması

* Kişilik bozukluğu

* Onaylanma ihtiyacı

*  Aşağılık kompleksi

*  Çocukluk döneminde maruz kalınan istismarlar

Peki karşımızdaki bir mitomanikle ya da hubris ile nasıl mücadele edebiliriz? Bu yanıtı kolay bir soru değil. Mitomanik için yumuşak şekilde yardıma ihtiyacı olduğunun anlatılması gerekliği söyleniyor ama hubris zaten belirli bir gücü elinde tutanda görüldüğü için mücadelesi çok daha zor addediliyor.

Makale yayımlandıktan kısa bir süre sonra bu konuyu pek çok köşe yazarı ülkemizde de çeşitli örnekler üzerinden dile getirmişlerdi. Kadri Gürsel’in de o zamanların Milliyeti’nde yazdığı 10 Ocak 2010 tarihli yazısı incelenebilir.

Peki biz ne yapalım? Bu tip durumlarla karşılaştığımızda, bunun toplumsal değil, bireysel bir güç ve ego zehirlenmesinden kaynaklandığına odaklanarak kendimizi rahatlatabiliriz.

Ancak toplum bunlara itibar gösterdikçe sendrom derinleşecek, ilgisini azalttığında ise daha sakin seyredecektir.

Psikologlar kızacak ama seanslar sonunda duyacağınız cümleyi peşinen yazacağım buraya. Bir teselli olarak bilmemiz gereken “Bunun bizimle bir ilgisi yok”, hubrisi biz yaratmadık. İçimizi ferah tutabiliriz, baş edebileceğimiz bir durum değildi, pohpohlayarak güçlendiren de biz değildik, biz gerçekleri hep açığa söyledik. Alkışı esirgemeyenler, böyle de kabul gösterenler, biraz kendilerinde sorumluluk arayabilir. Ama sorun bizde değil.

Hubrislinin de mitomaniğin de kendisiyle yaşaması zor, hepsine kolay gelsin diyeceğim ama içimden de gelmiyor, acil şifalar dileği belki daha doğru olur.

Biliyorum bu hafta, güzel şeyler anlatmadım, film ve kitap da yok. Ama insan, neyle mücadele ettiğini bilince daha iyi hisseder diye düşünerek yazdım. Bizi eninde sonunda bilmek kurtaracak. Bilmemeyi tercih etmezdik eminim.

Tam olarak nasıl bir misyon olduğunu anlayamadığım Nihat Doğan’ın karşısına mahallemizin köftecisini koymak istiyorum. Adı: Meşhur ama isimsiz köfteci. Yolun soluna astığı minik bir levhası, sağda ise ufacık bir mekanı var. İsim yapmaya ihtiyacı yok, misyonu iyi köfte yapmak ve insanlara iyi hizmetle, iyi fiyata satmak. İsmini duyurmak ve sokakta tanınmak hırslarından fersah fersah uzakta, ufak ufak iyileştiriyor işlerini.

Mütevazılığı ile doyuruyor, Nihat’tan daha çok Anadolu duruyor. Meşhur olma kaygılarıyla, isimlerden marka yaratma derdimizle inceden dalgasını geçiyor.

Bir gün Nihat Doğan’ın direniş hatlarının orada çatışma çıksa, kendisinin farkında bir birey olarak, yan yana olmak için çok daha güvenilir duruyor.

Herkese, sevdikleriyle birlikte, mütevazı, sakin, sıradanlığın huzurunda vukuatsız bir pazar dilerim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...