12 Eylül 2018 23:10

Borç batağı

Borç batağı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de aileleriyle birlikte milyonlarca emekçi, gelirleri, döviz kurundaki yükselme ve sürekli artan enflasyon karşısında son yılların en yüksek erimesini yaşıyor. Türk lirası, ABD doları karşısında ocak 2018’den bu yana yüzde 40’ın üzerinde değer kaybetti.

TÜİK’in tartışma yaratan işsizlik ve enflasyon verileri, kitlesel işsizlik riskinin artması, sürekli yükselen enflasyon ve gelir dağılımı adaletsizliğinin daha da bozulması gibi en temel ekonomik göstergeler düzelmek bir yana daha da kötüye gidiyor.

Gerek kurlarda yaşanan ani hareketlilik, gerekse temel tüketim mallarına peş peşe yapılan zamlar, eylül ve ekim aylarında enflasyonu yüzde 20’nin üzerinde çıkaracak ve 2018 sonunda yıllık enflasyon yüzde 20’yi geçecek.

16 yılda toplumun çok küçük bir kesimi, TL’de yaşanan aşırı değer kayıplarına rağmen sırtını iktidara yaslayarak zenginleşirken, milyonlarca emekçinin payına daha fazla işsizlik ve yoksulluk düştü. İktidar temsilcileri ‘Türkiye zenginleşiyor’ derken aslında geniş halk kesimlerinin yoksullaşmasını, yandaşlarının servetine servet katmasını kastediyordu. Nitekim 2002 yılında Türkiye’de sadece 4 dolar milyarderi vardı. 2017 yılında dolar milyarderi sayısı 29’a, 2018’in ilk yarısında 40’a çıktı. Benzer bir artışı milyoner sayısında da gözlemlemek mümkün.

Geçtiğimiz 16 yıl içinde kimin ne kadar zenginleştiği tartışması bir tarafa, iktidarın ülke ekonomisinin temel gerçekleri ile bağdaşmayan gerçek dışı söylemleri ile halkın giderek ağırlaşan ekonomik sorunları arasındaki uçurum, daha önce hiç olmadığı kadar derinleşmiş durumda.

Uzunca bir süredir döviz kurlarındaki yükselme ve enflasyonun da etkisiyle halkın satın alım gücünde dramatik bir azalma yaşanıyor. Örneğin 200 TL’lik banknot, tedavüle girdiği 2009’dan bugüne kadar geçen 10 yıl içinde, kur artışları ve enflasyonun etkisiyle, reel olarak 62 TL’ye kadar geriledi. Benzer bir şekilde, 200 TL ile 10 yıl önce131 ABD doları alınabilirken, bugün aynı parayla sadece 31 ABD doları alınabiliyor.

Türkiye’nin brüt dış borç stoku (Kamu+TCMB+özel sektör) mart 2018 itibariyle yaklaşık 467 milyar TL. 2018’in ilk üç ayı itibariyle ülke borcunun milli gelire oranı yüzde 53 ile 2002’deki oranı yakalamış durumda. 2017’de 851 milyar dolar olan milli gelir (GSYH), 2018’in ilk altı ayı itibariyle 775 milyar dolara gerilemiş. Türkiye’nin dış borcunu güncel verilerle kıyasladığımızda dış borcun milli gelire oranının yüzde 60’ın üzerine çıktığını görüyoruz. Bu durum Türkiye’nin önümüzdeki dönemde ciddi bir ‘dış borç krizi’ sorunuyla karşı karşıya kalacağını gösteriyor.  

Resmi veriler, sadece ülke ekonomisinin değil, halkın da tamamen kredi ve borç batağına saplandığını gösteriyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK) verilerine göre, Türkiye’de hane halkının kredi borcu AKP’nin tek başına iktidara geldiği 2002 yılında 2.3 milyar TL iken, temmuz 2018 itibariyle 183 kat artarak 421 milyar TL’ye yükselmiş. Bireysel kredi kartı borcu 2002’de 4.3 milyar TL iken, 16 yılda 23 kat artarak 98 milyar TL’ye çıkmış. Halkın 2002’de 6.6 milyar TL olan toplam kredi borcu ise 78 kat artarak 519 milyar TL’ye ulaşmış. Söz konusu borç miktarlarının yılın ilk yarısını yansıttığını dövizde yaşanan ani artışların borçlar üzerindeki etkisinin ancak 2018 sonunda görülebileceğini belirtelim.

Gerek ülke ekonomisi, gerekse ekonominin en ağır yükünü çeken milyonlarca emekçinin boğazına kadar borç batağına saplandığı bir ortamda, krizin giderek kabarması beklenen faturasını kimin ödeyeceğini, sermaye cephesi ile emek güçlerinin ekonomik kriz ve birbirlerine karşı tutumları belirleyecek.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...