07 Eylül 2018 00:52

Türkiye'nin Suriye politikası İdlib çıkmazında!

Türkiye'nin Suriye politikası İdlib çıkmazında!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Önce kısa bir özet yapalım.

Türkiye’deki AKP-Erdoğan iktidarı, 2011’de Suriye’ye müdahale politikasının öncülüğüne soyunurken Suriye rejimini devirip ‘yeni Osmanlıcı’ sosa bulanmış bir ‘bölgesel liderlik’ hevesinin peşinde koşuyordu. Ancak önceleri Türkiye’yi müdahale için teşvik edip destekleyen ABD, denkleme Rusya ve İran’ın girmesi nedeniyle Suriye rejimini devirme hesabının çıkmaza girdiğini gördü. Dahası Suriye rejimine karşı savaşta öne çıkan radikal İslamcı çeteler (IŞİD) bölgedeki enerji kaynakları ve geçiş yolları için bir tehdit haline gelince politikasını revize edip ‘IŞİD ile Mücadele Stratejisi’ adı altında bölgesel kamplaşmada kendi arkasındaki güçleri yeniden dizayn edip çıkarlarını koruma politikasına yöneldi. Bu politikaya bağlı olarak ABD, hem Suriye ve hem de Irak’ta IŞİD’e karşı mücadelede öne çıkan Kürtlerle ilişki ve işbirliğini geliştirdi. Fakat Türkiye’deki iktidar kendi Kürt sorunu nedeniyle Esad’ı devirmenin mümkün olmadığı koşullarda bile Kürtlerin Suriye’nin kuzeyinde-Rojava’da bir statü sahibi olmasını engellemeyi olmazsa olmazı olarak görüyordu. Bu durum ABD ve Türkiye’nin bölgede giderek daha fazla karşı karşıya gelmesine yol açtı. Nihayetinde 2016’ya gelindiğinde gerek bölgedeki gelişmelerin ve gerekse 15 Temmuz darbe girişiminin etkisiyle Erdoğan iktidarı, dünün ‘baş düşmanları’ Rusya ve İran ile işbirliğine yönelmek zorunda kaldı.

İşte uzunca bir süredir bölge siyasetinin en önemli gündemi haline gelen İdlib operasyonu, Türkiye’nin bugün Tahran’da devlet başkanları düzeyinde bir araya geleceği Rusya ve İran’la işbirliğinin devamı/geleceği bakımından önemli bir sınav olacak.

İdlib’in neden önemli bir sınav olduğu ve bu operasyonun Türkiye’nin Suriye politikası üzerinde olası sonuçlarına geçmeden önce şu soruyu sormak gerekiyor: Suriye’de Türkiye ile işbirliği yapmak Rusya için ne anlama geliyor?

Bu işbirliği Rusya için öncelikle Suriye’deki cihatçı gruplarla önemli bir ilişkisi bulunan Türkiye’nin bu grupların tasfiyesinde kullanılması anlamına geliyor. Bunun en somut örneğini Suriye’nin stratejik öneme sahip Halep kentindeki cihatçı grupların tasfiyesi/tahliyesi sürecinde gördük.

İkinci olarak, NATO üyesi bir ülke olarak Türkiye ile sahada/Suriye’de işbirliği yapmak Rusya için Kürtler üzerinde baskı kurup onları çerçevesi sınırlı bir ‘çözüm’e razı etmek ve ayrıca Türkiye ve ABD’yi karşı karşıya getirip Kürtlerle ittifak halindeki ABD’nin hesaplarını bozmak bakımından oldukça işlevsel görünüyordu.

Türkiye’nin bu işbirliğinden beklentisi ise, desteklediği ve “ılımlı” olarak adlandırdığı cihatçı grupları Suriye’deki siyasi çözüme dâhil edip pazarlıklarda pay sahibi olmak ve elbette Kürtlerin kazanımlarını yok etmekti.

Bilindiği gibi İdlib, Suriye’deki cihatçı grupların son kalesi. Dolayısıyla yapılacak bir operasyonla buradaki cihatçı grupların tasfiye edilmesinin Rusya ve İran’ın Türkiye ile sürdürdükleri işbirliğinin seyri üzerinde kaçınılmaz etkileri olacak. Çünkü her şeyden önce bu cihatçı grupların tasfiyesi, Rusya’nın sahada Türkiye’ye duyduğu ihtiyacı önemli oranda azaltacak. Bağlı olarak bu tasfiye süreci Türkiye’deki iktidarın işbirliği halinde olduğu bu cihatçı grupları bir pazarlık konusu/kozu olarak kullanma imkânlarını da ortadan kaldıracak.

Erdoğan iktidarının Papaz Brunson nedeniyle kanlı bıçaklı olduğu ABD’lilerle son günlerde artan görüşme trafiğinin kerametini de içine düştüğü bu sıkışmışlıkta aramak gerekiyor. Bir yandan ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James JeffreyAnkara’ya gelerek Milli Savunma Bakanı Akar ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile görüştü. Öte yandan da Çavuşoğlu ve ABD Dışişleri Bakanı Pompeo arasındaki telefon trafiği de devam ediyor. Jeffrey’in ziyaretinden sonra yapılan açıklamadan “iki tarafın İdlib operasyonu konusunda ortak kaygıları paylaştığı” belirtiliyor. Türkiye ve ABD’nin ortak kaygıları paylaşmaları şaşırtıcı değil. Çünkü Türkiye, elindeki cihatçı kozunu kaybetmek istemiyor ve ABD, bölgede egemenlik mücadelesi halinde bulunduğu rakiplerinin (Rusya ve İran) Suriye’de zaferlerini ilan edecekleri böylesi bir operasyonun önüne geçmeye çalışıyor. Ancak İdlib’e dair bu ortak kaygıların ABD’nin Suriye’de Kürtler dışında bir dayanağa sahip olmadığı koşullarda Türkiye ve ABD’yi Suriye’de yeniden işbirliği noktasına getirmesi de öyle kolay değil.

Bu arada İdlib operasyonundan sonra kaçınılmaz bir şekilde sıranın Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonlarında Türkiye ve desteklediği grupların eline geçen bölgelere geleceğini de söylemek gerekiyor.

Bugün Tahran’da yapılacak görüşmelerde Putin ve Ruhani’nin Türkiye’nin sıkışmışlığını Erdoğan’ı İdlib operasyonuna razı etmek için kullanacaklarını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Çünkü artık gelinen yerde Erdoğan’ın ipleri ellerinde tutan Putin ve Ruhani karşısındaİdlib sınavından istediği sonucu elde etmesi mümkün görünmüyor. Sonuç olarak Türkiye’nin Suriye politikası, bugün İdlib’de bir çıkmaz sokağa saplanmış bulunuyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa