07 Eylül 2018 00:49

Ekonomide bizi ne bekliyor?

Ekonomide bizi ne bekliyor?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ağustos ayından bu yana TL’de yaşanan sert değer kaybı kısa sürede reel sektörde etkilerini göstermeye başladı. İthal girdi maliyetlerindeki sert tırmanış ve döviz cinsi borçların geri ödenmesindeki zorlukların yanı sıra piyasa faizlerindeki artış nedeniyle iç borcun döndürülmesi de günden güne zorlaşıyor. TL üzerinden açılan kredilere uygulanan ağırlıklı ortalama faiz oranı mayıs ayı başında yüzde 16 seviyesindeydi. 24 Ağustos itibariyle ise yüzde 33’ü aştı. Kısacası borcu döndürmenin maliyeti ikiye katlandı.

Görüldüğü gibi sen faiz yükseltsen de yükseltemesen de piyasa faizleri almış başını gidiyor. Enflasyon tırmandıkça, kur riski, batık riski arttıkça borcun maliyeti artıyor. Siyasi baskı nedeniyle politika faizine dokunmadan kura müdahale etmeye çabalayan Merkez Bankası hamleleriyle piyasa faizlerinde çok daha sert bir tırmanışa yol açıyor. Yurt dışı yerleşiklerin döviz talebini sınırlandırmaya dönük swap işlemlerine getirilen kısıtlamalar da çok işe yaramış görünmüyor. Zira gündelik spekülatif hareketlerin arkasında ekonomiye dönük derin bir güvensizlik yatıyor.

İşin enflasyon ayağına baktığımızda ise burada güçlü bir yukarı yönlü ivme göze çarpıyor. Hatırlayacağınız gibi ağustos ayı başında bakan Albayrak 2019 itibariyle enflasyonun tek haneye düşeceğini müjdelemişti. TÜİK tarafından açıklanan istatistiklere göre ağustos ayında yıllık enflasyon TÜFE’de yüzde 17.9 -ÜFE de ise yüzde 32.1 seviyelerine ulaştı. Üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasındaki bu dev makas tüketici fiyatlarında ilerleyen günlerde daha sert bir tırmanış yaşanacağını gösteriyor. Dahası dövizde geçtiğimiz ay yaşanan hareketin üretim maliyetlerini önümüzdeki aylarda daha da yukarı taşıdığını göreceğiz.

Dövizdeki tırmanıştan sert etkilenen sektörlerin başında otomotiv sektörü geliyor.

Otomotiv Distribütörleri Derneği tarafından hazırlanan rapor ağustos ayında otomobil ve hafif ticari araç satışlarının bir önceki yıla göre yüzde 53 düştüğünü ifade ediyor. Yerli üretimin yüzde 80’i aşan oranlarda ihracata dönük olması iç pazardaki daralmanın sanayiye etkisini sınırlandırıyor. Dahası döviz cinsinden başta ücretler olmak üzere üretim maliyetlerinin düşüklüğü üretimin artan oranda Türkiye’ye kaymasını da beraberinde getirebilir. Ne var ki, distribütörler ve araç kiralama şirketleri açısından durum farklı. Fiyatlardaki tırmanış ve iç talepteki sert daralma kısa sürede birçok büyük şirketi iflasa sürükleyebilecek boyuta ulaşabilir.

Ülkenin gözbebeği inşaat sektörü açısından da durum parlak değil. Son açıklanan haziran ayına ait verilere göre inşaat maliyet endeksinde geçtiğimiz yıla oranla artış yüzde 26’yı buldu. Ağustos verileriyle bu oranın çok daha yukarılara tırmandığını göreceğiz. Maliyetler yükselirken, talep tarafı da günden güne zayıflıyor. Kamu kesiminin kemer sıkmak durumunda olduğu, özel kesimin de kapasite arttırıcı yeni yatırımlardan kaçınacağı bir döneme girmekteyiz. Konut talebinde de gözle görülür bir yavaşlama var. Konut kredi faizlerinin aylık yüzde 3 seviyelerine ulaşması kredili konut alımının daha ağırlıklı yer tuttuğu büyük şehirlerdeki konut talebi açısından önemli bir baskı unsuru. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından devreye sokulan düşük faizli konut kampanyasının ise kısa vadede (o da ancak büyük müteahhitlere) soluk aldırabileceği söylenebilir.

İthalatçı sektörlerin genelinde büyük bir durgunluk hakim. Son yıllarda ülkemizde pazar payı hızla büyüyen teknoloji sektörü ilk akla gelenlerden. Bir süredir piyasalarda MediaMarkt’ın Teknosa’yı satın alacağı konuşulmaktaydı. Geçtiğimiz günlerde Reuters TL’deki sert değer kaybı nedeniyle Alman şirketin teklifini geri çektiği duyurdu. Oysaki bundan kısa bir süre önce (14 Ağustos tarihinde) MediaMarkt’ın ana şirketi olan Ceconomy Holdingin CEO’su Pieter Haas Türkiye pazarına dönük güvenini ifade etmiş ve bu açıklama medyada geniş yer bulmuştu.

Peki bundan sonrası için ne öngörebiliriz? Sonbahar ayları (özellikle eylül ve ekim) dış borç geri ödemelerinin yoğunlaştığı aylar olarak göze çarpıyor. Diğer yandan Fed’in eylül ayı içerisinde faiz artırımına dönük beklentiler günden güne güçleniyor. Bunlar dövizdeki tırmanış beklentisini tetikleyen faktörler. İçeride merkez bankasının faiz artırımı ya da ABD ile yaşanan gerilimde bir yumuşama dövizde kısa süreli de olsa bir gevşeme yaratabilir. Ne var ki, son kur hareketi siyasi gerilimle tetiklenmiş olsa da uluslararası sermeyenin ekonomiye dönük güvensizliğin bununla sınırlı olmadığı bir gerçek. Trump’ın parmağını şıklatmasıyla ülkeye sermaye girişinin geçmişteki boyuta ulaşacağını düşünmek yanlış olur. Merkez ülkelerde yükselen faiz oranlarıyla birlikte küresel sermaye “gelişmekte olan” piyasalardan yönünü tekrar merkeze çeviriyor. Uluslararası Finans Enstitüsünün son raporu ağustos ayında “gelişmekte olan piyasalara” dönük sermaye girişi bir önceki aya göre yüzde 84 dolayında azaldı.

Sıcak paranın hız kesmesiyle birlikte Türkiye ekonomisi kaçınılmaz bir şekilde durgunluğa sürükleniyor. 2002’den bu yana tarımdan sanayiye bu denli dışa bağımlı bir ekonomik yapıyı ortaya çıkaran hükümetin elbette bu tabloda payı büyük. Günü geçiştirecek fon arayışları peşinde, uzun erimli hamlelerden yoksun küresel ekonominin gelgitlerinde dalgalanıyoruz. Aynı gemide olsak dahi farklı kamaralarda seyahat ettiğimize şüphe yok.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...