05 Eylül 2018 23:23

Siyaset ve yargının kılavuzluğu

Siyaset ve yargının kılavuzluğu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Son 10 yıldaki arşivlere bir bakalım ve mesela toplamda 627 kişinin yaşamını yitirdiği aşağıdaki katliamları hatırlayalım:

Roboski (28 Aralık 2011, 34 ), Reyhanlı (11 Mayıs 2013, 53),  Soma (13 Mayıs 2014, 301), Ermenek (28 Ekim 2014, 18), Diyarbakır ( 5 Haziran 2015, 5), Suruç (20 Temmuz 2015, 33), 10 Ekim Ankara Gar (10 Ekim 2015, 103),  Kızılay (13 Mart 2016, 36), Davutpaşa (31 Ocak 2008, 20) , Çorlu Tren katliamı (8 Temmuz 2018, 25).

Bu katliamların ve daha nice katliamın, ne gerçek faillerini ve ne de sorumlularını öğrenebildik.

Bu katliamlardan bazıları ( Soma, Ermenek, Davutpaşa, Çorlu) iş kazası olarak kayıtlara geçti.

Bize göre hiç de öyle değil. İş kazası olarak nitelenen cinayetlerin tümünde devletin yükümlülüklerini yerine getirmemesi olgusu yatmaktadır. Buna biz insan hakları hukukunda pozitif yükümlülük diyoruz. Önlem alma yükümlülüğüdür başka bir anlatımla, bu yükümlülük.

Roboski doğrudan devletin insan hakları ihlalidir. Aynı zamanda Cenevre Sözleşmelerinin ortak 3. maddesi ihlalidir. Tıpkı AİHM’in, avukat sevgili Tahir Elçi’nin takip ettiği “Benzer ve diğerleri/Türkiye ( başvuru no: 23502/06, karar 13 Kasım 2013) kararında belirttiği gibi…AİHM’in bu kararı, 26 Mart 1994 günü TSK uçaklarının Kuşkonar ve Koçağılı köylerini bombalaması sonucu 7’si kundaktaki bebek 38 sivil kişinin öldürülmesiyle ilgilidir). AİHM’e göre olay hem insan hakları hukuku hem de insancıl hukukun ilgi alanındadır ve ihlal söz konusudur.

Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç, Ankara 10 Ekim Gar, Kızılay katliamlarında devletin önlem alma yükümlülüğünü yerine getirmediği, dolayısıyla kamu görevlilerinin eylemi/katliamı gerçekleştirenlerle birlikte sorumluluğu söz konusudur.

Bu ve benzeri ihlallerin gerçekleşmemesi, gerçekleştiğinde sorumluların aranması, bulunması, haklarında dava açılması,adil bir şekilde yargılanmaları ve suçlu bulunanların cezalandırılması bir iradeyi ve politikayı gerektiriyor. Bu irade ve politikanın bulunmaması “haline” insan hakları hukukunda “cezasızlık” deniyor. Demek ki bir cezasızlık politikasından söz edebiliriz. Bunun ortakları siyaset kurumu ve yargı kurumudur. Yasal düzenlemeler söz konusu olduğunda da yasama organını da bu sorumlular zinciri halkasına dahil edebiliriz. Siyaset kurumunun insan hakları ve temel özgürlüklere saygısının olması gerekiyor. İnsan haklarına saygı, hakları tanımayı, tanıma ise uygulamayı, korumayı ve geliştirmeyi gerektiriyor. Cezasızlık politikasının terkedilmesi için en üst düzeyde bir politik iradeye ihtiyaç var. İkincisi de yasa  uygulayıcıları açısından kurumsal bağımsızlık ve tarafsızlık gerekiyor. Hukukun üstünlüğü ilkesinin kılavuzluğuna ihtiyaç var.

Kılavuzluk için de aklın, bilimin ve vicdanın yanında yön duygusu gerekiyor. Yön duygusunu yitirmiş bir ülke durumu en net ifadesini AB Reform İzleme Grubu toplantısı gününde yaşandı. İfade ve toplanma özgürlüğünü tanımayan ve ölüm cezasının gündeme gelebileceğinin açıklandığı bir gündü o gün. Ama aynı zamanda AB üyeliğinin stratejik hedef olduğu söyleniyordu.

Siyaset ve yargı,  hakların ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi yönünde bir kılavuzluk yapamıyor Türkiye’de.

Siyaset ve yargı kurumunun kendiliğinden o noktaya gelemeyeceği ve o doğrultuda bir irade taşımadığı çok açık görülüyor.

Bu süreçte AB dış dinamiğinin de insan haklarının korunması ve geliştirilmesinde herhangi bir etkisinin olamadığı görüldü.

Sonuç olarak, sivil toplumun daha fazla çalışmasına, sivil alanın güçlendirilmesine ve etkili mücadeleler sergilemesine ihtiyaç var.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...