02 Eylül 2018 00:15

Yeni devlet ve değerlere saldırmak

Yeni devlet ve değerlere saldırmak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

68 yıldır bu ülkeyi sağ iktidarlar yönetiyor. Devlet katından devrim değil karşı devrim üretilir. Körler ülkesinde körleşerek “ötekini”nin şaşı baktığını söylemek de yeni devletin karşı devrim dilidir olsa olsa.

Sola yönelik söylemler devlet katında üretildi. Yeni devletin kindar nesli de geçmişin değerlerine saldırırken aynı dili yeniden üretiyor. Yıkamıyorlarsa, kirletme, itibarsızlaştırma yoluna gidiyorlar. Bunu da iktidar diliyle yapıyorlar.

Buraya nasıl gelindi?

İki kutuplu dünyanın, oluşturulan ‘yeşil kuşak’ yapılanmalarıyla tek kutuplu ‘Yeni Dünya Düzeni’ne dönüştürülmesi küresel psikolojik savaş ve toplum mühendislikleri desteğiyle gerçekleştirilmişti. Dünyanın tek efendisi olmaya yönelen gücün ilgili kuruluşlarında üretilen projeler böylece egemenlik alanlarına dayatılmaya başlanmıştı.

Bu küresel dönüşümler, ülkemizin de yakın geçmişindeki ‘en önemli, en büyük ve en kanlı’ miladı olan 12 Eylül darbesinin hayat bulduğu günlere, yıllara denk geliyordu. Toplumu topyekûn yeniden yapılandırma projesi olan darbeyle, yenidünya düzeninin tüm dayatmaları da ‘yükselen değerler’ söylemiyle hayatımıza sokuluyordu. Hızla yeni bir dil oluşturuluyor, hayatımıza yeni kavramlar sokuluyor geçmişin tüm değerleri, erdemleri küçümseniyor, kirletiliyor, yok ediliyordu. Başlangıçta ‘sistem karşıtı bir muhalif dil’ olarak algılanan bu yönelimin yenidünya düzeninin iktidar dili olduğu, yükselen değerler cilasıyla sunulan yeni değerlerin toplumsal değerleri, geçmişten gelen erdemleri yıkmaya, süreç içinde oluşan ortak toplumsal hafızayı yok etmeye, bellekleri silmeye yönelik olduğu çok geçmeden anlaşılmıştı.

Toplumu yeniden yapılandırma projesinin en önemli ayağını medya oluşturuyordu. Bir anda medyanın köşelerini ‘hayat bilirkişileri’, toplum mühendisleri kaplamıştı. Toplumun direnme odakları yıkılıyor, toplumsal çözülmenin yolları açılıyordu. Bu yoldan var olan toplumsal muhalefet ezilecek, yok edilecek, öncüler, muhalif bireyler saf dışı bırakılacaktı. Yeni egemen ideolojiyi ‘kanıksata kanıksata’ topluma giydirme işlevi yürütülüyordu.

Toplumun aydınlanma, direnme gücünün önemli öncüleri olan aydınların, muhalif bireylerin yok edilmesi, teslim alınması, dönüştürülmesi gerekiyordu tüm bu süreçlerin ‘engelsiz’ yürütülmesi için. Köklerini daha çok köy enstitüleri/halkevleri geleneğinden alan ‘aydınlanmacı, halkçı aydın’ damarı önemli ve güçlü bir damardı. 60’lı 70’li yılların bu muhalif aydın kuşağının etkilediği genç kuşaklarla birleşmesi yükselen toplumsal muhalefete de öncülük ediyor, yol gösteriyordu. Sanatın her alanında ürünler veren aydınların toplumsal hafızanın oluşmasında, toplumsal değerlerin, erdemlerin insanileşmesinde de önemli işlevleri oluyordu. Bu halkçı, aydınlanmacı, ‘Anadolucu’ aydınlar ve etkilediği kuşaklar 40 yıllık önemli bir toplumsal süreci muhalif olarak yaşamış bunun bedelini de sürgünlerle, hapislikle, açlıkla, yalnızlaştırılmalar ve her türlü devlet baskısıyla ağır ödemişti. Bu damarı/geleneği kanlı askeri darbelerle yok etmek de olanaksızdı.

Yeni dünya düzeninin, bizdeki darbecilerinin sivil uzantısı Özal, bu ‘meseleyi’ egemenler yararına çözmenin formülünü uygulamaya sokuyordu. Darbeyle başka ve daha güzel bir dünya düşü kuran öncüler, aydınlar, siyasi yapılanmalar ezilmiş, yok edilmiş, işkencelerden geçirilerek cezaevlerine doldurulmuş, sindirilmişti. Yorgun ve yılgın halk yığınlarıyla onları etkileyen, yönlendiren aydınların bağının tümden koparılmasına gelmişti sıra. Özalist yöntemlerle yılgın/yorgun aydın bireyler, akademisyenler sunulan dünya nimetleri ve lüks tüketim alışkanlıklarıyla iktidarla barıştırılıyor, satın alınıyor, devşiriliyordu. Böylece özellikle medyada yapılandırılan toplum mühendislerine “aydınlar” da eklemleniyordu.

Darbeyle ve küresel dönüşümlerle hazırlanan toplumu yeniden yapılandırma görevini üstlenen tüm bu kadroların, toplum mühendislerinin medya destekli çabalarının ilk hedefleri toplumsal değerlerin, erdemlerin, kültürün yok edilmesi, belleklerin silinmesiydi. Benim memurum işini biliyordu, sen de yükselmek için işini bilecektin. Artık herkes şöhret olabilirdi, sana da acı soslu hikâyeler uydurulur medya maymunluğu karşılığında her türlü dünya nimetinden, lüks tüketimden yararlanabilirdin.

Bu süreçte yeni bir iktidar dili de oluşturulmuştu. Kibirli ve bencil olan bu dil her türlü değere, erdeme acımasızca ve temelsiz saldırabiliyor, merkezine kendisini aldığı hayatın tüm kesimlerini ötekileştirip küçümsüyor, alay malzemesi yapabiliyordu.

Kitlesel iletişim araçlarının ‘kitlesel imha ve dönüştürme aygıtı’ yapılmasıyla toplum mühendisleri on yıllarca yılda oluşan toplumsal belleği, kültürü yok ederken toplumsal değerlere saldırıyordu.

Hatırlayalım, haber dergilerinin kapakları “tabuları devirelim” başlıklarıyla çıkıyor, içleri Nazım Hikmet ve Yılmaz Güney’e saldırı, hakaret içerikli haberlerle, soruşturmalarla dolduruluyordu. 32 yıllık yakın geçmişimizde bu yeni iktidar dilinin kültürünün saldırılarından 60’lı, 70’li yılların tüm değerleri, erdemleri, sanatı, sanatçısı ‘payına düşeni’ alıyordu.

Tabuları değilse de ortak toplumsal belleği, kültürü ve değerleri yok etmek istiyorlardı, önemli ölçüde başardılar bunu. Şimdi sıra tüm kurumlarıyla ele geçirilerek oluşturulan ‘yeni devlet’ marifetiyle ve bu süreçte oluşturulan dindar-kindar nesiller eliyle son öldürücü darbeleri vurmaya gelmişti.

12 Eylül sürecinde oluşturulan yeni dünya düzeninin, yükselen değerlerin iktidar dili, 2000’li yıllarda devletin ele geçirilip dönüştürülmesiyle daha da acımasızlaştırılarak ve tüm insani değerlerden uzaklaştırılarak tam bir devlet diline dönüştürülüyordu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...