31 Ağustos 2018 23:15

Kutsal papaz

Kutsal papaz

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Din insanları tanım gereği kutsal sayılır. Ama bizim ünlü papazımız nedense olağanüstü kutsal bir yaratık görüntüsü veriyor. NATO’nun birinci ve ikinci büyük ordusuna sahip iki devlet her nedense papazı paylaşamıyor. Bana öyle geliyor ki, bu durumdan papaz da mutlu ve oradan oraya sürüklenmesinden gizli haz alıyor olmalı. Nasıl mutlu olmasın ki, iki büyük devletin siyasilerinin papazın arkasına sığınarak toplumlarından katı gerçekleri gizlemelerini her halde papaz da hayretle izlemektedir.

ABD’nin başkanı ile papazın aynı dinsel guruba dâhil olması, kendi anlayışları çerçevesinde kutsal ve önemli olabilir, ama salt bu durum Türkiye’ye şantaja dönüşemezdi, zira siyasilerimizin de belirttiği üzere eğer Türkiye bir hukuk devleti ise ve ABD de bu duruma saygı duyuyorsa mesele başka türlü hal yoluna koyulurdu.Bir siyasi de ABD’nin papaz üzerinden Türkiye’deki yandaşlarını kurtarmaya yöneldiğini ileri sürdü. Ne olduğu ve kimin tasarladığı belli olmayan darbe benzeri komedinin görünürdeki faillerinin niçin ABD yandaşı olduğu savı da ancak miadını doldurmuş siyasinin akıl danesi olabilir!Zira biraz aklını kullanan kişinin darbe ertesinde siyasilerimizin yönünün hangi devleti işaret ettiğine bakması gerekmez mi! Bu saçma savları bir yana bırakıp, meseleye şu açıdan bir bakalım; ABD ne doğrudan papazın ne de darbeci yandaşlarının peşindedir, ABD Türkiye’nin bağımsız devletsel davranışlarına(!) sinirlenmektedir. Belki de Menderes’in uçak kazası da planlı bir kaza idi! O kaza tutmayınca 1960 darbesi devreye sokuldu. Zira Menderes de dış siyasette yaşadığı sıkışıklığı rota değiştirerek aşmaya çalışıyordu. İşte birinci NATO ülkesi liderinin papaz üzerinden ikinci NATO ülkesine serzenişlerini biraz da böylesi farklı pencereden bakmak ve okumak gerekmez mi?

Türkiye,tabiatıyla bağımsız bir hukuk devletine yakışır şekilde istediği gibi, ancak giriştiği taahhütlere bağlı ve çevresine zarar vermeyecek şekilde davranabilir. Ülkeler giriştikleri taahhütlere ya saygılı olur ya da taahhütlerini usulüne göre iptal edebilir, ancak taahhütler şantaj vesilesi yapılamaz! Bu koşullar dâhilinde, ülkelerin bağımsız davranış tarzı, farklı ülkelerin çıkarları açısından siyaseten eleştirilebilir, ancak buna müdahale edilemez. Ne var ki, şu noktayı da kaçırmamak gerekmektedir. Bağımsızlık, iktidara gelişte özgür olanve tüm iktidar süresi boyunca özgür davranan, anlık çıkarlara göre yalpalamayan tutarlı siyasi kadroların sığınabileceği ilkedir.

Papaz meselesine Türkiye açısından bakılınca da, hukuk devleti kuralını anlamaya çalışıyor olmakla beraber, anlaşılmadık nokta, ülkeyi böylesi sarsan ve incir çekirdeğini doldurmayan durumun biran evvel çözüme kavuşturulmayıp, muallakta tutulmasıdır. Zira hukuk devleti ilkesinin bir özelliği de çözümü muallakta bırakmamaktır.Öyle anlaşılıyor ki, papaz ABD başkanı kadar bizim siyasetçileri de yoğun eleştirilere paravan oluşturarak kurtarmaktadır. Nasıl kurtarmasın ki, üretimden uzaklaştırılıp, tüketim çılgınlığında borca batırılan ekonomi üzerinden iktidarını sürdüren siyasi dokunun ayakta kalabilmesi böylesi bir örtülü çatışmayla olanaklı gözükmüyor mu? Borçlar birikince alacaklı kapıya dayanır. Borçlunun aciz halinde rahatlaması ise ancak servet transferi ile gerçekleşir. Bu şu demektir ki, Türkiye’de döviz bu denli yükselince borçlu konumdaki çoğu firmalar ve devlet ekonomik anlamda değersizleşmiştir, yani işletmelerin stok değeri düşmüştür. Kısacası, çiftçiye borç verip, borca karşılık tarlaya el koyan tefeci misali, pusuda bekleyen potansiyel kibar alıcılar da zor durumdaki bazı kurumlarda ya ortaklık oluşturup ya da satın alma yoluna giderek Türkiye’ye döviz girişi sağlar. Bu süreçte döviz sıkışıklığı kısmen ortadan kalkar ve kurlar, eski düzeyine kadar olmasa da, bir miktar geriler.

Bu süreci halkımız algılayabilir mi? Halkımız, hangi bankanın ne kadarının yabancıların elinde olduğunu, bir ülkenin finans kuruluşlarının yabancılar elinde olmasının ne demek olduğunu biliyor mu, anlayabiliyor mu? Hayır, anlayamaz. Bunda da bir yanlışlık yoktur. Peki, kimler anlar bu durumu? Tabiatıyla iktisatçılar ve işin başındaki siyasiler(!) ve bazı aydınlar anlar.

Bunların bir kısmı sağlanan çıkar karşılığında susar, bir kısmı baskı ile susturulursa, halkın anlayışına işlerin düzeldiği ve kurların gerilediği görüntüsü yansımaz mı?

Bu durum siyasi akıl mıdır? Hayır, bu durum siyasi akıl değil, etikten yoksun siyasi manevradır. Siyasi akıl ile etik yoksunu siyasi manevra arasındaki farkı, siyasetin kimin yanında olduğu belirler. Belirlemenin odağındaki siyasi etik doku ise, halkın yanındaki sol politikalar karşısında, sermaye ve emperyalizmin yanında yer alan kapitalist politikalarda yoktur. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...