30 Ağustos 2018 23:10

AB ile ilişkiler kolay normalleşir mi?

AB ile ilişkiler kolay normalleşir mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dört bakanın kameraların karşısına geçip AB’yle ilişkileri normalleştirme adına ilan ettiği “eylem planı”nın asıl amacının Türkiye rejiminin ekonomi ve dış politikadaki sıkışmışlığı aşmaya yönelik olduğu ortada. Bu nedenle atılan adım gönüllü politik bir tercihten çok ekonomik zorunluluktan kaynaklanıyor.

Bırakalım cumhurbaşkanını, kameralar karşısına geçen dört bakan da dönüp birkaç ay önce AB hakkında neler söylediğine baktığında, ortada ciddi bir tutarsızlığın, pragmatizmin olduğunu fark edecekler. Bu nedenle Türk siyasetindeki “Dün dündür, bugün bugündür” anlayışı istikrarlı şekilde AKP tarafından da sürdürülüyor.

Fotoğrafın tamamına bakıldığında AB ile ilişkilerde günübirlik, oportünist bir politikanın izlendiği görülüyor. İç siyasette milliyetçiliği yükselterek oya çevirme üzerinden AB ve pek çok Avrupa ülkesiyle girilen gerilimin sonunda gelinen yer ve ilan edilen “yeni rota”, politikalarının ne kadar tutarsız olduğunu yeterince ortaya koyuyor.

Ama Türkiye cephesinde AB konusunda izlenen zikzaklı politikaya şaşmamak gerekiyor. Her burjuva hükümeti gibi AKP de, dün söylediğini bugün yok sayıp, yeni bir “beyaz sayfa” açmanın peşinde.

Ve öyle anlaşılıyor ki, AKP hükümetinin yüzünü yeniden AB’ye dönmesinin arkasında son birkaç haftadır diplomasi koridorlarında sürdürülen girişimlerden verilen olumlu mesajların rolü belirleyici. AB cephesinden bu mesajların verilmemesi durumunda, üç yıldır rafa kaldırılan “Reform Eylem Grubu”nun bir anda toplanması, bakanların açıklama yapma olasılığı oldukça zayıftı. Bu nedenle olup bitenler doğrudan yürütülen süreçle ilgili. Özellikle ekonomideki krizin bitirilmesinin yolunun yeni sıcak para bulmaktan geçtiği bilindiği için bu türden siyasi manevralar yapılıyor.

Burada asıl önemli olan AB’nin ikiyüzlü yaklaşımıdır. Daha Cumartesi Anneleri’ne yapılan saldırı Avrupa basının gündeminden düşmeden Ankara’dan çizilen “pembe tablo”ya itiraz edilmiyor. Otoriterleşen rejimin, muhalif bütün kesimleri baskı altında tutmak için bütün imkanlarını seferber ettiği gerçeği dillendirilmiyor.

Bugüne kadar insan hakları, demokrasi, basın özgürlüğü ve otoriter rejim diyerek eleştiriler yönelten AB ve onun motoru durumundaki Almanya ve Fransa gibi ülkeler şimdi sanki sorunlu görülen alanlarda büyük bir değişim olacakmış gibi kapıyı aralıyorlar. Halbuki, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron hafta başında açık olarak, “Türkiye Cumhurbaşkanı Avrupa karşıtı görünen pan İslamcı gündemini her gün yeniden teyit ederken dürüst ve açık bir şekilde Türkiye’nin AB üyeliği hakkında konuşmaya devam edebileceğimizi düşünüyor muyuz?” sorusunu yöneltmişti.

Fransa cephesinden bakıldığında meselenin insan haklarından çok “uzun vadeli stratejik çıkarlar” olduğu net olarak anlaşılıyor. Benzer bir durum Almanya için de geçerli. Türkiye ile en fazla gerilim yaşayan Berlin, Eylül sonunda Erdoğan’ı karşılamaya hazırlanıyor. Önümüzdeki hafta, ABD’den bağımsız bir dış politikanın izlenmesini savunan Dışişleri Bakanı Haiko Maas, Ankara’ya gidecek ve temaslarda bulunacak.

Büyük bir olasılıkla AB-Türkiye ilişkilerindeki asıl “normalleşme fotoğrafı” Erdoğan’ın Berlin ziyaret sırasında verilecek. Ne de olsa, Türkiye-AB ile ilişkilerin seyrini Almanya belirliyor.

Denilebilir ki, ilişkilerin normalleştirilmesi tartışması Ankara’dan önce Berlin’de başladı. Hükümet partileri, mali kriz nedeniyle Türkiye’ye yardım edilmesini tartışmaya açtılar ve gelinen aşamada uygun bir yol bulunarak yardımın yapılması konusunda uzlaşma sağlanmış görünüyor. Almanya’nın değişen Türkiye politikasını bu hafta “Altın Sözler” başlığı altında haberleştiren Der Spiegel dergisi, hükümet kaynaklarına dayandırarak şu cümleyi aktarıyor: “Eğer acil olarak bir şeyler yapılması gerekiyorsa Almanya en önde yer alacak.” (25.08.2018)

Bu nedenle, Almanya/AB, mali krizin yaratmış olduğu durumdan faydalanarak, tıpkı Yunanistan’da dayattığı gibi Türkiye’ye de acı reçeteleri dayatma programı hazırlığı içinde. Hükümete yakın kaynaklar yardımın “şartlı” olmasını açıktan ifade ediyor. Türkiye’nin de bu süreçte gümrük anlaşmasının güncellenmesini öncelik haline getirdiği de ifade ediliyor.

Muhtemel bir yakınlaşmanın AB içinde değişik tartışmalara yol açacağı da bugünden görülüyor. Macron’un açıklaması bir açıdan da görüş farklılığının ifadesi. Ama başta AB Dönem Başkanı Avusturya ve İtalya olmak üzere sağcı-milliyetçi-popülist partilerin koalisyon ortağı olduğu ülkeler, Almanya ve AB’nin Erdoğan’a kapıyı açmasına sessiz kalmayacaklar.

Aynı şekilde, uzunca bir süredir Avrupa hakları arasında Türkiye’deki otoriter rejime duyulan tepki, hükümetlerin istediği gibi kolay hareket etmesini engelliyor. Bu nedenle, son birkaç yıldır Avrupa ile Türkiye arasında yaşanan gerilim, hükümetlerin ilişkileri sermayenin çıkarlarına bağlı olarak normalleştirmek istemesinin kolay olmayacağını gösteriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...