29 Ağustos 2018 23:15

Kriz sopası

Kriz sopası

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’de geçmiş yıllardan birikerek gelen ve yeni yönetim sistemine geçilmesinin ardından daha da belirginleşen siyasal, toplumsal ve hukuksal sorunlar, ekonomik göstergelerde uzun süredir yaşanan bozulmayla birlikte daha da belirgin hale gelmiş durumda.

Ekonomik ve siyasal gelişmelerin birbirini doğrudan etkilediği sorunların iç içe geçtiği bir dönemde bütün ekonomik göstergeler, Türkiye’nin 1994, 2001 ve 2008 krizlerinden farklı ve çok daha ciddi bir krizle karşı karşıya olduğunun işaretlerini veriyor.

Türkiye gibi ülkelerde ekonomik büyüme dönemlerinde bile işsizliğin biçim değiştirerek artması, yüksek enflasyon nedeniyle reel ücretlerde ve satın alma gücünde yaşanan gerilemeler, işçi ve emekçiler açısından ekonomik kriz algısının, sadece bilinen anlamda ekonomik kriz yaşandığında karşılaşılan olağanüstü bir durumu değil, emekçi ailelerinin yaşamının somut ve ayrılmaz bir parçası olduğunu gösteriyor.

Sermayenin birikmiş sorunlarına yönelik çözümlerini büyük ekonomik zorluklarla ve krizlerle karşı karşıya kaldığı dönemlerde daha kolay gerçekleştirdiği bilinen bir gerçektir. Kriz dönemleri, bu nedenle sermaye sınıfı için o zamana kadar yapamadıkları ya da çeşitli nedenlerle erteledikleri adımları atması için çok uygun fırsatlar da yaratır.

Sermaye için kriz dönemleri, maliyetleri azaltmak için daha ucuza işçi çalıştırmanın, işçi ücretlerini arttırmamanın ya da düşürmenin, işçileri ücretsiz izne çıkarmanın, geçici/kiralık işçi çalıştırmanın, çalışma saatlerini daha esnek kullanmanın en önemli gerekçesidir. Bu anlamıyla ekonomide yaşanan her olumsuzluk, sermaye onun çıkarlarının koruyucusu olan iktidarlar açısından aynı zamanda emekçiye karşı kullanılan büyük bir ‘kriz sopası’ işlevi görür.

Devletin resmi rakamları, özel sektörün ve halkın önemli bir bölümü ciddi bir borç batağına saplanmış olduğunu gösteriyor. Devletin borcunun geçmiş yıllara göre daha az olduğunu iddia edenler, özel sektörün patlama noktasına gelen dış borcunun ‘hazine garantili’ olduğundan, özel sektörün borcu ödeyememesi halinde faturan devlete, başka bir ifade ile halkın sırtına yıkılacağı gerçeğinden nedense hiç bahsetmiyorlar. Öte yandan ekonomide yaşanan sorunların artışı ile birlikte ödenemediği için icra takibine düşen borç miktarı katlanarak artıyor. Tüketici kredileri ve kredi kartı borçlarının yanı sıra ödenmeyen çek ve senetlerdeki artış önümüzdeki kışın çok zor geçeceğini gösteriyor.

Bugüne kadar doğalgaza, elektriğe ve temel gıda maddelerine yapılan zamlardan çok daha fazlası Eylül ayından itibaren yapılacak. Bu durumun, uzun süredir ciddi anlamda geçim sıkıntısı içinde olan emekçi ve yoksul kesimlerin yaşam koşullarını daha da zorlaştırması, peş peşe yaşanması beklenen iflaslar ve kitlesel işten çıkarmalarla birlikte son yılların en zor zamanları yaklaşıyor.

İktidara geldikleri ilk günden bu yana emekçilere sırtını dönen, her ekonomik krizde tercihlerini sermaye sınıfından yana yapanların, hızla içine doğru ilerlenen ekonomik krizin etkilerini hafifletmek için attığı ya da atmayı planladığı bütün adımlar sadece patronları kurtarmak için. Özellikle kamu bankaları üzerinden başlatılan ‘borç yeniden yapılandırma’ ve ‘düşük faizli kredi’ hamleleri ile krizin maliyetini önce devletin, sonrasında kaçınılmaz olarak vatandaşın sırtına yıkmak için formül arıyorlar.

Emekçilerin geçmişte yaşanmış krizlerde olduğu gibi, yaşadıklarına şu ya da bu şekilde ‘alıştırılmış’ olmaları ya da yaşanacak krizin ‘milli birlik ve beraberliğimize kast eden dış güçlerin oyunu’ olduğuna inandırılmış olması, ekonomide yaşananlara yönelik itirazların ve tepkilerin şimdilik [RTF bookmark start: _GoBack][RTF bookmark end: _GoBack]bastırılmasını sağlıyor olabilir. Ancak krizin ülke ekonomisi üzerindeki asıl yıkıcı etkilerinin henüz görülmediğini, kriz sürecinin daha başında olduğumuzu unutmayalım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...