25 Ağustos 2018 23:35

Bir bayram ardından: Neydi tatil?

Bir bayram ardından: Neydi tatil?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çoktan şenliğimiz söndü sanırken, işlevi tatil olan bir bayram daha, olanca şenliği ile geride kaldı.
Umarım şu yazdığım satırlar, şehir girişlerindeki uzun araç kuyruklarında, tahmin ettikleri süreden ne kadar daha geç kaldığını hesaplayan birilerine, vakit geçirmekte yardımcı olurlar.

Antalya, Bodrum, Datça, Bozcada’dan Pamukkale’ye pek çok yerden “gelmeyin doluluk oranımız %100’ü aştı” açıklaması gelmişti bayram öncesi.Çok övülen, en yakın ve ekonomik seçenek Yunanistan bile, Euro yüzünden yeterince akına uğramadı, çoğunluk yurt içinde kaldı ama tatil yörelerindeki fiyatlar da uçan kur hissinden alta kalır değildi. 2014 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Esnaf gerektiğinde asker, polis ve hakimdir” demişti. Esnafımız iyi de çakaldır icabında, yeniden tecrübe edildi. Faturalar, fişlerin şok eden görüntüleri ardı ardına sosyal medyaya düşüverdi.

Tatilden anladığımız nedir diye düşündüm biraz. Bir balık sürüsü gibi otogarları, havalimanlarını doldururken, bu tatilden ortak bir beklentimiz var mıydı? Yoksa o beklenti en iyitatil fotoğrafını paylaşan olabilmek miydi? Ya da başkalarının tatil fotoğraflarına bakarken bile mutsuz olacak kadar çürümüş müydük? 

Bir yandan eleştirip bir yandan sosyal medyasız yaşayamamak denen arafta kaldık, dozunu tutturmanın sırrı neydi?

Yönetmenliğini James Pondsoldt’un yaptığı 2017 yapımı The Circle diye bir film var. Tom Hanks ve Emma Watson başrolleri paylaşıyor. The Circle bir sosyal ağ şirketi. Çalışanlara sağladığı imkan, kampüs şeklindeki iş ortamı, toplumun yüzde 80’inin üyesi olması gibi konularda Facebook’a bir göz kırpıyor. Bu sosyal ağ uzmanı şirketin, çalışanlarına sağladığı inanılmaz imkanlar karşılığı, çaktırmadan dayattığı bir şeffaflık beklentisi var. Bu beklenti, sonraları bir pazarlama kampanyasına dönüşüyor. Şirket önce bir senatör ile Circle üzerinde sınırsız şeffaflık anlaşmasının tanıtımını yapıyor. Artık bir senatörün maillerinden mesajlarına, telefon konuşmalarından günlük toplantılarına her şey şeffaf olacak ve sistem üzerinden kullanıcılar tarafından takip edilebilecek. Twitter’a TC kimlik no ile girilmesini talep eden Murat Ülker’in, şeffaflığın iki tarafını da gözlemleyebilmesi için özellikle izlemesini isterdim.

Uygulanması imkansız görünse de filmde şeffaflık normal bireylerden çok aslında en çok siyasette çalışıyor. Gerçi bu şeffaflık ile siyasetin açık ve risksiz olduğunu öne süren Circle’ın asıl amacı, seçim sistemini de bu sosyal ağ üzerine taşıyabilmek. Bunun ardında ise tüm seçmen davranış ve tutumunu gözlemleyebilmek, insanların kişisel ilişkilerindeki her dataya hakim olarak iktidarın bir parçası haline gelebilmek niyeti yatıyor. Devamında bir Circle çalışanı da tamamen şeffaf yaşama geçiyor. Tüm günü, ilişkileri, yazışmaları, bilgisayarı kullanıcılar tarafından izlenebiliyor. Burada şirket, insanların izlendiğini bildiğinde daha duyarlı ve iyi görünmek zorunda hissedecekleri için suçun ortadan kalkacağını, sürekli izlenen insanların can güvenliğinin tehlikeye girdiğinde kurtarılmasının kolaylaşacağını savunuyor. Ancak film bize şunu tartıştırıyor: iyi ve duyarlı görünme isteği aslında gerçeklerin üstünü kapatma çabasına dönüşebilir ve gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. Ertelenmiş, saklanmış bu gerçekler, bir anda su yüzüne çıktığında, yaratılan imajla çakışıp büyük bir patlamaya dönüşebilir.

Sosyal ağda yaratılan algı, gün gelip çevrenizdekilere zarar verir hale gelebilir. Bunu acı bir örnekle de ispatlıyor film. 

Sizin çevrenizde olmak, görünmek istemeyen birini, kendi kitleniz önünde bir meta gibi kullanıp, kişisel haklarını ihlal ettiğinizde verebileceğiniz zararı gözler önüne seriyor. Filmden sonra tekrar girip alıcı gözle baktım sosyal medyada dönen tatil fotoğraflarına. Kalabalık masalarda çekilen fotoğraflara kazara giren, arka masalardaki tedirgin gözleri gördüm. Bazen de o masaya dahil olup, o fotoğrafta olmak istemediği her halinden belli olanları gördüm. Birilerinin yanındakileri uflaya puflaya kaldırıp, kocaman gülücükler ile bir kareye sığdırdıktan sonra, herkesin yeniden elindeki telefona ve kendine dönmesi arasındaki zamanın 3 dakikadan kısa olduğunu gözlerimle gördüm. Yalanı gördüm bir kez daha. Gerçek bir anı, gerçek bir metinle sanal ortama taşıyanların ne kadar az olduğunu gördüm. İlla bir iyilik çıkaracaksak, en azından hala gerçek kalanlar varmış, sokakta gördüğün ile telefon ekranından tanıdığın arasında fark yokmuş, bir elin parmaklarını geçmese de hala varlar, onu da gördüm.

Bu sebeple, bir tatilden şahsi beklentilerimi yeniden özetledim kendime: zaman mevhumunu unutabilmek. Geceleri yatmamak, sabahları kalkmamak lüksü, bir sonraki adımı planlamadan gün geçirebilmek, bir kitabı bitirmeden yattığım yerden kalkmak zorunda kalmamak. Bunun ne denizin mavisiyle ilgisi var ne de yeni bir mekan keşfetmekle. Ne tenimin bronzluğu umurumda ne de binlerce kişinin doldurduğu tatil beldesi meydanlarından mahrum kalmamakla. Tatil dediğin, beyninin vitesini boşa alabilmek, zamanın yularını gevşetmek demek benim için. Tek bir fotoğrafı olmasa da olur. 

Ya da tüm akışı kesecek bir maceraya atılmaktır tatil benim için. Kendimden beklemediğim şeyleri yapabildiğim, tabularımı, önyargılarımı, korkularımı kırdığım es anları olmalı. 

Hayatın akışından kendimi tamamen kopardığım zaman aralıkları.

Brezilyalı yazar  Paulo Coelho, “Macera tehlikeli sanıyorsan, bir de rutini dene, öldürücüdür” diyordu.

Kırılmayan rutinlerin öldürücülüğüne panzehir olmalı tatil.

Burada da rutin ve macera üzerine, hızla muhafazakarlaşan, daralan yaşam alanlarımızla ilgili, başımıza gelebileceklerle ilgili korkularla yüzleştirecek animasyon bir film önereceğim. Ama kalbiniz iyi, ruhunuz bunu kaldırabilecek gibiyse izleyin derim ve mutlaka çocuksuz izleyin: Ali Soozandeh’in yönettiği ilginç bir animasyon tekniğine sahip olan “TehranTaboo” 

Baskı hiçbir suçu işlemenin önünde engel değil. Ha keza hiçbir eğlencenin de önünü kesemiyor. İktidarların artırdığı baskı, yasaklanan davranışın sadece insana tehlikesini artırmaya yarıyor. Yoksa insanlık, dört yanına beton dökülse de filizlenecek bir milim toprağı buluyor. Bir yudum özgürlük, uğruna ölümü göze alacak kadar insanın genlerinde işlemiş bir duygu, önüne geçilemiyor. Bu filmi de mevcut yaşamımızdaki özgürlükleri bile ahlaksız bulanların, şeriat ile kendilerince tanımladığı kötülüğün sona ereceğini düşünenlerin izleyebilmesini dilerdim, denk gelirsem böylelerine öneririm öte yandan denk gelmemeyi de çok isterim.

Tatille seyahat eş anlamlı değil. Seyahat başlı başına büyük bir kavram, bazen seyahat tatili kapsar, bazen tatil seyahati. “Ön yargı, taassup ve dar görüşlülüğün en iyi tedavisi seyahattir.” der Mark Twain

Yallah Tahran’a bir dahaki bayrama ey şu rakı sofralarımızı, aşkla sokakta öpüşmelerimizi, sabahlara kadar dans etmelerimizi ahlaksız bulanlar.

İrlandalı insan hakları aktivisti Betty Williams, barış mücadelesinde nasıl yorulmadan devam edileceği sorulduğunda “Her şey kötüye gittiğinde kendine bir tatil ısmarla” demişti, sağalmaya yarar.

Her şey kötüye gidiyordu, yine de nasıl geçmiş olursa olsun kendimize bir tatil ısmarlamanın keyfine varmışızdır umarım.

Güçlü kadınlara bir Pazar selamı göndermeyi adet edindim. Bir Tahran filmi ardından Matematiğin Nobeli olarak anılan Fields ödülünü kazanan ilk kadın olarak tarihe geçen İranlı matematikçi Meryem Mirzakhani’nin adını andım, ışığı aydınlatmaya devam etsin, toprağı bol olsun.

Tatilin son günü hissinden uzak bir Pazar dilerim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...