16 Ağustos 2018 00:54

'Milli' ve 'dış güç' ikileminde mengeneye girmek!

'Milli' ve 'dış güç' ikileminde mengeneye girmek!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Yeni Türkiye”, “yeni kuruluş”, “yeni rejim” söylemiyle birlikte ve “Başkanlık Sistemi”yle oluşturulmaya girişilen yoğunlaştırılmış merkeziyetçi ve tekelci sistemin gevşek vidalarını sıkıştırma ihtiyacıyla bağlanan “Bu millet” ve “milletin isteği” söylemi, bir yandan “patladı-patlayacak” tartışması yapılan “kriz” olasılığına karşı “tutamaç”, diğer yandan Trump ve ekibinden ABD şefleriyle  girişilen “ağız dalaşı”nda “tarihin derinliklerinden güç alma” manipülatif manevrasıyla bağlıdır. “Bu asil millet”, “kriz miriz dinlemez”, “gavur parası”nı pula çevirmek için döviz bürolarının kapısında kuyruklar oluşturmaktan kaçınmaz, gerektiğinde yeme-içmeden kısarak devletinin, özellikle de onun başkanının arkasında sıraya durur diye düşünülmektedir! İstenen ve beklenen budur! Böyle mi olur, net bir şey söylemek bize göre ‘ne yazık ki’ mümkün değil. Her şeyi ve tüm toplumsal olguları akla karanın, iyi ile kötünün, “milli” ve “milli olmayan”ın dogmatik dar kalıplarına alarak bir çözüm önermek, olgu ve olaylar arasında basit paralellikler kuranların işi olsun. Ama toplumsal gelişmelerin “ipi” çekilerek, gelişmelerden çıkar sağlayanlar yararına zarara uğrayanların boğazında ilmikleri sıkarak hizaya getirme işlerinin bazen tersinden sonuçlar verdiğine tarih ve bizim ülkemiz halkının kendi tarihsel deneyimi birden fazla kez tanıklık edebilir.

Burjuvazi, özellikle de tekelci ve uluslararası sermayenin, haliyle de dış güçlerin işbirlikçisi ve içerdeki “devamı” olan kesimin çıkarlarına olanın işçi sınıfının, kent-kır emekçilerinin, hatta küçük ve orta alt burjuva çevrelerinin zararına sonuçlar doğurduğu ve doğuracağı bir saptırma olmayıp iktisadi-sosyal gelişmelerle bağlı, sözgelimi bir kriz durumunda ortaya çıkacak en çarpıcı sonuçlardan biri olacağı, rahatlıkla söylenebilir. Gelişmelerin böylesi sonuçlar doğurmaya yol aldığından ve giderek güçlenen olasılık olarak “iktisadi kriz”den söz etmek, “Başkan Erdoğan” ve “kabinesi”nin sözcüleriyle yandaş-havuz basını yazarlarının ileri sürdükleri gibi “dış güçlerin oyunlarına alet olmak”, ve öyleyse “millet’e karşı suç işlemek” olarak nitelenemez.

Bu türden bir suçlayıcılık, ya da iktisadi-sosyal koşulların ağırlaşmakta olduğundan söz edenlerin yasaklarla ve “sosyal medya hesaplarına yönelik” operasyonlarla susturulması bir “durum düzelmesi” sağlamayacaktır. Başka alanlara doğru genişletilme potansiyeli oldukça güçlü olan polisiye operasyonlarla örnek olsun bir kriz durumunun engellenemeyeceği de apaçıktır. Diğer yandan halk kitlelerinin olgusal olmayan, salt söylencesel yorumlardan kalkarak paniğe kapıldıkları durumlar olsa bile, ortada panikleyecek durum yok ise, sakinleşmeye yol almak zor olmamaktadır. Ama iç ve dış borç yığınağının giderek büyüdüğü, TL’nin gün gün değer yitirip yığınların yoksullaşmasının arttığı, kredi borçlularının iflas olasılığıyla daha fazla yüz yüze geldikleri koşullarda ve bu koşulların daha da ağırlaşması durumunda, bir dönemler “millilik” üzerine ajitasyonda bugünkü iktidar sözcülerinden geride kalmayacak denli “milli” olan T. Çiller’in ekonomi politikalarına karşı, üstelik Elazığ gibi “muhafazakar-milliyetçi bir merkez”den başlayarak esnafların kitlesel protestolara yönelmesi türünden olayların gelişmesi de mümkündür.  

Böylesi durumlarda çünkü, ekonomik sosyal durumları sarsılmakla kalmayıp iflaslarla, büyük kayıplarla yüz yüze gelenlerin, açlık ve yoksulluk tehdidiyle daha fazla boğuşmak durumunda kalanların “milli duyguları”yla yaşam savaşları arasındaki ilişki, ayakta kalma ve yaşama olanağı bulma, yani ekmek-su-barınak derdi yönünde çözüm arayışını dayatır. Kitleler sadece kendileriyle yüzleşmezler, içinde bulundukları koşulların neden ve sorumlularını da sorgulamaya yönelirler. Bu yönelişin işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının daha fazla kötüleşmesini önleme hedefiyle, kendilerinin içine düşürüldükleri durumun sorumlularına, yani sermayenin dış ve iç büyük sahip ve temsilcilerine karşı olması, “işin doğası”yla ilişkilidir. Bu kadarını, hatta daha da fazlasını mali sermaye kodamanları da, büyük emperyalist güçlerin şefleri ve onların ülke yönetimindeki işbirlikçileri de bilirler. Bildiklerinden dolayı da, bunu ellerindeki iktidar gücüyle, yasa ve zor güç ve aracıyla engellemeye çalışırlar.

Sosyal iktisadi ve politik koşullardaki ağırlaşmanın yığınları yönelteceği olası direnişlerin önü, onlar daha gelişip kitlelerin geniş kesimlerini harekete geçirmeden, “devlet ve milletin karşı karşıya olduğu büyük dış ve iç tehditler” söylemiyle; ve ABD, AB ülkeleri ve İsrail devlet şefleriyle yaşanan ağız dalaşı desteğinde, kesilebilirse, bu, “yeni rejim”in tesisinde hiçbir çıkarı olmayan halk yığınlarının “milli maneviyat” toprağıyla örtülmesine hizmet etmiş olur. Böyle olur ve bu başarılabilinir mi? Bu karşıt sınıfların, dayatılmakta olunan ve emperyalist güçler ve uluslararası sermayenin çıkarlarından bağımsız olduğu ileri sürümeyecek politikaların hedefindeki işçi ve emekçilerle bu politikalardan zarar görmeleri mümkün diğer kesimlerin kendi çıkarlarını savunma kararlılığı gösterip göstermemeleriyle bağlıdır. Kriz olsun olmasın- patlak versin vermesin, işçi sınıfı ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları başta olmak üzere sosyal iktisadi ve politik koşullarının giderek daha fazla ağırlaştığı son derece açıktır. Henüz bu sorunların ağırlığı altında ezilerek bunalma sınırına gelmemiş olanlarının “belki geçer” yönlü beklentilerini de boşa çıkaracak bir doğrultuda hızla yol alınmaktadır. Hak savunusu için, sınıfsal talepleri için sömürü ve baskıya karşı birleşip mücadele etmekten başka bir yol bulunmuyor. Bu ise, işyerlerinde, fabrikalarda, semtlerde, kurumlarda, okullarda, yani yaşamın her alanında olası olandan başlayarak irili-ufaklı güçbirliğini örgütlemeyi, birimlerde, işyeri ve fabrika komitelerinde, sendikal çevrelerde örgütlülüğü sağlamlaştırmaya yönelerek uluslararası ve iç gerici güçlere, emperyalistlerle işbirlikçi tekelci burjuvaziye karşı; onlardan birine karşı diğerinin yanında yer alanları da teşhir ederek, “milli” olarak gösterilen emperyalizm uzantıları ve uşaklarıyla onların efendileri arasındaki çelişkiye kurban gitmeyi reddederek mücadeleyi geliştirmeyi gerektirir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...