16 Ağustos 2018 00:46

Savaş, Rahip Brunson ve hukuk krizi

Savaş, Rahip Brunson ve hukuk krizi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye birkaç krizi birden yaşıyor. Bazıları konjonktürel bazıları ise yapısal. Konjoktürel kriz, ABD ile yaşanan kriz. Hükümetler anlaşırlar, pek fazla derinleşmez. Bizim tarafta söz gelimi anti-emperyalist bir eğilim olsa elbette derinleşir. Ama iş öyle değil. İkincisi, yani yapısal olanı ise, insan hakları ve demokrasi krizidir. Döviz krizi olarak öne çıkan ve nitelenen aslında her gün herkesin yaşadığı bir krizdir. Önce şöyle genel bir saptamayı tekrarlamış olayım.

Türkiye’nin asal sorunu insan hakları ve demokrasi sorunudur. Bu sorunun en önemli halkası da  Kürt sorunudur. Unutmayınız, savaş hem hayatları alıp götürüyor hem de ekonomiyi.

90’lı yılları yaşadık değil mi, 94’ü, ardından da birikmiş sorunların patladığı, 2001’i…

Ne çabuk unuttuk, Suriye askeri harekatlarını, Zeytindali ve Afrin harekatlarını? Çelik çomak oyunu değil elbette. Hayatlara mal oluyor. Karşı tarafa verdirilen zayiattan söz ediliyor, ‘karşı taraf”,  neredeyse 5 bine yakın ‘etkisiz’ hale getirilmiş insandan, sadece Afrin harekatında..

Hakikatin tek boyutu ile bilgi sahibi oluyoruz. TSK, ÖSO kayıplarının bilgisine sahip değiliz. Her gün bomba yüklü uçaklar, Hakkari, Şırnak, Tunceli, Kandil civarlarında uçuyor, bomba atıyor ve binlerce asker, tanklar, toplarla hareket halinde…Savaş en maliyetli hareket tarzıdır. Savaş maliyetinin merkezinde insan kayıpları var elbette ama ekonomik kayıpları, doğaya, hayvanlara, ormanlara verilen zararı görmezden gelemeyiz. Film izler gibi izlemekteyiz, olanı biteni. Hakikatin bilgisine ulaşamıyoruz, tartışamıyoruz, ‘beka sorunu’ diyorlar. Eleştirilere, Barış Akademisyenleri örneğinde olduğu gibi, ihraçlarla, soruşturma ve dava tehditleriyle ve gazeteciler örneğinde olduğu gibi tutuklamalarla karşılık veriyorlar. Susturuyorlar. Savaşı ve barışı konuşamıyoruz. Savaşın bir faturası var ve biz faturanın bir boyutunu yaşıyoruz şu sıralar: Dolar karşısında Türk Lirasının değer kaybını…Öyle olunca barış fikrinin ve barış halinin, kalkınma ve gelişme ile ve insan haklarının korunup, yaşanacağı, geliştirileceği temel zemin olma özelliğini daha iyi anlıyoruz sanırım.

Ama yaşananlar insan hakları bakımından hukuk krizini tam da merkeze alıyor.

Hukukun üstünlüğü ilkesi yok edilmiş bir ülke halinden çıkamıyoruz. Rehine politikasının tarafları değişiyor. Bir gün Deniz Yücel rehine alınıyor, başka bir gün Yunan askeri ya da Rahip Brunson örneğinde olduğu gibi dini şahsiyetler…Yargıçlar, Türkiye’de yapısal olarak bağımsız değiller. En başta onlar yargıç teminatına sahip değil. En başta onların hukuki güvenlikleri yok. Kim rahip Brunson’un yerinde olmak ister. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkı, iki ülke siyasetçilerinin arasındaki bir çekişmede boğulup gitmiş. Hukukun üstünlüğü ilkesi için AİHM, bireyin insan hakları ve özgürlüklerine kamu otoritelerinin müdahalesinin etkili hukuksal denetimi anlamına gelir diyordu, Silver ve diğerleri/İngiltere kararında (1983). Bağımsız ve tarafsız yargı gücü yapacaktı elbette bu denetimi. Yazıyı hazırladığım saatlerde henüz Brunson ile ilgili tahliye başvurusu hakkında bir karar yoktu. Bu koşullarda aranızda Brunson’un yerinde olmak isteyen ya da onun  başvurusunu karara bağlayacak heyette hakim olmak isteyen var mıdır? Hiç sanmam. Siyasi iktidarlar/yürütme gücü, yargı gücünü kıskaç altında tutmakta.

Olan bitenin insan ve para dünyasındaki yeriyle ilgili, 17 yıl önceki kriz döneminde- nisan ve mayıs 2001 tarihlerinde - İHD olarak açıklama yapmıştık. Şurada: PARA, ALGILAMA SORUNU VE ATİNALI TİMON | İnsan Hakları Derneği, PARANIN SEYİR DEFTERİ, HIZ VE GÜÇ | İnsan Hakları Derneği

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...