30 Temmuz 2018 00:24

Korkuyu aşmak

Korkuyu aşmak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kaptan Ahab’ı tanır mısınız? Herman Melville’in bana Homeros’un o olağanüstü destanlarını anımsatan Moby Dick (Beyaz Balina) isimli romanının ikinci kaptanı kafamda dönüp duruyor o sevgiyle bağlı olduğum balinayla birlikte. Bazı eleştirmenlerce Thomas Hobbes’un devletin devasa organizasyonunu oluşturan toplumu tanımlayan dev deniz canlısı anlamındaki Leviathan ile benzerlik kurdukları Moby Dick’in denizin derinliklerinden yükselişini toplumun baskıcı bir diktatöre karşı yükselişi olarak okudukları kitabı düşünmeme son birkaç gün içinde yaşanan biri linç sonucu, diğeri de bir hekimin “beyaz kod” çağrısı üzerine polislerin göz yaşartıcı gaz ve ters kelepçe ile yakalama eylemi sırasında gerçekleşen ölümler sebep oldu.

Kaptan Ahab büyük bir kin ve hınçla balinanın peşine düşer, çünkü daha önce avlamaya çalıştığı bu balinaya bacağını kaptırmıştır ve bacağının intikamını alacaktır. Balina ise muhtemeldir ki, bir insanın kendisini neden avlamaya çalıştığını, neden ısrarla peşine düştüğünü anlamadığı için dehşet içindedir ve bu dehşetten kendini kurtarabilmenin tek yolu saldırmaktır.

Hobbes’un Leviathan’ı, dolayısıyla devlet tanımı için bu benzerliği kuran eleştiriye zamanında pek katılmasam da, son dönemde yaşanan şiddet yüklü davranışlar için bu benzerlik bir biçimde denk düştü kafamda. Ardı ardına medyada yer alan kaybolan çocuklar, çocuk istismarı öyküleri ile etkili bir soruşturma, yargılama olmadan cezasızlık sarmalına kapılmış, cezasızlığın öfkeyi besleyecek anlatımları ile şekillendirilmiş bir topluluk, sebep sonuç ilişkisini kuramadığında yaşanan dehşetin karşılığı dönüp saldırmak oluyor kaçınılmaz olarak. İdam ve hadım üzerine tartışmaların sürdüğü, insanların birbirlerine olası istismarcı korkusuyla uzak durduğu böylesi bir topluluğun denetimsizliği, şiddeti meşru bir araç olarak görmesi devletin şiddeti kullanma biçiminden bağımsız olmayacaktır kuşkusuz.

Bir hekimin daha birkaç gün önce bir meslektaşının kafasına kaldırım taşıyla vurulmuş, bir diğerinin burnu kırılmışken ısrarcı bir talebi yasal düzenlemeler gereği reddettiğinde o yasaların kendini korumayacağını da bilerek kaygı yaşaması, dehşete kapılması ve “beyaz kod” ile yardım çağırması sonrası yaşananlar da topluluğun linç davranışının nereden beslendiğini gösteren sayısız örneklerden birisi yalnızca. Paylaşılan anlatımlarda ve görüntülerde ters kelepçe ile sürüklenerek götürülen ve göz yaşartıcı gaz uygulanan 80’ini geçmiş bir insan var. İşkence iddiası ile açılan dava sayısı 2017 yılında 42, yakalama sırasında polise direndiği için açılan dava sayısı ise 26.195 olunca, polislerin uyguladıkları şiddeti meşru görmesi kaçınılmaz olmaktadır.

Bir süredir şiddet üzerine okuyup, anlamaya çalışıyorum. Öncelikle dostum Nilgün Toker Kılınç’a teşekkür borçluyum, topluluklardan topluma dönüşüm sürecini algılamama yardımcı olan yazıları için. Arendt’ten Keane’e pek çok yazarı buraya sığdıramam elbette, ancak denetimsiz toplulukların dehşete kapıldıklarında öfkeyle şiddeti meşrulaştırmalarını önleyecek mekanizmaların başında toplumun ortaklaştığı değerler ve bu değerleri önceleyen bir sözleşmenin varlığı, o sözleşmenin uygulanmasında kuvvetler ayrılığının temel alınması önem taşıyor.

Keane’in Şiddet ve Demokrasi kitabında Albert Camus’den yaptığı bir alıntı bugün yaşadıklarımızı 1946 yılından seslendiriyor: “Bugün trajedi kollektiftir.” Korkularımızı aşamadığımızda, trajedinin hepimize yayılacağını görmeliyiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...