29 Temmuz 2018 00:09

Daldan dala konular, içlerinde hep kadınlar var

Daldan dala konular, içlerinde hep kadınlar var

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Pazar günü, işten dem vurmak istemezdim ama konu buradan açıldı benim için.

Bazen büyük firmaların pazarlama, insan kaynakları, kurumsal iletişim bölümleri ile toplantılar yapıyoruz. Çok keyifli, çok rahat akan, açık konuşulan ve hızlı kararlar alınan bu toplantılarda, üst düzey yöneticilerden operasyona masada neredeyse tamamı kadın bir kadro oluyor.

Şirketlerin stratejisine, krizlerin yönetimine, çalışanların mutluluğuna dair büyük kararları birlikte alıp, uyguluyor, çoğunlukla da ortaya çıkan esere gururla bakıyoruz. Yine de büyük oranla en tepede erkekler oluyor. Çoğunlukla bir erkeğe raporluyoruz işlerimizi.

İş dünyasının zirvesindeki kadınlardan da hep sert, acımasız ve erkeksi olmaları bekleniyor.  Olduğumuz gibi değerliyiz ama başarmak için hep olması gerekenin çok fazlasını yapmamız gerekiyor. Binyılın gerçeği bu biliyorum, anlık bir haber değeri yok.

Kadın mücadelesinin tarihi çok gerilere uzanıyor. Süfrajetlerin ağır bedeller ödedikleri oy mücadelesinden, 8 Mart’ı borçlu olduğumuz Newyork tekstil işçisi kadınlara kadar, bitmedi bu kavga, sürüyor.

Günlük hayatımız bile, bu ülkede bir mücadele. Sabah erken saatte tenha yolda giderken, toplu taşımada tacizden kaçınırken, dilediğimizi giyerken aslında öfkemizi de kuşanarak, iş yerinde sürekli kendimizi ispata çalışarak, eve dönüş saatimizi belirlerken, ödeyebileceğimiz bedellerin farkında olarak, iş, ev, çocuklar, sosyal hayat derken bin parçaya bölünüp yine de yorgun değilmiş gibi inadına kahkahalar atarak yaşamak kolay değil. Sürekli öz eleştiri isteniyor bizden, savunmadan çıkıp da atağa geçemiyoruz.

Bu hafta, Dokuz8 Haber bir basın toplantısı yaparak, MEDAR’ın Guardian Foundation iş birliği ve Norveç Sosyal Bilimler Derneği desteğiyle şubat-mayıs 2018 döneminde 306 gazeteciyle görüşerek ortaya çıkardığı “Profesyonel Gazetecilerin Alternatif Medya ve Yurttaş Haberciliği Algısı” araştırma sonuçlarını açıkladı.

Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada artık alternatif medya kanalları güç kazanıyor, sosyal medya platformları sayesinde yerinden, anlık ve gerçek haber verebilen yurttaş haberciliği de yaygınlaşıyor. Bu araştırmada pek çok altı çizilmesi gereken data var. Çalışma hayatı sırasında gazetecilik ile ilgili hiç eğitim almayanların yüzde 40.8 olması, yüzde 20.3’ünün hiçbir sosyal güvenceye bağlı olmadan çalışması, objektif gazetecilik yaptığına inananların sadece yüzde 38.9 olması, OHAL koşulları sebebi ile sosyal medya iletişimindeki sansür, baskı ve otokontrol oranları gibi. Her biri üzerine uzun uzun düşünmek ve tartışmak gerek.

Benimse ilk dikkatimi çeken profesyonel gazeteciler içinde kadınların durduğu yer oldu. Yönetsel rollerdeki kadın oranı sadece yüzde 18. Haber üretenlerde ise yüzde 41.

Kadın sahaya iniyor, haber dosyasını oluşturuyor, içeriği hazırlıyor, araştırmasını, röportajını yapıyor ama iş yönetsel role geldiğinde yine oranlar inanılmaz düşüyor.

Ana akım ile alternatif medyayı karşılaştırdığımızda, ana akımın tahmin edildiği gibi erkekleştiğini görüyoruz. Ana akımda kadın gazeteci oranı yüzde 30, alternatif medyada yüzde 42.

Alternatif medyanın önemi de bir kez daha ortaya çıkıyor. Bir vaha gibi, olması gereken nitelikteki haberi, tam yüzde elli olmasa da kabul edilebilir sınırda kadın oranıyla sunabiliyor.

Araştırmada bu konu hakkında sayısal bir veri yok ama naçizane tespitim ana akımdaki kadınların da artık prog-ramlarına ve yazılarına devam edebilmek için erkekleşmek zorunda kaldığı yönünde. Sistemin dayattığı haber de, soruları onaydan geçmiş, ucu kapalı röportajlar da kadının sektörde kendi kimliği ile var olmasını engelliyor.

Düşünsenize kadın cinayetleri ardından “Güzel üniversitelinin sır dolu ölümü”, “Günlük kiralık evde şok ölüm” başlıklarını girmek zorunda bırakılan kadınlar var.

Buradaki yönetsel pozisyonlardaki kadın gazeteci oranının düşük olmasındaki bir sebep de, profesyonel, tecrübeli kadın gazetecilerin bu haber dilini reddetmeleri de olabilir.

En azından böyle onurlu bir geri çekilme yüreğimizi biraz serinletir.

Bu ülkede bir kadının tek bir günde gösterdiği var olma savaşı, demokrasisi oturmuş sosyal devletteki bir kadının ömrü boyunca gösterdiğinden fazla. Ama daha da neler yapılabilir, hayatın neresini, nasıl zorlamalı kadın olarak var olabilmek için?

Bir film izledim. “Battle of Sexes”. Ezeli Rekabet olarak çevrilmiş. 2017 yapımı. 29 yaşında Grand Slam Şampiyonu Kadın Tenisçi Billy Jean King’in, tenis turnuvalarında kadınlara verilen ödülün erkeklerin tam 8’de biri olması üzerine bayrak kaldırmasını anlatıyor. Billy Jean King, erkeklerle aynı ödüle sahip alternatif bir turnuva başlatıyor. Üstelik bulabildikleri sponsor, bir sigara markası olduğu için 1970’lerin Amerikası’nda tüm kadın tenisçiler ellerinde sigara ile poz vermek zorunda kalıyorlar. Aynı dönemde 55 yaşındaki eski Wimbledon şampiyonu ve tam bir şov adamı olan Bobby Riggs “Tabii ki kadın tenisçiler erkekler kadar ilgi çekemez, güçleri de bir erkeğe yetmez. Ben bu yaşımda bile Amerika’nın bir numaralı kadın tenisçisini yenerim” diye ortaya çıkıyor. Konu kadın-erkek eşitliği üzerinde büyüyor ve Amerikan tarihinin en çok izlenen tenis maçı Billy Jean King ve Bobby Riggs arasında oynanıyor. Filmin dikkat çeken detaylarından biri de, Billy Jean’in eşcinselliğiyle kabul görebilmek için önce uzun ve zorlu bir “kadın hakları” koşusuna girmek zorunda kalışı.

Maçı tabii ki kazanıyor ve kendi sektöründe eşit hakların da yolunu açıyor.

Halen hayatta ve eşitlik mücadelesine devam ediyor. İlginizi çekerse hakkındaki bilgilere www.billyjeanking.com’dan ulaşabilirsiniz.

Geçen hafta, Huffington Post’ta gözlerimi dolduran bir haber daha vardı.

İngiliz Fizikçi Jess Wade, bilim alanındaki cinsiyetçiliğe savaş açarak, 1 yıl içerisinde Wikipedia’ya, bilim kadınları hakkında 270 sayfa içerik girmiş. Imperial College London’s Blackett Laboratory’de plastik elektronikler alanında doktora öğrencisi olan Wade, “Bir şeyleri içeriden ve hemen değiştirmemiz lazımdı. Bize ilham olacak, başarılı bilim kadınlarını tanımazsak nasıl motive olacağız? diye düşündüm ve 1 sene içerisinde tanıdığım, tanıştığım, araştırıp bulduğum tüm bilim kadınlarını, dünyanın da tanıyabilmesi için Wikipedia’ya girmeye karar verdim” diyor.

Peki biz günlük mücadelemizin sınırlarını nereden genişletmeye başlayabiliriz?

İş yaşamından, bu araştırma sonucundan yola çıkıp kendime sorduğum sorunun yanıtını bu film ve bu haberde buldum: Tam da bulunduğumuz yerden genişleteceğiz.

Hangi sektördeysek hemen onun içinden ya da bildiğimiz ve başarılı bir kadını bizden başkası duymamışsa, hemen oradan.

Bu hafta hiç tanımadığım bir kadının başarısını da takdim edeyim bu vesile ile: Uluslararası Diş Hekimleri Araştırmaları Birliği “2018 yılının en seçkin bilim insanı” ödülünü, daha önce de “İngiliz Kraliyet Akademisi Diplomatı” ödülüne layık görülen, Zürih Üniversitesi Dental Materyaller Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mutlu Özcan’a vermiş.

Ödül töreni sahiplerinden IADR yöneticisi ise bu organizasyonun ilk kadın başkanı olan Prof. Dr. Sibel Antonson.

Dönem kız kardeşlik dönemi. Birbirimizin yolunu açacağız. Adlarımızın üzerini çizebilirler, biz her yere yeniden yazacağız.

Özgür kadın, mutlu toplumun anahtarı.

Bir gün illa ki başaracağız.

Bazı kadınların bari, çimenlerde koşarken eteklerinin özgürce uçuşabildiği, yüzlerinin güldüğü, özgür bir pazar dilerim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...