27 Temmuz 2018 00:25

Lübnan'ın çıkmaz sokağı: Suriye

Lübnan'ın çıkmaz sokağı: Suriye

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Suriye’deki vekalet savaşına birçok ülke dahil oldu ancak Lübnan, savaşın iki cephesinde birden yer alan tek ülke. Bu durumun temel sebebi elbette ülkedeki ikili siyasi denge. Lübnan’da iç siyasi dengeyi şekillendiren iki blok bulunuyor. Birisi Suudi Arabistan’a yakın diğeri İsrail karşıtı direniş ekseninde, haliyle İran ve Suriye ile müttefik. Kısaca; 8 Mart ve 14 Mart blokları olarak bilinen bu iki ana siyasi blok, Hariri ailesinin liderliğindeki Müstakbel Hareketi ve Hizbullah’ın Şii Emel Hareketinin yanı sıra ülkedeki bazı Hristiyan oluşumlarla ittifak halinde olduğu oluşum olarak açıklayabiliriz.

İki bloku da şekillendiren süreç dönemin Başbakanı Refik Hariri suikastının ardından ülkede Suriye yanlısı ve karşıtı gösterilerle başladı. 8 ve 14 Mart blokları da Suriye yanlısı ve karşıtı iki büyük gösterinin ardından ortaya çıktı.

Gösteriler dönemi iç savaş döneminden beri Lübnan’da bulunan Suriye askeri güçlerinin çekilmesi ile sona erdi ancak Suriye, Lübnan iç ve dış politikasının ana konusu olmaya devam etti.

2011 yılında başlayan Arap ayaklanması ile Lübnan’daki iki ana siyasi hareket bir kez daha karşı karşıya geldi. Ayaklanmanın ilk birkaç yılında Lübnan’da 8 ve 14 Mart blokları arasında ortadan kalkmasa da bir süredir yatışmış olan gerginlik yeniden tırmanır mı tartışmaları da yaşandı. İlginç bir şekilde Arap ayaklanmasının Suriye sahasındaki seyri tahminlerin epey dışında gerçekleşti ve ABD, Suudi Arabistan, Körfez ve Avrupa ülkeleri ve Türkiye’nin de yer aldığı cephe ‘şimdilik kaybedenler’ tarafında kaldı.

Suikast ile öldürülmesinin ardından babasının yerine geçen Saad Hariri’nin başkanlığını yaptığı Müstakbel Hareketi ve müttefikleri de ABD-Suudi Arabistan ve Türkiye’nin olduğu cephede yer aldı. Ancak ayaklanmanın ilk yıllarında açıkça belirtilen taraftarlık, çatışmaların ve radikalizm tehdidinin Lübnan’ı etkileyecek boyutlara ulaşması ile birlikte nispeten daha düşük perdeden ifade edilir oldu.

Hizbullah ve müttefiklerinin yer aldığı 8 Mart bloku ise Suriye’deki mevcut yönetimi ve Beşşar Esad’ı açıkça destekledi ve bu desteğini hâlâ sürdürüyor.

Bütün bunların Lübnan içine yansımaları da oldu elbette. Müstakbel Hareketi Suriye’deki savaşa doğrudan dahil olan ve savaşçı gönderen Hizbullah’ı “Başka bir ülkenin iç işlerine karışmakla ve savaşı Lübnan’a çekmekle” suçladı.

Suriye’deki savaşın arkasında İsrail çıkarlarının yattığını savunan Hizbullah bloku ise, savaşın sonuçlarının Lübnan’a sıçramadan durdurulması gerektiğini savundu.

İki ana siyasi blok arasında Suriye nedeniyle yaşanan çekişme kendi aralarında da kalmadı. Zaman zaman Hizbullah’ı Suriye’den çekilmeye veya silahsızlandırmaya zorlamak amacıyla başka ülkeler de Lübnan içindeki kırılgan siyasi dengeleri kullanmaktan çekinmedi.

Ancak ayaklanmanın başında Suriye nedeniyle bir kez daha karşı karşıya gelen Lübnan’ın iki ana siyasi bloku bugünlerde yine Suriye nedeniyle görüş birliğine varmış gibi görünüyor.

Tarafları birleştiren konu ise mülteciler...

4.5-5 milyon nüfuslu Lübnan’da, Birleşmiş Milletlere kayıtlı mülteci sayısı 1 milyon civarında. Bir de akrabalarının yanına yerleşenler, maddi imkanları iyi olduğu için BM’ye kayıt olmayanlar ve kaçaklar var. Toplam Suriyeli sayısı kesin olarak bilinmemekle birlikte Lübnan nüfusunun üçte birini oluşturduğu varsayılıyor.

Halihazırda ekonomik krizle boğuşan Lübnan’da bu oranda mülteci nüfusunun varlığı oldukça büyük etkiler yaratabiliyor.

Mülteci karşıtlığı, nefret söylemleri ve resmi makamlar dahil “Mültecilerin geri dönmeleri gerektiği” açıklamaları ile birlikte durum iyice kötüleşiyor.

Mülteci karşıtlığı ucuz iş gücü olmaları, yükselen kiralar, mültecilerin çalışmalarına gerek kalmayacak ölçüde yardım aldıkları söylentileri gibi faktörlerle birlikte iyice artmaya başladı.

Rutin hale gelen elektrik temini sorunu, altyapı ve sağlık gibi kamu hizmetlerindeki eksikliklerin mültecilerle birlikte artan nüfus karşısında iyice belirginleşmesi gibi sebepler de huzursuzluğu arttırıyor.

Mülteci karşıtlığında sosyoekonomik faktörlerin yanı sıra elbette Suriye-Lübnan tarihi süreçlerinin de etkisi var.

Bugünlerde BM’nin çeşitli ajansları ile fikir ayrılıklarına ve gerginliğe rağmen Lübnan otoriteleri, Suriyeli mültecilerin geri dönüşlerini destekliyor. Hizbullah’ın Suriye yönetimi ile yaptığı görüşmeler ve varılan anlaşmaların ardından on binlerce Suriyeli silahlı gruplardan geri alınan bölgelere dönmeye başladı. Ancak geride hâlâ 1 milyonun üzerinde Suriyeli var. Mülteci krizinin artık ülke çapında bir sorun olmaktan çıkıp bölgesel boyutlara ulaşması nedeniyle Rusya da duruma el atmış görünüyor. Lübnan ve Ürdün’deki mültecilerin dönüşleri için komiteler oluşturulmasını öneren Rusya’dan bir heyetin önümüzdeki günlerde Lübnan’a gelmesi bekleniyor.

Mültecilerin geri dönmeye zorlandıkları yönünde iddialar da var. Tabi geri dönenlerin yaşamlarına devam edebilmeleri için evlerinin tamir edilmesi/yeniden yapılması dahil alt ve üst yapı inşasının da tamamlanması gerekiyor. Sadece Lübnan’daki 1 milyonun üzerinde Suriyelinin geri dönüşünün ne kadar sürede tamamlanacağı da bilinmiyor. Ancak bütün bunlar Lübnan otoriteleri açısından pek öncelikli değil.

Birçok ülke için heyecanla ve büyük hesaplarla taraf oldukları vekalet savaşının faturası olarak karşılarına gelen mültecilerden kurtulmak öncelikli mesele. Aynı vekalet savaşı ile hayatları altüst olan milyonlarca insan da altüst olmuş evlerine, sokaklarına dönüp bir kez daha yeniden başlamak zorunda.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...