26 Temmuz 2018 00:20

'Yeni sistem'; 'model' mi, mengene mi?

'Yeni sistem'; 'model' mi, mengene mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Başkan Erdoğan’ın Başdanışmanı” Mehmut Uçum, Hande Fırat’a röportajında, “son derece dinamik bir süreç” olarak işleyeceğini belirttiği yeni siyasal sistemin “bütün boyutlarıyla devreye girdiğinde 21. yüzyılın demokrasisi açısından bütün dünya için esinlendirici” olacağını ve  “örnek bir model” oluşturacağını ileri sürüyordu. “Türkiye Başkanlık Sistemi”nin “bütün dünya için esinlendirici örnek” olması; özenilen bir “model” oluşturması mümkün müdür? Üzerine birçok yönlü spekülasyon yapılabilir bu varsayım, ayrı bir tartışma konusudur. Ancak, yaptırım gücü, örgütlü şiddeti ve vurucu kuvveti yoğunlaştırılmış tekelci iktidar aygıtının “son derece dinamik bir süreç” olarak işlevsel olacağı doğrudur.  Anti demokratik baskı aygıtını “demokratik” gösteren biçimsel görüntüleriyle birlikte “demokrasi”yle özdeşleştirilen “parlamenter sistemi” tabuta koyarken, ‘parçalı kurumsallık’ nedenli hız kesici engellerin ortadan kaldırılması ve her türlü kararın “Başkan”ın hak ve yetkisine bağlandığı sistem halka karşı, daha önce görülmemiş hız ve yoğunlukta bir baskı makinesi olarak işleyecektir. Birbiri ardına yürürlüğe konan “KHK”lerle inşasına girişilen yeni “düzen”, başkanlığa kudsiyet atfetmeyip boyun eğmeyen ve kendi hakları için mücadele yolunu tutan halk kitlelerine, özellikle de ileri kesimlerine karşı amansız bir baskı organizasyonu olacaktır. Bu kadarı öngörülebilir olandır ve uzun bir zamandan beri yaşanan siyasal-sosyal ve ekonomik gelişmelerce de görülür hale getirilmiştir.

Bu dinamik süreçte yaşanacaklar karşısında ne yapılacağı ise halk kitlelerinin; işçi sınıfı ve emekçilerin, tekelci baskı altındaki küçük üretici ve küçük işletmecilerin, zanaatçıların, ilerici-demokrat aydın çevrelerinin, işçi sınıfı partisi başta olmak üzere ilerici-demokrat ve devrimci parti, örgüt ve çevrelerin sorunudur.

Bu “köşe”de yayımlanmış makalelerde birçok kez, Erdoğan ve partisinin geleneksel “kökenleri”ne de işaret edilerek başkaca sermaye partileriyle karıştırılmaması gereken yönleri, hedef ve amaçlarıyla bağlı özgün durumu ve özelliklerine işaret edilmiştir. “Başkan” ve “ekibi”nin İmparatorluk tarihinden, feodal hanedanların yaşadıklarından, saray darbelerinden, burjuva döneminin baskı sistematiğini uygulamada “ustalık” gösteren sermaye yönetimlerinin deneylerinden öğrenmekte öncellerine fark attıkları rahatlıkla söylenebilir. Kitle iletişiminde, dini ve milliyetçi argümanları, özellikle de emperyalist sömürgeci devletlerin yüzyıllık entrikaları, saldırıları, yayılmacı emelleri, giriştikleri işgaller, ülkelerin içini karıştırarak kendi iş birlikçilerini yönetime getirme operasyonları, ve bu politikanın günümüzdeki canlı-gözönündeki uygulanış biçimlerini kullanarak, etkili ve inandırıcı kılmada küçümsenmeyecek derecede başarı sağladığı da reddedilemez. 16 yıllık iktidarı döneminde giriştiği özelleştirme, işten atma, sosyal hakları budama, sağlık ve eğitimi alabora eden uygulamalar, içeride ve dışarıda savaş politikasıyla yol açtığı kırılmalar ve tahribatlar dikkate alındığında, yıpranmasının daha büyük boyutlara varmamasında, “Türkiye’nin düşmanlarına karşı dik durma”, şovenizmle malul milliyetçilik söylemi ve “vatanseverlik” iddiası, ABD, AB, İsrail gibi güçlere “meydan okuma”(!), vb. gibi çıkışların rol oynadığı ve yığınların küçümsenemez bir bölümü için bu tutumların inandırıcı olduğu, görülmelidir. Emperyalist devletlere ve uluslararası sermayeye imtiyaz tanımada birbirleriyle yarışan burjuva iktidarlarının, “vatan ve millet için kanlarının son damlasına kadar savaşma” söylemi, “vatan-millet” olgusunun yığınların algısında, değer yargılarında, hassasiyetlerinde sahip olduğu yer ve önemin istismarıyla etkili olmuştur.

İşçi sınıfı, sınıf partisi, devrimciler ve ilericiler, sermayenin bu en gerici ve ikiyüzlü demagoglarının sahte vatanseverlik gösterilerinin gerisindeki gerçekleri teşhir etmeye her zamankinden daha fazla mahkumdurlar! Gerçek vatanseverler olarak, topraklarımızın her türden emperyalist ve gerici kuşatma ve saldırılara karşı savunusunun gerçek savaşçıları olarak, uluslararası mali sermaye ve emperyalist büyük güçlerin Türkiye işbirlikçilerinin, onlarla içiçe geçen çakarlarını-işletmelerini, üslerini, savaş araçlarını, işbirliği anlaşmalarını, gizli-açık kontra örgütlenmelerini daha net şekilde açığa çıkarmalıyız. Buna bugün çok daha fazla ihtiyaç vardır.

Tekelci gericiliğin yeni siyasal iktidarı, bir dönemlerin “tek parti yönetimi”ne papucu ters giydirecek denli tekpartici-tek adamcı-tekelci ve oligarşik bir yapıya sahiptir. Türkiye’nin son yüzyıllık demokrafik, sosyalojik, iktisadi ve kültürel değişiminden sonuçlar çıkaran devlet üst bürokrasisi ve kurumsal örgütlerinin (ordu-mit-sivil savunma-dışişleri vb.gibi) biriktirilmiş deneyimini devalmıştır ve halk kitlelerine karşı politikalarında, taktiksel ve stratejik içerikleriyle kullanacaktır.

Türkiye artık ne elli ne de otuz yıl önceki Türkiye değildir. Nüfusun yüzde 77’sinden fazlası kentlerde, özellikle de 8 büyük kent merkezinde birikmiştir. Demografik yapısı önemli ölçüde değişim geçirmiş; Türk-Kürt-Arap ve diğer nüfusun büyük kentlerde yığışması; semtlerde ve işyerlerinde önemli oranda birarada yaşama durumuna gelmesinin yanısıra, milliyetçiliğin ve dini istismarcılığın sonuçlarından biri olarak “azınlıkları” kenara itme tutumu da ortaya çıkmıştır. Kent yapısı ve kentlerin sosyal dokusu değişmiş, eski gecekondu semtlerinin birçoğu yeni modern kent yapısıyla yeniden şekillendirilmiş, bağlı olarak kültürel ve ideolojik bağlantı ve bağlayıcılar hem farklılaşmış hem de özellikle son on yıllarda  geri önyargılar desteğinde kültleştirilerek daha fazla gözbağcı-körleştirici hale getirilmiştir. Çevirmeli, özel korumalı sitelerde yaşayanların değil sadece daha sade ve yoksul mekanlarda ve evlerde oturanların birbirleriyle ilişkileri ya tamamen kesilir duruma gelmiş/getirilmiş ya da oldukça zayıf, resmi ve şematik hal almıştır. Kapitalist sömürü sisteminde insanın insana yabancılaşmasının bir biçimi olarak bu durumun insanın toplumsal ilişkilerinde yarattığı yıkıcı etki giderek belirgin hale gelmektedir.

Emekgücü daha fazla ucuzlamış, işsizlik artmış, topraklarından koparılanların yüzbinler halinde kentlere akın etmesiyle birlikte farklı etnik kökenlerden işçilerin; işçilerle işsizlerin arasındaki ilişkiler daha da gerilmiş; düşük ücret politikası ve kötü çalışma koşullarının nedeni kapitalist sömürü ilişkilerinde ve burjuva iktidarının politikalarında aranacağına farklı etnik kökenlerden emekçilerin varlığında aranmaya başlanmıştır. Fabrika ve işyerlerinde, özellikle de büyük fabrika işletmelerinde otomasyon ve işin yeni teknik örgütlenmesiyle ve kademeli sıkı disiplin ve denetim sonucu işçilerin birbirleriyle iletişim kurması, tezgâhbaşında çalışırken de sorunlarını tartışarak birlikte karar alma olanağı büyük oranda ortadan kaldırılmış, işçilere nefes aldırmaz çalışma temposuyla ve birbirleriyle rekabete zorlanarak sınıf dayanışması, sınıf halinde hareket etmelerinin önüne yeni barikatlar örülmüştür. Bu durum, işçilerin örgütlenmesi ve kendi çıkarlarının değil sadece sömürüden nasıl kurtulacaklarının da bilgisi ve bilinciyle hareket etmeleri için çalışmanın yeni biçim ve yöntemlerinin; mekan ve zaman açısından da düşünülerek  geliştirilmesi ihtiacı doğurmuş ve artırmıştır.

Burada bütün unsurlarıyla irdeleme olanağı olmayan bu gelişmeler, ileri işçi ve emekçilerle devrimci ve sosyalist aydınları, giderek sertleşecek baskı ve saldırı koşullarında, örgütsel-ideolojik sağlamlıkla yığınlar içinde çalışmanın ilerletilmesi arasındaki bağları daha sıkı, daha koparılamaz biçimde oluşturma-örme sorumluluğuyla yüzyüze getiriyor. “Yeni Sistem”in daha dinamik işleyişi karşısında emekçi haklarının savunusu ve örgütlenmelerinin güçlendirilmesi çalışması, ancak bu durumda daha başarılı şekilde yürütülebilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...