15 Temmuz 2018 00:00

Kaç para?

Kaç para?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çocuk ne güzel şey, gülüşü dünyaya bedel. Uykusunda bile izlemeye doyamazsın. Dişlerinin kaşındığı o uykusuz dönem, taytay duruşu, minik elleri ile parmaklarını yakalayışı, ayaklarının tombikliği…

Bir paket bebek bezi kaç para?

Bir an olsun koynundan ayırmak istemezsin, ensesinin kokusunu hiçbir parfümde bulamazsın, ona baktıkça yeniden hayaller kurarsın. Bırakıp da işe giderken bir minik çorabını çantana atar, çıkarıp habire bakarsın. Bir bakıcının aylık ücreti kaç para?

İlk kelimelerini beklersin, kulağına fısıltıyla ninniler söylersin, anne sütünden kesildiği gün gözlerinin yaşını silersin.

Bir paket mama kaç para?

Masallar anlatırsın, oyunlar oynatırsın, her anını aklına kazımaya çalışırsın. O seviyor diye köfteler yoğurursun, kurabiyeler yaparsın. O doyarsa kendini doymuş sayarsın.

Bir kilo et kaç para?

Sana sorular sorar bıkmadan, hepsini yanıtlarsın sıkılmadan. Renkleri öğretirsin bir bir, hayvanları sıralarsın, sebzeleri ve mevsimleri, sayıları ve ayları, eşyaların adlarını ve nasıl çalıştığını. Kendi sabrına şaşarsın, neler bildiğine de. Gülersin sorularına, o da güler senin anlatışına. Gülüşüne kurban olduklarım keşke hiç hastalanmasa.

Bir muayene kaç para?

Birden boy atarlar, yıllar geçiverir, bakarsın okul zamanı gelmiş kapıyı çalmış. Mahmurluğuna kurban olduğun, gözünün çapaklarını sevdiğin, giyer üniformasını, koyarsın önüne kahvaltısını. İlk hafta nasıl da eğretidir o kalemi tutması, minicik ellerinin terden defter ıslatması.

Bu formalar kaç para? Kolejler kaç para?

Gözünün önünde serpiliverir, ergenliğe girerken aklın başından gidiverir. Her şeye dertlenir, sana teselli etmek düşer. Aşık mı oldu bu diye ondan beter kederlenilir, evde çalınan müzikler değişir. Gözleri dalıp da uzaklara bakarken, derslerini etkilemese bari diye endişelenilir.

Bu üniversiteye hazırlık kursları kaç para?

Çok çalışırsa kazanır bir okulu gider. Kuşun evden uçuşu kalbini deler. Dışarıya vuran yüzündeki gururdur, içine çöken hasretin ayak sesi. Yavrunu yurda bıraksan yalnız kalacağından korkarsın, bir ev tutsan yemek yapmayı beceremeyip aç kalacağından. Kendi evi değilse hiçbir dört duvar ısıtmaz sanırsın.

Bu doğal gaz kaç para? Bu harçlar kaç para?

De ki bitti okul, üzmedi seni, çalıştı 4 senede aldı diplomayı. İş bulamayacağı azıcık da aşikar. Sırtını sıvazlarsın, başkalarının hayatından örnekler icat eder, teselli bulsun umarsın. Akşamları eşe dosta mesaj atıp iş sorarsın. Gizliden cebine harçlık itelersin ki istemek zorunda kalmasın, kocaman oldu artık gururu kırılmasın.

Hele bir iş olsun da parası mühim değil dersin, kahve fallarına bakar, dilek ağaçlarına çaput bağlarsın.

Bu asgari ücret kaç para?

Düğününü derneğini yapmak istersin, bir yuva kursun istersin. Süzgecine kadar özenerek çeyiz seçersin. O gün geldiğinde yine en çok göz yaşını sen dökersin, sorana “valla mutluluktan” dersin. Onlar mutlu olsun da gerisi mühim değildir, damadı oğlun, gelini kızın bellersin.

Bir evin mutfak masrafı kaç para?

Tırnakları daha şeffafken verirler kucağına, el kadar bebeyi nasıl tutacağını, o minicik tırnakları nasıl keseceğini bilemezsin. Ama ellerinin şeklini hep ezbere bilirsin, her yaşın izlerini parmaklarında görürsün. Saçının hiçbir yana yatmayan afacan kısmını uzaktan tanırsın. Gözlerini devirmesinden mutsuzluğunu, sol gözü azıcık kapandıysa uykusunun geldiğini, sağ azıcık kısıldıysa belki de gizliden içmiş olabileceğini anlarsın. Süt dişlerini eline dökmüştür. Hepsinin şeklini tanırsın. 2 gün görmesen diline vurur. Bütün anıları konu komşuya döker, açar resimlerine bakarsın. Kokusunu özlersin, her yıl farklılaşan kokusunu. Seni her yaşta farklı kucaklayışını, kucağına atladığı günlerden boynuna sarıldığı zamanlara kadar tek tek anarsın.

Sonra ne mi olur?

Belki kapı önünden kaybolur,büyüdüğünü göremezsin hayallerin donar kalır. Belki bir akşam bindiği vasıtadan inemez, ardından “ne giymiş” diye sorarlar, güzelim gözlerini gazetelere basarlar, haberin altına birileri “Su testisi su yolunda kırılmış” yazarlar.

Belki de yıllar yılları kovalar, ataması gelmez, canı burnuna gelir, bir gece kendini boşluğa ya da denizin derinlerine bırakıverir. İlgi çekmek için ölüyorlar der ardından, bazı takım elbiseli adamlar.

Davul zurnalarla askere gönderirsin, bir gün kapına bir komutan gelir, kara haber verir. Haritada yerini bulamadığın bir yerde can verirken evladın, son sözü neydi düşünmekten aklını kaybedersin.

Belki de diplomasına uygun iş aramaktan vazgeçer artık. Elim para görsün der, gurur yapmaz, gocunmaz. Ne güzel çocuktur ki sana kıyamadığından gider bir inşaatta işe girer.

Ne bilsin mala savurmayı kalem tutan elleri. Ya da çıkrıkla halat çekmeyi. Kendini bir anda adli tıp kapısı önünde ağıt yakarken bulursun. İş kazasıdır ama nedense hep ölenin hatasıdır. Kapanır dosyası. İnşaatlar devam eder.

Ya da onlarca yıl işler iyi gider, terfiler alır, adını bütün ülke duyar. Ne olduğunu anlamadan bir anda cezaevi yolu açılır, tutuklanıverir. O iddianameler yazılasıya, deliller bulunasıya kalbi dayanmaz, tedavisine izin verilmez ya da canına kıyıverir, gururuna yediremez. O kara haber illa ki gelir.

Sorumluluk sahibi olsun diye doğduğu günden itibaren uğraşırsın. İyi insan olsun, saygılı olsun dersin. İnsanlara selam vermeyi, düşene el uzatmayı öğretirsin. Renkli bayraklar altında halay çekerken bombalar patlayıverir. Teşhis bile edemez, “dna”sından anladıkları kadarını, parça parça teslim ederler. Dünya yansın, yıkılsın istersin. Haykırma tut içinde, ölene acımadıkları gibi üzerine bir de seni tutuklarlar.

Bir sokakta kıstırıp döver esnaf dediklerin ya da kartopu oynarken bıçaklanabilir, öylece dururken kenarda, üzerine biri direksiyon kırar ve ne yazık ki edenin bulacağı ceza, hamil-i ehliyetin soyadına bakar.

Evlendiği adam dövmekle yetinmeyebilir, evini basıp hepinizi kurşunlayabilir. Sen de gidersin arada, aklından son geçen adamın alacağı iyi hal indirimi dahi olabilir hatta. Belki de kocasından değil başka yerden gelir kurşun, evi aramaya gelenlere galoş giyin, ev kirlenmesin dedi diye mesela.

Bir ibadethane bahçesinde kafasına yediği tek kurşunla da ölebilir, ekmek almaya giderken ve daha ufacıkken de başından fişekle vurulup, ellerinden kayabilir.

Harçlık verir, formasını yıkar, o mutlu olsun diye siyah diye haykırdığında beyazı yapıştırırsın, maça yollarsın. Üç beş saat sonra, bir bombanın aramızdan aldığı hayatlara dair acı bir son dakika haberinde fotoğrafı geçiverir.

Madenci olsa bir ömür uykusuzsun zaten, mesleğin fıtratında var denilmiş bir kere. O tekmeyi illa ki yiyeceksin. Yıllarca mahkeme kapılarında yürek soğutan haber beklesen de beraatin tokadını hissedeceksin.

Kaç yaşında olacağını kestiremezsin, başına ne gün geleceğini. Onu nasıl sevdiğini bir an bile düşünmezler. Onun nasıl biri olduğunu, hangi yemeği sevdiğini, sevgilisine ne lakap taktığını düşünmezler, hangi rengin ona en çok yakıştığı gelmez akıllarına. Islık çalıp çalamadığını, seneye tatili var mı, nereye gitmeyi hayal ediyordu bilmezler. O gün şansa da kazara burnu delik çorabı giyiverdiğini umursamazlar.

Anılarına basar geçerler. Elinden alırlar her şeyini de yerine bir kocaman “sus” verirler.

Boğazını yırtarken öfken, içini yakarken acın, açarsan ağzını, hele de sorumlular diye başlıyorsa cümlen, seni de bakarsın içeri alıverirler. Yavrusunun cesedini kokmasın diye derin dondurucuda saklamış babayı almışlar da sana mı acırlar?

Özür dilemezler, hata kabul etmezler, geceleri sabahlara kadar bağrı yanık voltalar atmazlar, kendilerini tokatlamak gelmez içlerinden.

Sen tren garında sevdiğinin varışını beklerken, bir bayıra çoktan savrulmuştur bedeni. Yardıma giden traktörlerin yolu kesilmeseydi acaba hastaneye canlı yetişir miydi?

O esnada varaklı kadehlerde akarken kan kırmızı meyve suları, top atışları kulaklarda patlarken, o pırlantalar, o ışıltı, o porselen dişler göz alırken, bir an bile bu soruyu akıllarına getirmezler.

Kaç para bu topraklarda bir can? Kaç paraya susar insan?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...