12 Temmuz 2018 00:46

'Yeni devlet düzeni'!

'Yeni devlet düzeni'!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Yeni Devlet düzeni” olarak da ifade edilen devletin baştan aşağıya bürokratik merkezi yapılanması ve işleyişinin daha merkezi, daha otoriter, daha baskıcı, içeride ve dışarıda sınıf ve kast diktasını tekelci gericiliğin çıkarlarıyla bağlı uzlaşmaz ve şiddetde sınır tanımaz bir anlayışla uygulamaya geçirecek şekilde yeniden düzenlenmesiyle “yeni bir dönem”e girilmiştir.

Bu yeni dönem “Beştepe Külliyesi” olarak da adlandırılan ve kimilerince de “Yeni Osmanlı Sarayı” olarak tarif edilen “Başkanlık Sarayı”nda düzenlenen göşterişli törenle; top atışları, mehteran ve dualarla, “alimler” ve “tebaa”nın alkışları ve suvari birlikleri eşliğinde, henüz “Cumhuriyet” adını taşıyan ülkenin başkentinde ilan edilmiştir.

Evet, yeni bir döneme girilmiştir: Kuşkusuz hiçbir yeni, eskinin etki ve unsurlarından birden bire, tümüyle ve toptan arınmış olarak kurulamaz. “Kopuş” kavramı üzerinden yapılan tüm spekülasyonlara rağmen, her yeni, bağrından çıktığı eskinin izlerini, etkilerini, biçimsel ve içeriksel kimi öğelerini, alışkanlık-düşünüş tarzlarını taşır ve kendi yenisini her yönüyle oluşturduğu zamana dek, belirli şekilde sürdürür ya da sürdürmeye zorunlu kalır.   

“Başkanlık Sistemi”nin, son yüzyıllık “Türk Devlet Sistemi”yle kıyasta, yeni bir sistem getirdiği kesindir. Bu ama, bazı liberallerle kendini “sosyal demokrat” olarak tanımlayan CHP yöneticilerinden bazılarının ileri sürdükleri gibi, “Devleti ortadan kaldıran” bir girişim değildir. Aksine, mevcut  burjuva devletinin merkeziyetçi bürokratik yapısı güçlendirilmiş; sermayenin tekelci oligarşik hakimiyeti ile kastsal-zümresel ve padişahçı eski gelenek “melezlenerek”, devletin merkezi vurucu ve yaptırımcı gücünün, daha önce görülmedik ölçüde yoğunlaştırılmasına yönelinmiştir. “Başkan” ve ona bağlı idari kurullar, müdürlükler, birlikler şeklinde yukarıdan aşağıya bürokratik mekanizmasıyla, bağlı ve alt temsil organlarına hiçbir inisiyatif tanımayan kastsal anlayışıyla, bütün görevlendirmelerin ve ömürlerinin “Başkan”ın inisiyatifinde olduğu bir mekanizma ya da aygıt. Ordusu, polisi, MIT’i, Kotrgerillasıyla devlet yerli yerindedir.

Bu aygıtın tekelci sermayenin çıkarlarıyla bağı ve bağlılığı artık daha örtüsüzdür. Büyük sermayenin temsilcileri değil sadece doğrudan-organik unsurları da yönetim mekanizmasının içindedirler. Sermayenin “merkez”den, devlet olarak örgütlenmiş “kolektif” çıkarlarının temsili, bir sermaye grubunu da temsil eden Albayrak’lardadır. Damat Hazinenin ve Maliyenin başına geçmiştir. “Aile çıkarları ve geleceği” devlet güvencesinde değil sadece devletin kendi “çekirdeği”nde yerleşik konuma gelmiştir. Devlet, bu yeniden ve yeni düzenlenmesiyle içeride ve dışarıda daha savaşçı bir “kimlik” kazanmıştır. İçeride ve dışarıda “savaş” politikasının en kararlı iki temsilcisi ve uygulayıcısı eski bakan yeni merkezi yönetimin içindedir. Genelkurmay Başkanı, “sivil elbise” altında ve “Başkan”a bağlılık çizgisinde görevini sürdürecektir.  “Ekip” yönetiminde en dikkat çekici özellik, işçi ve emekçi muhalefetine, Kürt ve Alevi taleplerine, gençlik ve kadın öfkesine karşı, taviz vermez ve en baskıcı anlayışın temsil ediliyor olmasıdır.

Bu demek oluyor ki, işçi sınıfı ve emekçiler açısından, çalışma ve yaşam koşulları daha da ağırlaşacaktır. Sermayenin örtüsüz olarak iktidar organında yer aldığı, “devlet tarafsızlığı” palavrasına bile gerek görülmediği; hiçbir yargı kurulunun “Başkan”ın sözü ve emrini aşamayacağı koşullarda, insani yaşam koşulları için her istem ve tutum bir mücadele sorunu olarak ele alınmak zorundadır. Ekonomik ve siyasi tekelciliğin en “parlak” ve gösterişli “haki” ve “yeşil” elbiseleri içinde sopa salladığı; siyasal-askeri baskı makinesinin takviyesinde sınır tanınmayacağının açıklık kazandığı bir dönemde, iktidardan herhangi liberal hak beklentisinde olanlar kendi yanılgılarıyla yıkıma sürükleneceklerdir. “Hayır cephesi”-”Millet İttifakı” türünden geçici “yanyana duruşlar”dan hareketle, düzen partilerinden bazılarına, onlarda olmayan demokratik özellikler atfederek ya da bekleyerek kendilerini kandıranları da uykularından uyandıracak gelişmeler birbiri ardına yaşanacaktır.

“Seçimlerle giderler mi gitmezler mi?” tartışmasının kendisi, yığınların talep ve hakları için mücadeleyi “seçim” platformlarıyla bağlı geri bir düzeye çekmektir. “Başkan” komutasındaki yönetici güç, kendi çıkarlarının da gözetilmesini isteyen sermaye kesimlerini de bütünüyle ihmal etmeksizin, burjuva muhaliflerini yedeklemeye çalışacak, devrimci-sosyalist muhalefeti ise, ezip susturmaya çalışacaktır. “Seçim zaferi”nin otomatik silahlarla sokaklarda kutlanması gösterilerini, bir iktidar anlayışının belirtileri arasında görmek gerekir. Öğretici olan hayaller, kurgular değil, gerçeklerdir.

Öğrenecek şeyleri olanlar kuşkusuz yalnızca ilericiler, devrimciler, sosyalistler değildir. Üzerlerine çökmüş eskinin ağır yüklerini silkip atması gereken işçi ve emekçilerin büyük çoğunluğudur. Sermaye iktidarlarının hiçbirinin halkın yararlarını, halk kitlelerinin taleplerini savunmadığını, savunmayacaklarını görmeleri, bilmeleri, ve kendi hakları için dövüşmesini öğrenmeleri için, hayat hergün yığınca örnek sergiliyor. Kuşkusuz, sonuçta yaşanılanlarla bağlı görülenler üzerinden öğrenilecektir. Koşullar ise, “elim kırılaydı da oy vermeyeydim!” yakınmasının ötesine geçen daha ileri tutumlar alınmasını dayatıyor.

İleri işçi ve emekçiler, bütün baskılara rağmen emekçilerin hakları için mücadeleden geri durmayan ilerici demokrat aydınlar, sosyalistler ve devrimciler elbette halk yığınlarının içinde, onlarla yaşamlarının her alanında birarada olabilmenin koşullarını yaratmak için çaba gösterecek, sermaye sistemi ve burjuva diktatörlüğünün her türden sömürü ve baskısına karşı işçi ve emekçilerin giderek büyüyen kitleleriyle karşı koyması için, mümkün tüm olanaklardan yararlanacaklardır. Bunu yaparlarken, ellerindeki araçların yetmediği yerde yenilerini bulmaya ve işletmeye çalışacak, boyun eğmeyecek ve susmayacak, güçlerini takviye etmeye çalışacak, ideolojik donanımlarını güçlendirecek, ve hep ve her daim işçiler başta olmak üzere kitlelerin içinde, onların daha büyük çoğunluğunun sermaye zorbalığına, dayatılacak yeni saldırılara, ekonomik-sosyal ve siyasal barbarlığa karşı mücadeleye atılmaları için çaba göstereceklerdir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...