08 Temmuz 2018 23:05

Meksika'da tarihi dönemeç

Meksika'da tarihi dönemeç

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Meksika’da geçen hafta gerçekleşen seçimlerin tam anlamı ile analiz edilmesi bir köşe yazısını aşacak niteliktedir. Eski Meksiko City Belediye Başkanı, sol aday Andrés Manuel López Obrador’un (AMLO) yüzde 53’lük bir oyla Başkan seçilmesi ve Meksika Devriminden bu yana ilk defa merkez partilerin dışında yer alan bir hareketin adayının başkanlığı kazanmış olması tarihi bir öneme sahip. Bu bağlamda birkaç noktayı öne çıkarmakta fayda var. 

İlk olarak, AMLO’yu aday gösteren Meksika solunun başkanlık seçimleri serüveninin 1988’de başladığını hatırlatalım. 1988, 1994 ve 2000 seçimlerinde Cuauhtémoc Cárdenas, 2006, 2012 seçimlerinde ise Obrador’un adaylıkları başarısız olmuştu. AMLO, 2006 yılındaki seçimleri, büyük hilelere rağmen çok ufak bir farkla PAN’ın adayı (Ulusal Hareket Partisi) Felipe Calderon’a kaybetmişti. AMLO hileli sonuçları kabul etmemiş, binlerce kişi ile uzun bir süre başkentin en büyük bulvarı olan Reforma’da yemin ederek kamp kurmuştu. Bu mücadele sanılanın aksine AMLO’ya pozitif bir etki yaratmamış, merkez medya sürekli olarak Reforma işgalini AMLO’nun aleyhine kullanmıştı. 

2012 yılındaki seçimlere ise anket manipülasyonu damga vurmuş, AMLO aylarca tüm anketlerde, PRI’nin adayı (Kurumsal Devrimci Parti) Enrique Peña Nieto’nun yüzde 20-25 puan altında gösterilmişti. Seçimlere bu anketlerle gidilmiş, sonuçta iki adayın arasında yüzde 6 gibi bir fark çıkmıştı. Bu durum anketlerin seçim sonuçlarını büyük ölçüde etkilemiş olduğunu göstermekteydi. Tüm bunlara rağmen AMLO, 2006 seçimlerinden beri devamlı olarak kampanyasını sürdürmüş, tüm ülkeyi defalarca kent kent, kasaba kasaba dolaşmış, ülke gerçekliğine daha büyük ölçüde vakıf olmuştur.

İkinci olarak, şunu cesur bir biçimde söylemek mümkündür ki AMLO kesinlikle ‘diğer merkez siyasetin bir başka biçimi’ değildir. AMLO seçilir seçilmez, daha görevi devralmasına aylar varken Meksika’daki bazı sol çevrelerden ve tabii ki Zapatistalardan AMLO’nun ne kadar merkez, ne kadar emek düşmanı bir hükümet olduğuna yönelik eleştiriler yükselmeye başlamıştır. AMLO son 40 yıldır Carlos Salinas’ın temsil ettiği neoliberal mafyanın aday olarak belirlemediği, seçilmemesi için canla başla mücadele ettiği, ‘Meksika Venezuela olmasın’ temalı çok yönlü bir kampanyanın hedef aldığı merkez dışı bir hareketin lideridir. Şüphesiz, AMLO’nun bir Allende olmadığını kabul etmek gerek. Morena da Allende’yi başkanlığa getiren bileşenlere sahip olmaktan uzak bir hareket. Aynı zamanda, 71 sene ülkeyi yönetmiş ve daha sonra da “sözde” demokrasinin işlerliğini göstermek için iki defa “sözde” muhalif partinin adaylarını seçtirmiş olan PRI, halen devlet aygıtının büyük ölçüde kontrolüne sahiptir. AMLO’nun bu yapı ile belirli oranda müzakere etmek durumunda olduğunu da görmek mümkündür. Ancak buna rağmen 1982 seçimlerinden beri alınan en yüksek oy oranı ile seçilen AMLO’nun arkasındaki halk desteğinin de güçlü olduğunu belirtmek gerekir.

Üçüncü olarak, AMLO’nun hem Meksika’da hem de Latin Amerika genelinde bir değişime tekabül edeceğini beklemek boş bir umut değildir. AMLO’nun 2006 ve 2012 yıllarında seçimleri kaybetmesinin ardından, güvenlik sorununu askeri sokağa çıkarak, ülkeyi ABD desteği ile militarize ederek çözmeye çalışan başkanlar, ülkedeki şiddet sorununu kronikleştirmişti. AMLO’nun seçim kampanyası sürecinde ateşin ateş ile söndürülemeyeceğini belirtmesi onun uyuşturucu kartellerine af ilan edeceği yönünde eleştirilere maruz kalmasına sebep olmuştu. Ancak AMLO bu eleştirilere rağmen, ülkedeki şiddet sorununun askeri yöntemlerle çözülemeyeceğini savunmaya devam etti. Aynı şekilde sosyoekonomik sorunların, eğitimdeki neoliberalleşmenin, gelir adaletsizliğinin, yaygın yolsuzluğun bu şiddet ile doğrudan ilişkili olduğunu iddia ederek, bu alanlarda önemli bir değişikliğin acil olduğunu ortaya koymuştur. Meksika’da başarılı bir sol ve halkçı bir hükümet, Latin Amerika’nın neredeyse tamamında bugün hâkim hale gelen, neoliberalizmin ekonomik ve politik krizine daha fazla neoliberalizm, daha fazla militarizm, daha fazla baskı ile çözüm bulmaya çalışan Arjantin ve Brezilya gibi örneklere önemli bir cevap olacaktır.

Dördüncü olarak, devlet aygıtını halen büyük ölçüde elinde bulunduran PRI’nin ve temsil ettiği sermaye gruplarının seçimlerde tam anlamı ile yenilgiye uğradıklarını belirtmek gerekiyor. Başkanlık seçimleri ile birlikte yapılan kongre ve eyalet seçimlerinde de PRI büyük bir yenilgi aldı. AMLO, 32 seçim bölgesinin 30’unda birinci gelerek geleneksel bölgesel ayrımları ortadan kaldırabildi. Bu açıdan bakıldığında da AMLO ve başında bulunduğu hareket olan Morena ihtiyaç duyacağı kongre ve senato desteğine de sahip olacak. 

Tüm bunlar kısaca değerlendirildiğinde, AMLO’nun ve Morena’nın ülkedeki sosyoekonomik sorunları ve kronikleşmiş olan güvenlik sorununu çözmek için tam anlamı ile halkçı bir programa sahip olmamalarına rağmen, böyle bir programın ortaya çıkabileceği koşulları sağlayabilecek bir geçiş dönemini sağlayabilecek politik özneler olarak görülmesi mümkün. 

Bunu söyleyebilmek için elimizde temel dayanak olarak enerji ve eğitim reformu gibi neoliberal reformların geri çekileceği, ülkenin ABD desteğiyle militarizasyonunun sona erdirilerek yeni bir güvenlik politikasının belirleneceği, ücretlerin anlamlı bir biçimde iyileştirileceği, özellikle yeni havalimanı ihalesi gibi devasa kamu ihalelerinin tekrar gözden geçirileceği gibi vaatler bulunmaktadır. 

Obrador ve Morena bugün imkansızı başarmış gibi görünseler de Meksika’nın ‘Dördüncü Büyük Dönüşüm’ hareketini gerçekleştirebilmek vaadi hatırlandığında mücadelenin gerçekten zor kısmının şimdi başladığını söyleyebiliriz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa