04 Temmuz 2018 23:25

Seçim ve 'sol'daki mantık hastalığı!

Seçim ve 'sol'daki mantık hastalığı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

24 Haziran “Başkanlık Seçimleri” öncesi ve sonrasında, “sol siyaset cenahı”nda başlıca iki tutum bir kez daha belirgin biçimde öne çıktı. İlki, artık üzerinde durulması dahi abes olan parlamenter biçimlerin “reddi” kolaycılığıydı. Türkiye’nin özgül koşullarıyla da bağlı olarak ileri sürülen eksikli-topal burjuva demokrasisi serüveni, faşizmi ve darbeleri sorunuyla birlikte parlamentarizm karşıtlığından güç alan bu tutum, anarşizan redçi ve boykotcu tutumlarda somutlandı. Burjuva parlamentarist sistemin “tarihsel olarak miadını doldurduğu” gerekçesine bağlanan sözümona proleter-sosyalist tutumun bir diğer versiyonu, burjuvazinin özellikle de tekelci kapitalizm koşullarındaki sınıf diktatörlüğünün faşist ve faşist olmayan biçimleri arasında hiçbir fark olmadığı ya da olmayacağı anlayışında dile geldi. Burjuva devlet iktidarı koşullarında halk iradesinin serbestçe ortaya konmasının çeşitli araç ve yöntemlerle engellenmesi; baskı, entrika, yalan ve satınalma yöntemleriyle seçmen iradesinin  çiğnenmesi; parlamenter seçimlerin, burjuvazinin şu ya da bu temsilcisi parti ve hükümetlerin belirlenmesinin, dolayısıyla da burjuvazinin halk üzerindeki hakimiyetinin aracı olması, ve daha da sıralanabilecek gerekçeler, bu tutumları “doğrulamak” üzere ileri sürüldüler.

Bu anlayış ve tutumların teorik anlamı üzerine bir tartışmaya burada gerek yok. Bu tür tartışmaların gereğinden de fazla yapıldığını, “sol cenah”ta yer alıp konuya ilgi duyan hemen herkes biliyordur. Parlamentarizmin tarihsel olarak miadını doldurması sorunuyla parlamenter sistemin pratik bir sorun olarak gündemde olup olmadığı siyasal sorunu  birbirine karıştırılarak ve ilki ikincisinin önüne geçirilerek doğru bir tutum belirlenemeyeceği de aynı şekilde bilinir. İşçi sınıfı ve emekçi yığınların içinde bulundukları durum, sorunları ve yanılgıları, sürüklenişleri ve politik-ideolojik eğilim ve yönelişleriyle sınıfsal çıkarları arasındaki çelişki karşısındaki tutumlarıyla, bu sorunların çözüm yollarını arayışa değil, ama yığınlardan kopuş teorilerine “yeni dayanaklar bulmuş olma” sorumsuzluğuyla hareket edenlerin kendileri de büyük yanılgı içindedirler. Bunu burada bırakarak ikinci hastalıklı tutuma geçersek, kısaca şunlar söylenebilir:

24 Haziran seçimleriyle ve baskı ve entrikanın bin türüyle “onayı alınan” yeni “Türkiye Başkanlık Sistemi”, başka bir çok şeyle birlikte parlamenter biçimlerin işlevi tartışmasını da başka bir platforma taşımış bulunuyor. İşçi sınıfına ve emekçi yığınlara karşı sorumluluk duyan ciddi bir sınıf partisi için, bu, artık karşı karşıya olduğu yeni bir durumdur. İşçi sınıfını ve emekçi yığınları demokratik siyasal hak ve özgürlükler mücadelesinde ve bu mücadelenin çeşitli biçimleri aracıyla eğitmek, yaratıcı inisiyatifi, araç ve yöntem çeşitliliğini gerekli kılıyor.

İşçi sınıfının partisi olmanın ve baskıya hedef olan, sömürülen ve ezilen bütün emekçilerin haklarının savunusunu tutarlıca yapabilmenin gereklerinden biri de, koşulları ve gelişmeleri; gelişme doğrultusunu ve olası yeni sorunları olabildiğince doğru belirleyerek, görevlerini en iyi ve başarılı şekilde yerine getirmektir. “Sol Hastalık”ların ikinci önemli biçimi bu noktada “tezahür ediyor” ya da yenileniyor!

Bu hastalıklı tutum, sınıf düşmanının başarısını ve gücünü küçümseme ve devrimci iyimserliği, amaç ve dayanaklarla bağlı olmaktan çıkarıp genel bir “moral enjeksiyonu”na çevirme şeklinde açığa çıkıyor. Yığınların içindeki uyanışı, hak ve özgürlükleri için dövüşme tutum ve eğilimini, sınıfın örgütlü mücadelesinin düzeyini, burjuva reformist düzen partilerinin yönlendirip yedeklediği geniş kitlelerin durumunu ve daha da merkezileşmiş şiddet organizasyonu olarak sermaye diktatörlüğüyle yığınların ilişkisinin somut durumunu doğru biçimde tespit ederek, burjuvazi ve daha da vahşileşeceği alenen ilan edilmiş devlet iktidarının saldırı politikalarına karşı örgütlü mücadelenin gerekleri üzerinde “kafa yorma” ve pratik olarak çözümler üretme yerine, ucuz ajitasyonu seçiyor.

Kuşkusuz kapitalizmin sömürüye dayanan bir sistem olması, burjuva diktatörlüğünün işçi sınıfı ve halk yığınları üzerindeki sermaye hakimiyetinin ifadesi olması, emek-sermaye; proletarya-burjuvazi karşıtlığı; bu sistemin tasfiyesini, burjuva diktatörlüğünün yıkılması ve tarihin çöplüğüne atılmasını kaçınılmaz hale getiren nesnel neden ve dayanaklardır. Devrim ve sosyalizm kaçınılmaz olarak, ve tarihin akışından da güç alarak, işçi sınıfının devrimci eyleminin ve emekçi yığınlara öncülüğünün sonucu ve ürünü olarak gerçekleşecektir! Devrimci ve sosyalist iyimserlik asıl gücünü bu materyalist ve gerçekçi görüşten alır. Bu bakımdan umutsuzluğa, geçici geriye düşmeler nedenli moral bozukluğuna yer olmamalıdır. Buna güncelden eklenecekler de vardır.

16 yıldır iktidarda olan Erdoğan ve partisinin 24 Haziran’da belirli bir miktar (yüzde 10 civarı) oy desteği yitirmesi bir veri sayılabilir. Ekonomik durumun kötüye gidişinden, geçim derdinin büyümesinden, işsizliğin artışından yakınanların sayısı giderek artmaktadır. Kürtler -emekçi ve burjuva kesimlerin tutum farklılıklarıyla birlikte -ulusal hakları için mücadeleye devam edeceklerdir. Alevi kesimleri içindeki endişeler artmıştır. Bütün bunlar, tekelci gericiliğin ve onun en saldırgan politikalarını temsilde tereddüt etmeyeceğini bildiğimiz siyasal iktidarın karşı karşıya olduğu somut sorunlardır ve onun kolayca yönetemeyeceği yönde evrileceklerdir. Bu doğrudur.

Ama buradan hareketle, “nasılsa güç kaybettiler, daha da edecekler, onlar değil biz güçlüyüz, umutlu olalım, nasılsa biz kazanacağız” mealli kolaycı bir anlayışa teslim olunamaz, böylesi anlayışlar kabul edilemez.

Gerekli olan, güç ilişkilerini doğru tespit ederek olanakları en iyi ve verimli tarzda değerlendirmek; işçi ve emekçilerin büyük çoğunluğunun içinde bulundukları maddi koşullarıyla yine onların çok büyük kesimlerinin ideolojik-politik seçiş ve yönlenişleri arasındaki ilişkiyi bilerek, bunun değişiminin en uygun araç ve yöntemlerini daha bilinçlice belirlemek ve siyasal pratiği de buna göre düzenlemektir. Başarılı bir çalışma ve ilerleme ancak bunu başarabilirsek olacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...