30 Haziran 2018 23:45

24 Haziran’dan sonra #UnutMADIMAKLIMDA

24 Haziran’dan sonra #UnutMADIMAKLIMDA

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Seçim bitti, analizleri sürüyor. Adil bir seçim değildi, adaylardan biri cezaevinden kampanya yürüttü, en düşük oy alan adaylar medyada neredeyse hiç göremediklerimiz, demek ki insanlara ulaşmak için yalnızca sosyal medya yeterli değilmiş. Kalan başarı ve başarısızlık nedenlerini siyaset bilimcilerden bol bol, ilgiyle okuyoruz. Yalnızca siyasetçilerin değil, hepimizin çıkarması gereken dersler var kuşkusuz. Gazetecilik açısından da var. Seçim süreci ayrı ama seçim gecesi de medya etiği açısından tartışma yaratan ufak çaplı bir skandala sahne oldu. Skandal sözcüğünü gazetecilikten ziyade öznesi olan siyasetçi, adlı adınca Muharrem İnce için kullandım. Ertesi gün özür dilemesi büyük bir erdemdi zira bu topraklarda özür dileyen siyasetçiye kolay rastlayamıyoruz. Gazeteci yani İsmail Küçükkaya içinse durum bir gazetecilik faaliyeti. O saatte haber alınamayan bir siyasetçiye kim ulaşsa haberini yapar, o noktada “Haddini bilmek” gazetecinin işi değil. Üstelik öyle bir kaza sonrası İnce, istese hemen ardından çıkıp düzeltebilirdi. 

“Gazeteciden dost olmaz” herkesin bildiği eski bir klişe. Gazeteciler kötü insanlar olduğundan değil mesleki deformasyonu yermek için kullanılır. Çünkü gazeteci ister istemez (rekabet koşulları, meslek heyecanı vs. gereği) her olaya haber gözüyle bakar, etik ilkeler bunu frenlemek için vardır. Ancak burada arkadaş olduklarını iddia eden İnce’ye (Küçükkaya’nın alenileştirdiği mesajları üzerinden) bir “çelme” yok. Arada öyle bir ilişki varsa da Küçükkaya haber aşkına bunu feda etti. İnce de bu deneyimden çok şey öğrendiğini söyledi. Konuyla ilgili hafta boyunca çokça yazıldı, farklı görüşler var, en azından akademisyenlerin, gazetecilerin, okurların bir arada tartışması gelecek açısından umut verici. Belki ben de yanılıyorumdur, tartışma zeminini siyasetçileri korumak için değil “iyi gazetecilik”te tuttuğumuz sürece tartışmamız faydalı. Ama bu haftanın konusu başka.

Seçim kampanyaları sürecinde 2001 kriziyle hayatımızdan çıktığını sandığımız siyasi aktörlerin, aktristlerin bir kısmı yeniden gündemimize girdi. Michael Jackson’ın Thriller klibindeki gibi kalkıp dans ederek yürümeye başladılar sanki. Siyasetçilere, gazetecilere yönelik ölüm tehditleri, gazete ilanları yoluyla hedef göstermeler de başlayınca hatırlamak, hatırlatmak elzem oldu.

Yarın 2 Temmuz, Sivas Katliamı’nın 25. yıl dönümü. “Milli Şuur”la AKP’nin Yeni Kapı mitingine katılan Tansu Çiller, 2 Temmuz 1993’te  başbakandı ve “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” açıklaması yapmıştı.Oğlunun AKP milletvekili adaylığıyla taltif edilen Mehmet Ağar, o dönem Erzurum valisiydi, birkaç ay sonra Emniyet Genel Müdürlüğüne atanacak “Hizbullah devlet aleyhine eylemlerden kaçınmaktadır. Örgüt üyelerini yakalamak fayda sağlamaz” diyecekti. 

Temel Karamollaoğlu belediye başkanıydı, saldırgan grubu yatıştırmayı başaramadı, bugün hâlâ Sivas’a katliam dememeyi tercih ediyor, Madımak Otelinin müze yapılmasının halkı üzeceğini düşünüyor. Abdüllatif Şener, o dönem Refah Partisi Sivas milletvekili idi, Meclisin oluşturduğu Araştırma Komisyonu üyesiydi, olaylardan Aziz Nesin’i sorumlu tutmuştu. Sonradan suçsuz olduğunu iddia ettiği bir Sivas sanığını cezaevinde ziyaret etti.

2 Temmuz Katliamı ertesi gün Hürriyet’e “Sivas’ta ‘Aziz Nesin’ isyanı” başlığıyla manşet oldu, Milliyet’in manşeti yine Aziz Nesin’e atfen “Olay konuşma” idi. Işık Cemaatinin o dönem denge, bugün AKP çizgisinde hareket eden Türkiye gazetesi ise yine Aziz Nesin’e yükleniyor “Aziz Nesin’in ‘1400 yıl önce yazılan Kur’an geçersizdir’ sözleri halkı galeyana getirdi... Sivas’ta fitne: 35 ölü” diye bağırıyordu. Yalnızca Özgür Gündem gazetesi “Devlet gözetiminde katliam: 40 ölü” manşetiyle ihmal ve zaafiyete dikkat çekmişti.

Hassasiyet gardiyanı medya

Medyanın “fitne” bulduğu konuşmada dönemin Sivas Cumhuriyet Başsavcısı bir şey bulamamış, Nesin’in 1 Temmuz’da Sivas Kültür Merkezinde yaptığı konuşma ve TGRT muhabirine verdiği röportajı inceleyip “Tümü itibariyle bir düşünceyi yansıttığı, herhangi bir kesimi tahkir ve tezyif edici elfaz sarf edilmediği, keza suç işlenmesini tahrik edici sözler de söylenmediği görülmüştür” ifadesiyle Adalet Bakanlığına yollamıştı*.

Yıllar içinde devletin hassasiyetleri ve onun peşinden medya da evrilirken Sivas Katliamı’nın failleri de değişmeye başladı. Sabah ve Yeni Şafak gazeteleri 2010’da Sivas ve Başbağlar Katliamı ile Gazi olaylarının ‘Ergenekon bağlantılı provokasyon’ olduğunu ileri sürdü, bir yıl sonra PKK ve İşçi Partisini sorumlu tuttu. Zaman gazetesi 2009’da Madımak Otelindeki “yangından” bahsederken 2011’de “Madımak Katliamı’nda PKK Terör Örgütü Parmağı” başlığını kullanmıştı**. 24 Temmuz 2012’de Yeni Akit gazetesinin manşeti “19 Yıllık Yalan”dı. Gazeteye göre 37 kişi yanarak değil kurşunlanarak öldürülmüştü.

Sivas Katliamı davası yıllarca sürdü, davanın avukatları AKP iktidarında milletvekilliği, bakanlık ve yüksek yargıda pozisyonlarla ödüllendirildiler. Adalet Bakanı olan Refah Partili Şevket Kazan, sanıkları cezaevinde ziyaret etti. Dava, 2012’de zaman aşımına uğradı. Anayasa Mahkemesine yapılan başvuruyu değerlendirecek hakimlerden Celal Mümtaz Akıncı da davanın birinci aşamasında sanık avukatları arasındaydı. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan kararı “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun” sözleriyle karşıladı.

Katliam, dağıtılan bildirilerle, yerel gazetelere verilen ilanlarla göz göre göre geldi. Devlet hazırlıksızdı, önlem almadı. Yazar ve sanatçılar, gözlerimizin önünde yandı. Sanıklar duruşmalar boyunca herkesi tehdit etti. Sonunda “cezasızlık” kazandı. Medya eşitliğe, ifade özgürlüğüne değil, toplumun bir kısmının “hassasiyetlerine” odaklandı. Aziz Nesin’in sözlerinde tahrik bulanlar bugün köşe yazısıyla darbe yapılamayacağını anlatmaya çalışıyor.

Sivas, geriye gidişin kırılma noktalarından, buraya nasıl geldik sorusunun cevaplarından biri. Madımak, ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, cezasızlık sorunlarıyla, “millet iradesi”nden kimlerin kastedildiğinin kesiştiği yerde için için yanmaya devam ediyor. Yarın 25. Kez unutmadığımızı söyleyip, sosyal medyada #UnutMADIMAKlımda hashtagiyle paylaşımlar yapacağız. Şimdi neden unutmamamız gerektiğini yeniden hatırlama zamanı.

*Aktaran Av.Şenal Sarıhan, Madımak Yangını Sivas Katliamı Davası Cilt I, Ankara Barosu Yayınları, 2002,s.125-126
** Ümit Alan, “Medya Sivas Katliamı’nı her yıl ihaleye mi çıkarıyor?”, BirGün, 01.06.2011, https://www.birgun.net/haber-detay/medya-sivas-katliami-ni-her-yil-ihaleye-mi-cikariyor-19708.html

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa