70 yıllık ‘fasit çember’i kıran bir siyasi mücadele...
Fotoğraf: Envato
Gazetemizde 24 Haziran seçimi somut sonuçları çeşitli yönleriyle değerlendirildi; elbette değerlendirilmeye devam edilecek. Çünkü bu seçim çok önemli bir seçimdi ve elbette sonuçlarının önemi de bu “en önemlilikle” uyumludur.
Ama öte yandan medya ve siyaset dünyasında, her seçimden sonraki tartışmaları da yeniden izliyoruz; özellikle düzen partileri ve onların medyası, sadece kendilerini merkeze alan ama gerçekleri de baş aşağı çeviren bir yayıncılığa imza atarken.
Tartışmalara bakarsanız her parti (her ittifak) seçimi “kazanmış”tır. Ve her partinin (her ittifakın) rakipleri de “kaybetmiş”tir! Şu partinin bu kadar oy alıp ötekinin almadığı gibi gerçekler ise teferruattır!...
Bugün burada, “ebedi” doğrular gibi öne sürülüp yarın unutulacak iddiaları ve bu iddialar etrafındaki çoğu spekülatif tartışmaları bir yana bırakarak, 70 yıldan beri ülkemizde süren siyaset tarzı üstünden bir değerlendirme yapacağız.
70 YILLIK AÇMAZ!
Ülkemizde, çok partili düzene geçilmesinden beri siyasi mücadele, egemen sınıfın çeşitli renkten temsilciliğini yapan düzen partilerinin, aralarında iktidara gelip gitmelerinin mücadelesi olarak cereyan etmiştir. Tabii, askeri darbelerle, raydan çıkan sistemin yeniden yola konulması müdahaleleriyle birlikte!
Bütün bu dönem boyunca düzen partileri dincilik, mezhepçilik, milliyetçilik, gibi geniş halk yığınlarının “kutsal” gördüğü değerlerin istismarı ile açlık, yoksulluk, işsizlik gibi emeği ile geçinen büyük toplumsal kesimleri ilgilendiren büyük sıkıntıları (Asla çözmemek için) vaade dönüştüren siyaset tarzıyla, temsil ettikleri egemen sınıflar adına ülkeyi yönetmişlerdir.
Bu siyaset tarzının ana özelliği ise, halk yığınlarını her dört-beş yılda bir yapılan seçimlerle siyasete katan, geri kalan dönemde de seçilmiş vekiller (partiler) aracılığı ile siyaseti Meclis çatısı altına kapatan bir özellik olmuştur.
Bu özellik, ülkemizde siyasetin içine sıkışıp kaldığı 70 yıllık “fasit bir çember”dir.
24 Haziran seçimi, bu geleneğin devamı olan bir seçim olarak, AKP-MHP ittifakı ve onların Cumhurbaşkanı Adayı (Başkanı demek daha doğru) Erdoğan’ın iktidara gelmesine vesile olmuştur. Böylece; “tek parti tek adam rejimi”nin “Çifte su verilmiş (din ve milliyetçilikle aşılanmış) bir gericilik iklimi”nde inşa edilmesinin de yolu açılmıştır.
Yani iki aylık seçim kampanyasının ardından, meydanlara çağrılıp karşılarında nutuklar çekildikten sonra; işçiler, emekçiler, Kürtler, Aleviler, ezilen ve sömürülen yığınlar bir kez daha evlerine gönderilmiş ve onlara “Artık siz oyunuzu verip görevinizi yaptınız. Bundan sonrasını biz yapacağız. Sizin adınıza ülkeyi yöneteceğiz” denmiştir.
ASLOLAN HALKIN SİYASETE MÜDAHALE EDEBİLMESİDİR
Burada elbette “70 yıllık parlamenter sistem sona erdi bu önemsiz mi?” diye sorulabilir. Ama burada tartıştığımız mevcut egemen sınıf iktidarının şu ya da bu versiyonu değil, bu sistemden bir kopuş sağlayacak gücün oluşturulması, egemen sınıfların siyasetine karşı işçi sınıfının, halk güçlerinin kendi talepleri etrafında oluşturacakları güçle siyasete müdahale edecek bir bilincin geliştirilmesini de dikkate alan bir siyasi mücadelenin örgütlenmesidir. Yani bugün siyasi mücadelenin en önemli sorunlarından birisi de Türkiye toplumunun ana kitlesinde bilinç dönüşümüne yol açacak bir siyasi mücadele hattının geliştirilmesidir.
Şu partinin şu kadar bu partinin bu kadar oy almasından öte, bugün Mecliste oluşan dinci-milliyetçi ağırlıklı tabloya zemin teşkil eden bilincin dönüşümünü sağlayacak bir siyasi mücadele tarzının örgütlenmesi, yığınlar içinde yaygınlaştırılmasının vazgeçilmezliği bu seçimden çıkarılan en önemli ders olarak ele alınmalıdır. Çünkü işçi ve emekçilerin kurtuluşu, 4-5 yılda bir sandığa gidilerek, seçim mitingleri yaparak, halkın önüne yeni “kurtarıcılar” çıkararak ya da seçimi “kurtarıcılar” arasında bir yarışa dönüştürerek sağlanamaz. Halkın bir düzen partisinden ötekine geçmesiyle de sağlanamaz.
NASIL BİR SİYASİ MÜCADELE TARZI
Onun içindir ki sınıf partisi kuruluşundan beri;
1- İşçi sınıfı ve emekçilerin talepleri etrafında birleşerek, patronlar ve onların hükümetlerine karşı mücadeleye girmesini,
2- İşçi sınıfı ve halk yığınların her dört-beş yılda bir seçimlerde oy kullanarak yetinmesi yerine; iç-dış politikada, ekonomik politikalar (halkın iktidarı için mücadele) konusunda, anında tutum alan bir siyasi mücadele hattına yürümesi gerektiğini, işçi sınıfı partisinin asıl dikkatinin bu mücadelenin örgütlenmesinde olduğunu savunmaktadır.
Çünkü nasıl ki emekçiler, patronlar ve hükümetlerine karşı kendi sınıf talepleri etrafında birleşerek güç oluşturabiliyorsa (Metal direnişi başta olmak üzere, az çok kitlesel her işçi eyleminde bunu görüyoruz), işçiler arasındaki siyasi birlik de ancak sınıfın dünya görüşü doğrultusunda oluşturulacak politikalarla yapılabilir. Düzen partilerinin işçiler ve emekçiler arasında yarattığı parçalanma da ancak halkın iktidarı doğrultusunda siyasete yapılacak müdahalelerle aşılabilir. Ve ancak bu mücadele içinde, yığınların geleneksel kültür ve siyaset tarzında kurtulan bir bilinç dönüşüm sürecine girebilir.
DEMOKRASİ MÜCADELESİ SINIFIN EĞİTİLDİĞİ BİR MÜCADELEDİR
Bu elbette işçi sınıfının uzun mücadele tarihi içinde kanıtlanmış bir gerçektir. Bizde de en azından 1970’li yıllardan beri, yığınların siyasete müdahalesi (katılımı) çeşitli boyutlarıyla tartışılmaktadır. Ama son yıllarda bu konu daha sık gündemdedir. Kaldı ki, 24 Haziran seçiminden sonra hem demokrasi mücadelesi içinde yer alan siyasi odaklar hem de birer birer vatandaşların böyle talepler etrafında birliği ve siyasete doğrudan müdahalesinin önemi daha da anlaşılır hale gelmiştir.
Kuşkusuz burada sorumluluk herkesten de çok sınıf partisine düşmektedir. Bu yüzden de sınıf partisinin, içinde faaliyet gösterdiği her çevre içinde bu tartışmayı açması, bu tartışmaların karşılığı olan bir mücadeleyi örgütlemesi, sınıfın ana kitlesinin mücadeleye çekilmesi için istikrarlı, sistemli bir ajitasyon ve propaganda faaliyeti yürütmesi belirleyici önemdedir. Çünkü demokrasi mücadelesi bir yanıyla da işçi sınıfının, halkın ülkeyi yönetmeyi öğrenmesinin alanıdır. Ve geniş yığınların düzen partilerinin etki alanından çıkması da ancak bu mücadele içinde olabilirdir.
- Bahçeli siyasete ayar çıtasını Erdoğan’ın en yakınına kadar çıkardı! 24 Nisan 2024 05:00
- Tek adam rejiminin fıtratında 'gönüllü ikna', özgürlük, adalet ve barış yoktur! 21 Nisan 2024 04:58
- İsrail’in İran’a ‘meşru müdafaa’ saldırısını açıkça ilan etmesi ne anlama geliyor? 18 Nisan 2024 04:58
- Cumhur İttifakının enkazını kaldırmayı Erdoğan'a bırakan Bahçeli siyasete ayar verme peşinde! 15 Nisan 2024 06:35
- Ekmek, barış, özgürlük ve adalet için 1 Mayıs'ın kitlesel ve yaygın örgütlenmesi zamanı 12 Nisan 2024 05:00
- Halk iradesine yönelik girişimlere karşı ortak mücadele ihtiyacı 04 Nisan 2024 05:00
- Ülkenin siyasi haritasını değiştirecek önemde bir yerel seçim! 02 Nisan 2024 04:50
- Yalan, dezenformasyon, tehdit… Her yolun mübah olduğu bir seçim sürecinin sonuna gelirken 30 Mart 2024 05:00
- Özak Tekstil işçileri ve BİRTEK-SEN’in asıl suçu ne? 27 Mart 2024 05:05
- Seçime 1 hafta kala AKP ve Erdoğan emekçilerle karşı karşıya! 24 Mart 2024 05:20
- Yüz binler alanlardan seslendi: Barış istiyoruz ve biz buradayız! 21 Mart 2024 05:45
- Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı’nda ‘seçimi götürmek’ için her yol mübahsa! 19 Mart 2024 12:00