28 Haziran 2018 00:33

Seçim sonuçları ve bazı etkenleri

Seçim sonuçları ve bazı etkenleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

24 Haziran seçim sonuçları üzerine yüzlerce makale yayımlandı. İktidar borazanı sermaye medyasında günlerdir  “zafer kutlama marşları”çalınıyor! Rant havuzundan yiyip-içenler, artık yasal olarak ve “Milletin desteği”yle de bundan böyle her ne istiyorsa onu yapma yetkisiyle donanmış ve politikalarını, karşısında durma ve hakları için direnme kararlılığı gösterenleri her tür araç, yol ve yöntemle etkisiz kılma kararlılığıyla tanınan “Reis”lerine yaranma ve makam-mevki-ulufe dağıtımından mümkün olduğunca büyük pay kapma yarışındalar.

Gayet doğaldır; bir başarı sağlamışlardır ve kutlamaktadırlar. Erdoğan “Devrim yaptık!” diyordu. Yandaşları, “200 yılın hesabını sorduklarını-soracaklarını” söylemişlerdi. Hesaplaştıkları sadece politik hasımları değildi. Dünya ve toplum görüşleri, dini ve geleneksel anlayışları, devlet-toplum ilişkilerine dair anlayışlarıyla kendilerinden farklı olanlara savaş açtılar. Bütün burjuva iktidarları için geçerli olan “Amaç için her yol mübahtır” anlayışı en çarpıcı haliyle bu iktidar döneminde uygulandı. Baskı, taviz vermeme, hak tanımama, polisiye bir yönetim yöntemini acımasızca uygulama, muhaliflerini aşağılama ve düşman olarak gösterme, ekonomik-sosyal ve politik talepleri “ülke ve millet düşmanlığı” göstererek talepleri için mücadeleye yönelen işçi ve emekçileri “hainler” cephesine yazma politikasına entrika ve yalanın bin türlüsü eşlik etti. Dini ve miliyetçi-şoven önyargılar körüklenerek AKP-MHP ve Reisleri gibi düşünüp hareket etmeyenler “milli ve yerli olmayanlar” olarak  düşman safına yazıldılar. Kuşandıkları “silah” etkiliydi.

Türkiye, kapitalizmin ileri düzeydeki gelişmesinin sosyal-kültürel ve sosyopsikolojik sonuç ve yansımalarının henüz yeterince yaşanmadığı; kapitalizm öncesi toplumsal koşullardan kalma “değer yargıları”, anlayış, ilişki biçimleri, hareket tarzlarının güçlü etkilerinin görüldüğü; birden fazla ulus ve farklı dini-mezhebi inanç kesimlerinin varlığının sosyal gerçeklikte ve politik arenada çelişkilerin sınıf temelli olanlarının üzerini önemli oranda örttüğü bir ülkedir. “Devlet-Millet” miti üzerine yüzyıla yakın sürdürülen kesintisiz propaganda, toplumsal gelişmenin yol açtığı değişime ve farklı sınıf ve kesimler arasındaki çelişki ve hatta çatışmalara rağmen, hâlâ güçlü etkiye sahiptir. Türkiye’de Asyai geleneklerle de bağlı olarak kitlelerle ilişkisi olan “güçlü lider tipi” önemsenir. Yığınların önüne çıkan politik figürlerden yetenek, cesaret ve önde yürüme kararlılığı beklentisi bütün toplumlarda, ama en çok da bizimkisi gibi toplumlarda güçlüdür ve yersiz de değildir. Erdoğan-Bahçeli ve partilerinin-ki onlara diğer milliyetçi sağ parti ve kuruluşlar da eklenebilir- Türkiye coğrafyasındaki politik haritası bu etkenler hakkında fikir yürütmeye olanak tanıyor. Ancak seçim sonuçları dahil sağ gerici politik cephenin ülkedeki hakimiyetini sadece bu etkenlerle izah etmek abesle iştigal olacaktır.

Erdoğan iktidarı, devlet gücü ve olanaklarını, muhaliflerine karşı en amansız biçimde kullanma politikasıyla ve OHAL yasaklarını uygulama konumundaki bir güç olarak “seçim yarışı”na girdi! HDP’nin açık politik faaliyet  yürütemez duruma düşürme; CHP’nin “milli güvenlik sorunu” ilan etme; karalama ve aşağılama, yasaklarla ön kesme, devletin tüm kademelerindeki yönetici bürokratları parti-devlet görevlisi ve seçim propagandacısı olarak seferber etme vb. gibi uygulamalar “seçim politikası ve taktiği” kapsamında etkili biçimde uygulandı ve sonuçlar üzerinde de belirli biçimde etkili oldu. Bütün bunlar etkenler arasında sayılabilir.

Diğer yandan ama yığınların yaşamını dolaysızca etkileyen ve hergünkü yaşamlarında karşılarına çıkan “geçim derdi” ve iş olanağı sorunu Erdoğan’ın “seçim başarısı”nın en önemli etkenlerinden biri olmuştur. Ekonomik durum üzerine tefrikalarda ileri sürülenlerin ne denli geçerli olduğunu da göstermek üzere Evrensel Gazetesi’nin seçim döneminde yaptığı “saha araştırmaları” ve “seçmen nabzını tutma” haberleri bile tek başına ekonominin politik yöneliş ve seçişlerde belirleyici rol oynadığını gösteriyor. Çok sayıdaki örneklerinde tekil kişiler ve farklı mekanlardaki aileler adına görüş açıklayanlar “aldıkları yardımın kesilmesi” kaygılarını dile getiriyorlardı. Kimi işini, kimi aldığı “öğrenci yardımı”nı, milyonlarcası ise “ayda 600 TL sosyal yardımı” kaybetmeme kaygısındaydılar. İktidarın rant havuzundan beslenenlerle devlet kurumlarındaki mevzilerini servet edinme aracı olarak kullananlar bir yana bırakılırsa, iş-aş kaygısıyla iktidarın ağır baskı ve giderek nefes aldırmaz bir dikta oluşturma politikasına destek olanların anlamadığı, sağlanan iş olanaklarıyla yapılan “yardım”ların AKP ve Reisi’nin saltanat sarayından “Tebaa”ya dağıttığı ulufe olmadığıydı.

Şimdi toplumumuzu; kendi sınıfımızı, halk kitlelerinin sosyo iktisadi, psikolojik ve politik durumunu daha iyi tanımak ve mücadelenin yığınsal gelişiminde daha yararlı, etkili olabilecek araç ve yöntemler geliştirebilmek için örneğin şu sorulara yanıt bulmakta yarar olacaktır: RENO-TOFAŞ işçileri, ekonomik-sosyal hakları için mücadeleleriyle Erdoğan-Bahçeli politikalarına tutum arasında nasıl bir bağ kurdular; ya da kime oy verdiler? SOMA’da iş çinayetlerinde katledilen yüzlerce işçinin aile ve akrabalarının, yıllardır devam eden dava sürüncemesi de dahil yaşadıklarıyla politik seçişleri arasında nasıl bir bağ bulunuyor? İstanbul, Gebze, Kocaeli, Bursa, Eskişehir, Adana ve Antep’te işçilerin büyük çoğunluğunun yaşam koşullarıyla politik yöneliş ve tercihleri arasındaki mesafe neye işaret ediyor? Milyonlarcası işsiz genç kitlelerin öncelikleri ne ya da nelerdir? Kadın cinsine karşı politikalarıyla kadının ezilmesi, horlanması, aşağılanması ve yüzlerce-benlerce katledilmesine sosyo-kültürel ortam hazırlamakla kalmayıp yargı kararlarıyla da buna güç veren bir anlayış, emekçi kadın kitlelerinden nasıl bir yanıt almıştır? Onca hakları yok sayılmasına, katledilmelerine, topluca topraklarından sürülüp işsizliğe, açlığa ve hor görülüp saldırılara hedef olmalarına rağmen Kürtlerin Erdoğan’ın temsil ettiği politikaya, dünya ve toplum anlayışına destek veren kesimlerinin tutumu hangi olgusal, sosyal ve politik nedenlere bağlıdır? Sorular artırılabilir. Ama bu kadarı da bazı şeyleri daha kapsamlı biçimde irdeleme gereksinimini ortaya koyar. Çıkarabileceğimiz sonuçlar çünkü bu yanıtlarla da yakından bağlı olacaktır.

İşçi sınıfı ve emekçilerin sermaye ve burjuva devlet iktidarıyla ilişkilerinde bundan sonra daha fazla sorunlar yaşanacağı; işçi ve emekçilerin ileri kesimleriyle ilerici-demokrat ve sosyalist parti ve örgütler açısından herhangi belirsizlik göstermiyor. Bu gibi belirlemeler, somut gelişmelerle bağı içinde öncesinden de yapıldı, yapılmaya devam ediyor. Şovenist milliyetçi ve din istismarcısı politik eğilimin faşist karakterde yoğunlaşacağı bir döneme girilmiştir. Devletin tüm yönetsel aygıtının “Tek Adam” komutu altında merkezileştirilmesinin; burjuva parlamenter sistemin ve “kuvvetler ayrılığı” olarak adlandırılan kurumsal örgütlenmenin yarattığı “farklı sesler ve ağır ilerleme” engelinin aşılarak “Başkan ve adamları”nın oligarşik cuntasına dönüştürüldüğü koşullarda, “Daha fazla demokrasi” değil, daha fazla merkezileşmiş devlet iktidarının daha yoğun baskısıyla karşılaşılacaktır. Kitlelerin henüz oldukça azınlık bir bölümünün sınıf farklılıklarının anlamını, sınıf çıkarlarının ve onlarla bağlı mücadelelerinin önemini kavrayarak kendi talepleri için mücadeleyi göze aldıkları koşullarda, bu baskı yoğunlaşmasıyla tekelci iktidar, ileri kesimleri yıldırmaya çalışacaktır.  

Ancak toplumumuzun bünyesinde baskıyla teslim alınamayacak bir direniş ve mücadele tutumu da “maya tutmuş”tur! Ekonomik-sosyal sorunların giderek ağırlaşması, iş-aş derdindeki yığınların karşılaşacakları yeni sorunlar, içeride ve dışarıda savaşçı politikanın yol açtığı kırılganlıklar ve güvensizlikler, burjuva “kamp”ın iç bölünmesi ve birbirleriyle iktidar-mevki ve çıkar kavgalarının son bulma olanaksızlığı gibi birçok sorun, “Başkanlık Sistemi”yle ülkeyi ve toplumu “ihya edeceğini” ilan eden “Başkan” ve yönetiminin ve onun “iktidar ortağı ve yönlendiricisi” güçlerin önündeki barikatların başında gelirler.

İleri işçi ve emekçilerle sınıf partisi, devrimci-demokrat parti ve örgütler, ilerici aydınlar bütün bu gelişmeleri gözeterek, ve sadece ekonomik olguları değil politik güç ilişkilerini de hasaba katarak mücadeleyi sürdüreceklerdir.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...