24 Haziran 2018 01:10

Sakallı bebekten bu günlere

Sakallı bebekten bu günlere

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“…Her yalanı dinleyiciyi hayrete düşürmek için tasarlanmıştı fakat aynı zamanda anlamsızca aşırıydılar - çok riskli yalanlardı. ‘İnsanların yalancı olduğunu düşünmesini pek umursamıyor gibisin’ dedim.

Omuz silkti.

Dinleyicileri tarafından ender olarak sorgulandığını söyledi. Karısı, kanser haberini nasıl kabullendiyse mucizevi şekilde iyileşmesinin de üstüne gitmedi. Başkaları, örneğin kayınpederi kesinlikle daha kuşkucuydu ama o da sessiz kalmayı tercih etmişti. Yalan söylemenin kariyerini nasıl etkilediğini sorduğumda - televizyon yapımcısıydı- sektörde herkesin yalan söylediğini anlattı: ‘İhtiyaç duyulan becerilerden biridir.”

Stephen Grosz’un “İncelenen Hayatlar: Kendimizi Nasıl Yitirir, Nasıl Buluruz” adlı kitabında “Sırlar Üzerine” bölümünden alıntıladığım Philip’in yalan söylemesinin tek nedeni medya sektöründe çalışması değil. Kitap adından da anlaşılacağı üzerine insan psikolojisi üzerine. Merak edenler için esas neden annesiyle kurduğu ilişki / işbirliğinin böyle olması.

Philip’in doğru söylediği kısım medyada yalan söylemenin özellikle rekabetin arttığı dönemlerde geçerli akçe olduğu. 2014 yapımı Nightcrawler (Türkçeye Gece Vurgunu diye çevrildi) filmini belki hatırlarsınız. Buradaki kahraman Louis Bloom, kriminal olayları çarpıtarak, hatta müdahale ederek meşhur olan; ahlaki sınırları aşmanın başarı getirdiğini keşfederek gazeteciliği seçmiş bir karakter.Bloom'un (Jake Gyllenhaal) psikolojik problemleri yadsınamaz ancak filmin esas derdi Amerika Birleşik Devletleri'nde medyanın içine düştüğü, paranın konuştuğu acınası hâl.

Yalan haber / fake news yeni bir kavram değil daha önce nasıl kavramlaştırıldığına dair yazmıştım /çokca yazıldı. Tabloid gazeteciliğin ortaya çıkışı 1830’lar, bir taraftan iletişim araçlarının demokratikleşiği yani işçi sınıfının gazeteye erişebildiği zamanlar. Bir penny’e gazete alınabiliyor ancak amaç çok satmak olduğu için konular şiddet, cinayet ve bolca dedikodu. Esas para elbette ki işçiden değil ona ürün satmak isteyen reklam verenden geliyor, sonrasında da hep öyle olacak. Bugün çokca aşağılanan yalan ve sansasyonel habercilikle anılan penny press dönemi aynı zamanda kadınların, siyahilerin ilk kez seslerini duyurabildikleri zamanlar ama ‘iyi para körü parayı kovmuyor’.

Asparagas / yalan haber ve sansasyonel haberin Türkiye medyasında patlaması 80’leri buluyor. Magazine ilgi her zaman var, 60’lardan itibaren magazinden para kazanılmaya başlanmış. Ancak asparagas yani yalan haberin çekiciliğini keşfeden Haldun Simavi. Hürriyet gazetesi sahibi ve kurucusu Sedat Simavi’nin 1953’te ölümünün ardından gazete Erol ve Haldun Simavi kardeşlere kalıyor. Büyük kardeş Haldun Simavi Hürriyet’i kardeşi Erol Simavi’ye bırakıp 1968’de Günaydın gazetesiyle yeni bir maceraya atılıyor. Maliyeti düşük, bol magazin, bol eğlence gazetesi Günaydın. Sonrasında yetinmeyip Tan gazetesini kuracak ve Türkiye medya tarihinde sendikayı gazeteye sokmayan ancak başka işlere meyletmeden salt gazetecilikten para kazanan, gazeteciliği iyi bilen, çalışanlarını ihya eden biraz otoriter bir medya patronu olarak anılacak. Günahıyla sevabıyla bence Türkiye medya tarihinin en ilginç figürü.

Tan gazetesinin “Sakallı Bebek” haberiyle ülkeyi salladığı zamanlar benim kişisel tarihim açısından da önemli. 1987’nin bir Ağustos sabahının körü, ıssız bir sayfiye yerinde, kimselere haber vermeden, kuzenimle bisikletlerimize atlayıp 2-3 km ötedeki bir marketten sakallı bebeğin fotoğraflarını görebileceğimiz gazeteyi ilk alanlardandık, herkesi telaşlandırmış, ufak da bir bedel ödemiştik.Bugün derslerde bazen espri olsun diye gösteriyorum, photoshop’la büyüyen neslin hayretle karışık burun kıvırmasıyla eğlenmek için. Daha ötesi Murat Toklucu’nun İletişim’den çıkan “Nuricihan’ın Çamaşırları ve Diğer Meseleler” kitabını şiddetle öneriyorum.

Haldun Simavi, 1988’de Günaydın’ı Asil Nadir’e satıp medyadan çıkıyor ama yerleştirdiği gelenek baki. Üçüncü şahıslardan duyduğum çok hayret ettiğim tanıklıklar var, 90’larda,gazeteler arası rekabetin en yoğun dönemlerinde, bazı gazeteciler arabalarının bagajlarında üstü kanı andıran kırmızı boyalı beden maketleri taşıyorlar, yolda rastgele bir kaza gördüklerinde bagajdan maketi çıkarıp olay yerine atıyor, fotoğraflarını çekip haber merkezine servis ediyorlar.

Demem o ki basın ve medya tarihi boyunca yalan haber hep vardı. Biz yalan haberin “yalan” olduğunu yeni keşfettik ya da onun siyasiler eliyle güçlü bir araca dönmesi yeni yeni bize dokundu. İnternet ve sosyal medya ile birlikte yalan haber bir tarafıyla eğlencemiz ancak diğer tarafıyla sadece medya patronları için değil bizler için de kullanışlı bir araç.

Post-Truth’un hakikat ötesine işaret etmesi doğru çünkü doğru ile hakikat birbirini karşılamıyor. Hakikat için zaman zaman doğrunun feda edilmesi gibi bir boşluk doğuyor. Hakikat uğruna doğrunun sınırlarını genişlettikçezemin kayıyor. Gazeteciliğin olmazsa olmazı tarafsızlık, objektiflik taraftarlarını çoktan yitirdi, zaten 20. Yüzyılın haber ajanslarının “ürün” satmak için sardığı bir ambalajdan ibaretti. Doğruluğun görecelilik sınırında dolaşması artık başka bir tehlikeye işaret ediyor.

Geçen haftalarda paylaşmaya doyulamayan Oxford Üniversitesi Reuters Gazetecilik Çalışmaları Enstitüsü 2018 yılı Dijital Haber Raporu (Digital News Report) referansıylaTürkiye’nin “yalan haberde dünya lideri olduğu” haberleri oldukça aldatıcıydı.Yöntemi gereği araştırmada örnekleme son bir haftada uydurma haberle karşılaşıp karşılaşmadığı sorulmuş. Şu anda size sorsam mesela, denk gelmeyeniniz var mı? Bu açıdan bakıldığında sonuçbence çok iyimser,oran %49’un çok üstünde olmalıydı. Peki insanların yalan habere maruz kaldıklarını söylemesi Türkiye’nin yalan haberde dünya lideri olduğunu gösterir mi? Asla göstermez*ama bu manipüle edilmiş bilgi Türkiye’de medyanın durumunu anlatmak için kullanılmaya elverişli mi? Kesinlikle evet.  Bunu tartışmaya müsait bir ortam var mı? Maalesef hayır.

Bu durum öncelikle hakikate dair değerlerin sorgulanmasını gerektiriyor. Yalan haber bir olgu ancak onu yaratan yalnızca medyaya özgü olmayan türlü neden var. Medya okuryazarlığını (yalnızca okur için değil, Reuters Ensititüsü’nün araştırması örneğinde olduğu gibi gazeteciler için de) geliştirmek önemli bir adım ama daha ötesinde toplumun tüm katmanları için yalan söylemenin sorumsuzluğunu azaltmakelzem.“Muhalif” diye etiketlenen, hapis, dava, soruşturmalarla yıldırılmaya çalışılan gazetecilerin de, “Her şey bittiğinde hüngür hüngür ağlayacağım” diyen iktidar medyası çalışanlarının da**, siyasetçilerin de, okurun da katılımıyla topyekün bir çaba göstermemiz gerekiyor.

Şu seçim bir geçsin de... Gözümüz sandıklarda olsun.

*Mehmet Atakan Foça, “Türkiye’de yayınlanan her iki haberden biri yalan mı?”, P24, 18.06.2018, http://platform24.org/yazarlar/3121/turkiye-de-yayinlanan-her-iki-haberden-biri-yalan-mi

** Tuğba Tekerek, “İktidar medyasında gazeteci olmak: Her şey bittiğinde hüngür hüngür ağlayacağım”, T24, 08.06.2018, http://t24.com.tr/haber/iktidar-medyasinda-gazeteci-olmak-her-sey-bittiginde-hungur-hungur-aglayacagim,646755

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...