24 Haziran 2018 00:59

Güneşin oğluydu o

Güneşin oğluydu o

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Mitologyadaki Okyanus Kızı güzel Klimene’nin oğluydu o sevimli, yaramaz Faeton...

Ne var ki Faeton; yeniyetmelik çağında bile daha babasının kim olduğunu bilmiyordu! Bir gün, babasının kim olduğunu ille de söylemesini istedi anası Klimene’den. Anası da şişine şişine, Güneş’in oğlu olduğunu söyledi ona...

GÜNEŞ TANRISINI ARAYIP BULDU

Haliyle Faeton böyle bir şeye inanamadı. O yüzden de gerçeği kendi gözleriyle görebilmek için doğruca Güneş Tanrısı Helyos’un oturduğu ve duvarlarından ışıklar saçılan sarayına gitti... Ve kimseler engellemedi onu saraya girerken. Az çok seçebildiği ilk odaya da hemen daldı. Odada parlak tacıyla tahtında oturan güneş tanrısı Helyos; “Gel bakalım yaramaz Faeton,”  dedi gülümseyerekten: “Otur şöyle yanıma da, derdini söyle!”

Faeton söyleyeceği sözü hiç dolandırmadı: “Ben anama sordum. Benim babam senmişsin. Ben de doğru mu diye bunu sana sormaya geldim!..”

Tanrı Helyos, küçük yaramaz oğlunun altın saçlarını uzun uzun okşadı bütün sevecenliği ve hasretiyle... Sonra da anasının söylediklerini doğruladı. Ama Faeton gene de pek inanmışa benzemiyordu. “Bak güzel oğlum,” dedi bunun üzerine tanrı Helyos. “Bana inanabilmen için benden ne dilersen dile; dileğini hemen yerine getireceğim!”

Faeton, ta çocukluğundan beri gökyüzüne ve orada gördüklerine hayrandı hep. O koyu mavi göklerde uçuşup oynaşan yıldızlar uyutmazdı onu; onunla hep oynaşmak isterlerdi...

BEN DE GÜNEŞİ KOŞTURACAĞIM, DEDİ

Bazı günler de Güneş Tanrısının koşturduğu o ışıklı arabaya bakar bakar; “Bu arabayı bir günlüğüne de olsa, biraz ben koştursam!” diye iç geçirirdi. İşte şimdi düşünde görse bile inanamayacağı bir gerçekle yüz yüzeydi artık: Güneş’in öz oğluydu! “Baba, şu senin atlarla bir günlüğüne ben koşturacağım Güneş’i gökyüzünde!” dedi içindeki bitmeyen o çocukluk ateşiyle...

Güneş Tanrısı Helyos birden irkildi; hatasını anladı.”Ama oğlum,” diye başladı umarsız: “O ölümsüz Baştanrı Zeus bile kullanamaz bu arabayı! Bahçede gördüğün o delişmen atlar; öyle herkesi dinlemez!.. Ben bile bazen elimde olmadan alçaldım mı, etraf neredeyse tutuşacak gibi oluyor!”  Faeton sarayın bahçesindeki Güneş’in atlarına dikmişti gözlerini hep... Babası tanrı Helyos’u dinlemiyordu bile...

Güneş’in atları da her günkü gibi koşu sonrası okyanusta yıkanmış, karınlarını doyurmuşlardı. Sarayın bahçesinde, az sonra gökyüzünde yeniden başlayacak koşuyu bekliyorlardı. Arada bir de kişniyorlardı sabırsızlıklarını duyurmak için... Ne var ki Güneş tanrısı, oğlu ne isterse yerine getireceğine and içmişti bir kez; artık dönemezdi!.. Zaten Faeton da hınzır bir “dediğim dedikçi”ydi!... O yüzden babası daha sözlerini bitirir bitirmez, bir ok gibi fırlayıp sarayın bahçesindeki atların yanında aldı soluğu!..

Gökyüzündeki yıldızlar çoktan çekip gitmişlerdi uykularına... Yalnızca Şafak tanrıçası gül parmaklı Eos kalmıştı ortalıkta. O da yeri, göğü ve de denizleri habire kızıla, maviye, safran sarısına boyuyordu acele acele...

ATLAR ONUN ÇAYLAK BİRİ ODUĞUNU ANLADILAR

Yaramaz Faeton kamçıyı eline alıp atlara deh dediğinde, haliyle atlar sürücülerinin çaylak biri olduğunu hemen anlayıverdiler! Bu yüzden de delicesine bir hızla, altlarında uzanan ovayı ve yüksek bir dağı aştılar. Sonra da yıldızların uykuya çekildiği gökyüzünün derinliklerine doğru şahlanıp dörtnala uçmaya başladılar... Ne var ki atların delişmenliğinden ürken Faeton, bir süre sonra dizginleri bırakıverdi elinden! Artık dizginsiz kalan atlar başıboş, hızla yeryüzüne doğru alçala alçala koşuyorlardı... Güneş’in arabasının saçtığı ışık ve ateş yüzünden Kazdağları, Parnasos, tanrıların ülkesi Olimpos’taki tepeler ve nice vadiler ardı ardına tutuştu... Haliyle ırmaklar göller buharlaşıyor, kaçacak delik arıyorlardı. Büyük bir korkuya kapılan Nil Nehri de, her nasılsa başını bir yere sokup saklanabildi!... – Zaten o gün bugündür, Nil Irmağı’nın başı olan kaynağının nerede olduğu hâlâ bilinemiyordu!– Güneşin atları Orta Afrika göklerine geldiklerinde de artık iyice alçaldılar ve oralardaki insanların derilerini yakıp kararttılar!.. -O yüzden de zaten Afrkalıların derileri, hep esmer ve kara renktedir...-

Üstelik Olimpos’ta oturan tanrılar da sıcaktan boğulur gibi oldular ve Baştanrı Zeus’tan hemen yardım istediler... Baştanrı Zeus, gönderdiği bir yıldırımla Faeton’un arabasını anında tutuşturdu... Ve Güneş’in oğlu alevler içinde, İtalya’daki Po Irmağı’na düştü. Po Irmağı da arabadan püsküren alevleri söndürdü hemen.

GÜNEŞİN KIZLARI DA GELDİ

Ormanlardan, ırmak kenarlarından koşup gelen ve teyzeleri olan perikızları da, topluca yanık ezgiler, türküler eşliğinde yaramaz Faeton’u sevip okşamaya başladılar. Güneşin Kızları da geldiler daha sonra ve onun düştüğü yerin çevresinde kavak ağaçlarına dönüştüler hemen... Sırf arada bir salınıp sallanaraktan estirdikleri yellerle; bu kocaman ateş yürekli delişmen kardeşlerini serinletmek için...

Ne var ki daha sonraları dünyaya gelen Faeton’un bütün yaramaz arkadaşları da, Güneş’i ve atlarını gökyüzünde özgürce koşturma hasretiyle yanıp tutuşmaya başladılar...  

***

Mitolojiyle ilgilenen okurlarımıza aşağıdaki kitapları öneriyorum::

- Akdenizli Tanrılar (Yaşar Atan–2. baskı)

- Akdeniz Mitologyasından Efsaneler (Yaşar Atan)

- İnsan ve Tragedya (Andre Bonnard-Çev: Yaşar Atan-2. baskı)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...