Dip dalga mı dersiniz, fırtına mı; bi şeyler oluyor işte!
Fotoğraf: Envato
Askere gidenler bilir; tezkereye kalan süre hesaplanırken her gün bir “şafak” olarak imlenir ve örneğin “şafak 98, şafak 97...” şeklinde geriye sayım yapılır. Kalan zaman kısaldıkça nabızlar yükselir, heyecan artar ve hayaller daha bir keskinleşir. “Tezkereyi aldığım ilk gün...” diye başlayıp “rakı masasında zom olmaya” kadar giden envai çeşit ‘hayal’in üzerinde boy verdiği duygu ise hemen hep aynıdır: Her şey daha güzel olacak!
Hapisanelerde yatan ve tahliyeyi düşleyenler için de geçerli olan bu duygu, uygun bir nesnel-öznel zeminden yalıtıktır belki de. Hatta çoğu zaman da öyledir. Dışarda sizi bekleyen gül bahçesi değildir çünkü. “Hiç bir şey yapmadan gezip tozacağım” diyen ‘hayalci’, muhtemelen ilk nefeste ‘ekmek parası’ derdine düşecektir. Ama bu gerçek kafa takılacak bir şey değildir ‘şafak’ sayan için. “Her şey daha güzel olacak” duygusu, hâlihazırda yaşanan ve “bundan kötüsü olmaz” denilen mevcut durumdan kurtulmanın ‘umududur’ aslında. Malûm, umutsuz da yaşanmıyor sonuçta!
***
Türkiye seçime gidiyor. ‘Şafak 1’ yani! Kaç zamandır “bundan kötüsü olamaz” demenin bile kifâyetsiz kaldığı koşullara maruz bırakıldı memleket. Seçim sonunda ‘cennete’ ermeyeceğiz elbette. Ama ‘yeni bir başlangıç’ olasılığı ve olanağının gerçekliğe dönüşmesi için mutlaka bir ‘son’ gereklidir. ‘Bundan kötüsü olmaz’ denilenin sona erdirilmesi olasılığı ile ‘güzel şeylerin’ bizi beklediğine dair umut, içiçe geçti ve şimdi şafağı beklemekte... Milyonları kapsayan ve ‘bi şeyler değişebilir’ duygusuyla devinen bu toplumsal dalganın, seçim sonuçlarından bağımsız, şimdiden kazandırdıkları da küçümsenemez. Çünkü ‘bi şeyler değişti’ bile!
***
Çok söyleniyor ya, Erdoğan’ın ve AKP’nin eski performansı yok diye... Bir ölçüde doğrudur. Ama aslolan ‘performans eksikliği’ değil. Erdoğan aynı Erdoğan; argümanlar aynı, ses tonu aynı, vurgular aynı, kibir aynı... Ara sıra teklese de prompter bile aynı!
Değişen, AKP’nin metal yorgunluğu falan değil, toplumun önemli bir kesiminin bu iktidardan, bu dilden, bu simalardan bezmişliğidir. “Yorgun düşen” ve artık rıza göstermeyen halktır. Gidişattan duyulan korku ve kaygılar, herkesi değişime zorlamakta, değiştirmektedir. Kentli laikler ve ‘muhafazakâr’ kesimler, yıllardır şovenizmle, fobilerle kuşatılmış zihin dünyalarını aşmaya başladılar artık.
Şöyle denilebilir belki; halkın ‘kendiliğinden aklı’, ‘Tek adam rejimi’nin kendisine nasıl bir gelecek(sizlik) kurguladığını görerek, hissederek ‘kadim’ korkularını öteleyip ‘tek adam’ korkusuyla ikâme etti!
Bazı ulusalcı-milliyetçiler için, ‘Tek adam’ Kürtten daha korkutucu mesela. Yine, Müslüman Sünni bazı kesimler ‘düşman Alevi’ imgesinden değil de ‘korkutucu tek adam’ endişesinden hareket ederek seçimdeki safını belirliyor... ‘HDP barajı geçmelidir’ diyen ‘stratejinin’ bu ölçüde ve ‘kendiliğinden’ karşılık bulmasının zemini de bu oluyor aslında...
Bu gelişme ya da değişim, Gezi’ye, 7 Haziran’a uzanan ama onu da aşan bir durumdur. Geleceğe taşınası çok önemli, çok değerli bir iklimdir.
***
Bu yeni durumu bizzat ‘tek adamcı’ kurumsallaşma süreci tetikledi. Hep eski üç satırlık ezberlerle, eski öcü (Kürtler, Aleviler, solcular...) hikâyeleriyle idare etmeye; “ağam, paşam, sen ne mübareksin” güzellemelerine alışmış bir iktidar gerçeğinin, şimdi tartışmak isteyen, eleştiren, ‘kral çıplak’ diyen bu yeni iklime nüfuz edebilmesi mümkün olabilir mi?
‘Çantada keklik’ durumu bitince ayarlar da bozuldu işte. Köprü, yol yaptık, şu kadar terörist vurduk, Afrin’e girdik, Kandil’e gireceğiz, vb. söylemleriyle yıllardır sürdürülen ‘korkuların idaresi’nde çokça irtifa kaybedilmiş durumda. Selam vermediği, semtine uğramadığı HDP’linin barajı geçmesi gerektiğini söyleyen CHP’liler, ulusalcılar... Kandil operasyonunun seçim yatırımı olduğunu daha baştan söyleyen İYİ Parti’liler, Saadetçiler...mayalanan bir başka iklime işaret değil midir?
***
Her an ‘eyy..’ diye ayar veren, aşağılayan, küfreden, düşmanlaştıran, kışkırtan, lümpenliğin idaresine razı değil insanlar. Ki bu iktidar epeydir rıza arayışında bile değil. Devlet zoru, dayatma, tehdit, santajla sindirme, rıza üretmenin yerini alalı çok oldu: Ben devletim, yaparım, uymak zorundasın!
Ama Gezi’de de, 7 Haziran 2015’te de gördüğümüz ve sonra ‘çıplak zor’la geri ittirilen toplumsal silkiniş her fırsatta bulduğu gediklerden sızarak kendisini gösterdi. Bu satırlar yazılırken, İstanbul Maltepe’ye akan milyonlar bu silkinişi bir kez daha teyit ediyordu.
Evet, cemre düşmüş durumda... Dayatılan, yutturulan geleneksel korkuların pek de tutmadığı bu iklimin seçimleri aşan bir önemi vardır.
Kapalı toplantıda “HDP’lilere markaj” önermişti ya AKP Genel Başkanı. Kendisi de futboldan anlar; markajın ‘adam adama’ ve ‘alan’ diye iki türü vardır. Reis ‘adam adama markaj’ önermekte adamlarına. Oysa bahsettiğimiz değişen iklim, ‘adam adama markajı’ etkisiz kılan ‘alan markajı’nın kendisidir.
Artık ‘dip dalga’ mı dersiniz, ‘rüzgâr’ mı dersiniz, bir şeyler değişti ve ‘Tek adam rejimi’, alan markajına takıldı takılacak gibi!
Haydi şafağa!...
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16
- Yarattığı enkazın altında kalan Akşener’in tarih bile olamama hali! 05 Mart 2023 04:53