23 Haziran 2018 00:15

Kupadan ilk izlenimler

Kupadan ilk izlenimler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Takımların en öncelikli hedefi, topa mümkün olduğunca fazla süre sahip olmak…

♦ Bir takım ne zaman gol atar? Elbette topa sahipken… Peki ne zaman gol yer? Elbette topa sahip değilken, yani top rakipteyken. Yani, topa sahip olma süresi arttıkça, gol atma olasılığı arttığı gibi gol yeme olasılığı da azalıyor. Bu basit mantık gereği takımlar genel olarak topa uzun süre sahip olma hedefiyle birlikte, bol paslı ve düşük riskli hücum girişimlerinden ibaret bir oyun anlayışını tercih ediyorlar.

♦ Tabii İzlanda ve Avustralya gibi top tekniği zayıf buna karşılık fizik gücü yüksek oyunculardan oluşan ve pas yaparak topu uzun süre tutma şansı bulunmayan ekipler bunun dışında. Bu takımlar, oyuncularının özelliklerine uygun şekilde, topu uzun paslarla rakip ceza sahası civarına göndererek pozisyon arayan bir oyun tarzıyla mücadele ediyor.

♦ Futbolun bol paslı bir oyun haline gelmesinde, yükselen fizik gücüne bağlı olarak çok daha etkili hale gelen savunmaların payı büyük. Sürekli baskı yapan ve kolay kolay boş alan bırakmayan savunmalar karşısında gedik bulabilmek için topu dolaştırmak yani bolca hazırlık pası yapmak kaçınılmaz…

♦ Ancak Almanya gibi paslaşmaların hızını yükseltemeyen ve hücumu çeşitlendiremeyen takımlar istedikleri kadar topa sahip olup pas yapsınlar gol pozisyonu yaratmakta zorlanıyorlar.

♦ Pozisyon bulabilmek için paslaşmaların hızını yükseltmek ve savunma oyuncularının katkısıyla hücum girişimlerini çeşitlendirmek şart.  

♦ Almanya’nın skor olarak geriye düştüğü maçları çevirmesi çok zor görünüyor. Savunması ve orta sahası ağır oyunculardan oluştuğu için vites büyütemiyor ve hep aynı tempoda oynuyorlar. Ayrıca hücumda da kapalı savunmaları çözmekte anahtar rolü oynayabilecek yetenekte yaratıcı oyuncusu yok.

♦ Bu bol pasa dayalı garantili oyun anlayışı zaman zaman abartıya kaçabiliyor. Öyle ki bazen bir takım, rakip ceza sahası civarında gol ararken, gedik bulamayınca kendi kalecisine kadar dönebiliyor.

♦ Özellikle turnuvanın favorilerinden İspanya işi tam bir pas fetişizmine dönüştürüp oyunu bambaşka bir biçime sokmuş ve pası adeta, gole ulaştıran araç olmaktan çıkarıp amaç haline getirmiş durumda.

♦ Portekiz karşısında pas fetişizminin bedelini 1 puana razı olarak ödediler. İki kez yenik duruma düşmelerine karşın 3-2 öne geçtiler ancak galibiyeti korumanın en iyi yolunun farkı artırmak olduğunu unuttular ve pas yapıp topu dolaştırarak maçın sonunu getirebileceklerini zannettiler. Oysa rakip takımda Ronaldo gibi her an her şeyi yapabilecek kapasitede bir oyuncu vardı. Nitekim Ronaldo, serbest vuruştan kaydettiği golle skoru eşitledi.

♦ İspanya, gruptaki ikinci maçında İran karşısında da topa yaklaşık yüzde 70 oranında sahip olmasına karşın pozisyon bulmakta zorlandı. İran her ne kadar katı bir savunma anlayışıyla mücadele etse de bu kadar yüksek oranda top hakimiyetine sahip bir takımın daha fazla pozisyon yaratması beklenirdi. Kapalı savunmaya yüklenirken uygun pozisyon buldukları halde ceza sahası civarından şut atmayı düşünmeyip fantezi niteliğindeki paslaşmalarla kaleye iyice yaklaşmayı denediler ama her seferinde duvara tosladılar. Dünyanın en kaliteli oyuncularının bulunduğu bir takımın bu kadar az şut atmasını anlamak mümkün değil.  

♦ İspanya’nın Portekiz maçından hiç ders almadığı da anlaşılıyordu. İran, maçın son bölümlerinde yakaladığı pozisyonları değerlendirebilse İspanya gruptaki şansını zora sokan bir skorla sahadan ayrılabilirdi.

♦ Neymar üstün yetenekleriyle Brezilya’nın en büyük kozu ancak bencilliğe ve şova dayalı ilkel futbol anlayışıyla aynı zamanda takımı için tam bir ayak bağı… Tek başına skoru değiştirebilecek işler de yapabilir, çok sayıda top kaybıyla takımının çökmesine de sebep olabilir. Bir oyuncunun, hem en büyük umut hem de baş belası olması yaman bir çelişki!..

♦ Tam burada şunu eklemek gerekir ki, yıldız kabul edilen oyuncuların takım disiplininden kopuk şekilde kafalarına göre oynaması teknik direktör çapsızlığının göstergesi.

♦ Diğer dikkat çeken bir nokta kontratakların ve duran topların önemli gol kozları haline gelmiş olması.

♦ Savunmaları eksik ya da dengesiz yakalamanın tek yolu kontratak. Sağlam savunma yapabilen, topu kaptığında ise hızla karşı atağa geçebilen takımlar sürprizlere imza atabilir.

♦ Aktif hücum girişimleriyle aşılamayan etkili savunmalara karşı duran topların önemi de büyük. Mesela İsviçre, Brezilya karşısında neredeyse hiç gol pozisyonu bile bulmadığı ve gol atabilecekmiş gibi bir izlenim dahi vermediği maçta kornerden bulduğu gol ile 1 puanı kurtardı…

♦ Şimdiye kadar oynanan maçlarda en göz dolduran takım Hırvatistan oldu. Oyunun hem savunma, hem de hücum kısmında son derece disiplinli ve dinamik bir performans  sergilediler. Fizik güçleri, taktiksel anlayışları, saha içi dayanışmaları çok üst düzeyde. Takımda saçma girişimlerle top ezen ya da kaybeden “lüks” oyuncu yok. Modric ve Rakitic gibi yıldızlar bile skora bakmaksızın maçın son dakikasına kadar var güçleriyle pres yapmayı sürdürüyorlar. Fark yaratmaları boşuna değil.

♦ Rusya ve Fransa da ilk iki maçını kazandı ancak Hırvatistan kadar etkili oynadıkları söylenemez...

♦ İlk iki maçında 1 puan alarak gruptan çıkma şansını neredeyse yitiren Arjantin büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Bütün umudunu Messi’ye bağlamış, Messi durdurulunca eli kolu bağlanan toplama bir takım görüntüsü çizen Arjantin’in bu seferki kupa macerası kısa süreceğe benziyor…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...