22 Haziran 2018 00:25

Önüne bir sandık koyacaklar!

Önüne bir sandık koyacaklar!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Seçimlere iki gün kaldı. Gerekçeleri farklı, hatta birbirine taban tabana zıt olsa da, bu seçimlerin cumhuriyet tarihinin en önemli seçimleri olduğu konusunda genelde bir görüş birliği bulunuyor. Erdoğan iktidarı ve onun destekçileri, seçimlerin kazanılmasını tek adam, tek parti diktatörlüğüne geçiş için stratejik bir adım olarak görürken, muhalefet ise bu gidişin önlenmesi açısından seçimleri kazanmanın kilit bir öneme sahip olduğunu kabul ediyor.

Nasıl oldu da seçimler bu kadar öneme sahip olabildi? Olağan dönemlerde seçimler hangi düzen partisinin bir dönem yönetme yetkisini eline alacağını belirleyen bir işleve sahipti. İş birlikçi büyük sermayenin sınıfsal iktidarı sürüyor, benzer programlara sahip düzen partileri küçük politik değişikliklerle görünürde devletin “yürütme komitesi” olarak ipleri eline alıyordu. Gerçi bu iplerin nereye bağlandığı konusunda politika ile yakından ilgilenenlerin hiçbir kuşkusu yoktu ama, genel olarak halk nezdinde mevcut hükümetin “yönettiği” kabul görüyordu.

Bu seçimlerde de işin iş birlikçi büyük sermaye bölümünde bir değişiklik bulunmuyor. Ama devlet olanakları ile kasalarını dolduran kesimler arasında bazı farklılıkların olacağı kesin. Ama zaten burjuvazi tarihe adımı attığından beri bu farklılıklar hep olageldi. Sermayenin -paranın- kokusu ve rengi yoktu, din dahil, ideolojik konumlar görünüşte bazı farklılıklar ortaya çıkarsa da, büyük sermayenin egemenliği tam ve kesindi. Bugün de bu durumda değişen bir şey bulunmuyor. Hatta seçimleri kim kazanırsa kazansın, birbirine benzeyen ekonomik programları şimdiden hazır! Avrupa’da da böyle olmamış mıydı? Koca koca “demokrasilere” atanan başbakanları, Kemal Derviş yetkileri ile donatılmış genel valileri görmedik mi?

Gelelim işin politik yanına. İşin politik yanında çok önemli farklılıklar ve bunlar ülkenin ve halkın kaderini ve yaşamını doğrudan etkileyecek niteliklere sahip. Yani işçilerin grev yapıp yapamayacakları, devlet memurlarının ertesi gün işe gidip gidemeyecekleri, öğretim üyesinin üniversiteden atılıp atılmayacağı, gazeteci ve politikacının zindana tıkılıp tıkılmayacağı, hakimlerin ne yönde karar vereceği, ülkenin doğal zenginliklerinin ve doğasının nasıl yağmalanacağı, çiftçinin bir anda iflas edip etmeyeceği, hatta futbolda kimin şampiyon olacağı vb. tek kişinin iki dudağı arasından çıkacak bir çift lafa bakacak. Kısacası ülke tanrı gücünde kararnamelerle yönetilecek.

Peki baskın seçim kararı alanların zaferleri garanti mi? Bugün ortaya çıkan bazı belirtiler bu seçimlerde farklı bir sonucun ortaya çıkabileceğinin işaretlerini veriyor. Bu işaretler sadece yayımlanan anket sonuçlarından gelmiyor. Çarşıdan, pazardan, iş yerinden, fabrikalardan geliyor. Evrensel çalışanlarının bu alanlardan yaptıkları haber ve röportajlar bu durumu yansıtıyor. Böyle olduğu içindir ki bir “dip dalgadan” söz ediliyor. Bu şaşırtıcı değildir. Bazen toplum içten içe kaynar, bunun görünüşte, yüzeyde varlığı pek hissedilmez. Yani açık kitlesel bir mücadele, yaygın grevler ve iş bırakmalar olmayabilir. Kitlenin nabzı derinden ve öfkeyle atabilir. İşte böylesi bir zamanda önüne bir sandık konulduğunda bu kitle gerekeni yapar. Muktedirlere haddini bildirir. Fırtına geliyor!

Bütün bunlar güçlü bir biçimde olasılık dahiline girdiğinde, “Peki seçimi kaybederse gider mi?” soruları ortaya atılıyor. Bu iktidar politik arenada haklılığını ve meşruiyetini hep halkın seçimlerde kendilerini seçtiğine dayandırdı. Politik yığınağını buraya yaptı. 7 Haziran seçimlerinde kaybettiler ve anayasal boşlukları ve ana muhalefet partisinin gafletini -istikşafi görüşmeler hatırlansın- kullanarak ülke yeni seçimlere götürüldü. Yani “O halde seçimsiz yönetiriz” denemedi ve denilemezdi, üstelik politik koşullar bugüne göre daha uygundu! Muhalefetin seçimleri kazanması durumunda -tüm hile ve baskıya karşın- iktidarın gitmeme konusunda yapabileceği bir şey bulunmamaktadır.

Böyle bir yöne girilmesi durumunda fırtınanın kasırgaya dönüşeceğini beklemek gerçekçilikten ayrılmak olmayacaktır. Gezi’nin düşmanları bu kasırga karşısında Gezi’yi mumla arar hale geleceklerdir. İşte bu politik koşullarda demokrasi ve özgürlük mücadelesinin kazanımlarla ilerlemesi için HDP ve Demirtaş’ın desteklenmesinin önemi açık seçik ortada değil mi? Bugün güç sandıkta gösterilir, yarın başka alanlarda. O halde bugünün gereği hakkıyla yapılmak durumundadır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...