21 Haziran 2018 00:27

Suruç provokasyonu provokatörleri vurabilir

Suruç provokasyonu provokatörleri vurabilir

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Elbette bir ülkede pek çok siyasi ya da adli kavgalar çıkabilir. Ya da seçim dönemlerinde bu kavgalar daha da çoğalabilir. Siyasi iktidarı elinde bulunduranlar bu kavgalarda çeşitli tavırlar sergileyebilir. Ama, bazı olaylar vardır ki, bu olayda siyasi iktidarın aldığı (ya da muhalefetin) tavrı kritiktir. Dolayısıyla da bu tavır o iktidar ya da muhalefetin karakterini ifade eder.

Nitekim 24 Haziran’da yapılacak seçimle ilgili süreçte de gün geçmiyor ki, stantlara ve partilerinin ofislerine, özellikle de HDP’nin ofislerine yönelik saldırılar olmasın!

Bu saldırılar karşısında muhalefet partileri ve iktidarın çeşitli tavırlarını görüyoruz. Ve genel olarak da saldırganlara en azından resmen sahip çıkılmıyor ya da olayların kendiliğinden, bir planlayıcısı olmadan ortaya çıktığı iddiaları ya da tersine görüşler öne sürülüyor...

PROVOKASYON AKP LEHİNE KULLANILMAK İSTENMİŞTİR

Ancak bütün bu gelişmeler içinde, dört kişinin hayatını kaybedip sekiz kişinin de yaralandığı Suruç olayı, az çok gelişmeleri izleyen herkesin “provokasyon” dediği bu gelişme, Erdoğan ve hükümetinin “insan hakları”, “hukuk”, “adalet”, “yargı bağımsızlığı” gibi değerlerden ne anladığını bir kez daha apaçık gösterdi.

Urfa’nın Suruç ilçesinde AKP Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın seçim çalışmaları sırasında çıkan kavgada, milletvekilinin kardeşi Mehmet Yıldız ve ilçe esnafından Esvet Şenyaşar ile oğulları Celal ve Adil Şenyaşar hayatlarını kaybetti.

Bu kanlı kavganın daha ne olduğu anlaşılmadan; Cumhurbaşkanı Erdoğan kameraların karşısına çıkıp; “Bu olay, PKK ve HDP’nin, Kürtlerin kanından beslenerek büyüme stratejilerini hâlâ terk edemediklerinin en bariz örneğidir” derken, arka arkaya Başbakan ve İçişleri Bakanı da Erdoğan’la aynı suçlamaları yaptı.

Oysa, görgü tanıklarının söyledikleri, TTB’nin hastanede olup bitenlere dair yaptığı açıklamalar ve olayın gelişim seyri göstermiştir ki, eğer bir “planlama” varsa, bunu AKP milletvekili adayı ve onun yandaşları yapmıştır! Ki, bütün göstergeler böyle olduğunu göstermektedir. 

Ancak büyük medya gücüne güvenen AKP propagandası, olayı tamamen HDP’nin üstüne yıkarak, “mağduriyet” üstünden bölgedeki pozisyonunu güçlendirmek, askeri ve polisiye operasyonlarla bölge halkını sindirmek, batıda da milliyetçilik kışkırtması ve HDP düşmanlığını güçlendirerek, provokasyonun yarattığı infiali kendi lehine kullanmayı amaçlamış görünmektedir.

LİNÇ EŞLİĞİNDE CİNAYET!

Nitekim dün, Suruç provokasyonunun başlangıcını gösteren, (Dükkanın içindeki kameranın görüntüsü olduğu anlaşılan) ajanslara düşen 2 dakikalık bir görüntü yayımlandı.

Görüntüler sessiz, ama açıkça görülüyor ki, esnaf ziyareti yapan heyetten birkaç kişi dükkanda, müşterileriyle ilgilenmeye devam eden dükkan sahibi ile tartışıyorlar. Tartışma bitip bu kişiler dışarı çıkarken, kapıdan giren iki kişiden birisine tokat atıp yere yıkıyor. Bunun üzerine yere yıkılan kişi ve yanındaki kişi tezgah altından aldıkları iki sopayla tokat atan kişileri dükkanın dışına atıyorlar.

Sonrası herhalde silahların kullanıldığı gelişmeler. Ama yayımlanan videoda bu gelişmeler yok. Ama herhalde savcılar, eğer gerçekten kanıt ve olayın gerçek faillerini arıyorlarsa, ellerinde dükkanın önünde olup bitenlerin görüntülerinin olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Öte yandan Mezopotamya Haber Ajansının ulaştığı adli tıp raporu da Şenyaşar ailesinden öldürülen üç kişiden baba Şenyaşar’ın çok sayıda bıçak darbesi, kesici ve sert aletlerle öldürüldüğünü, iki oğul Şenyaşar’ın ise çok sayıda silahtan çıkan onlarca mermiyle çok yakından ateş edilerek öldürüldüğünü gösteriyor. Yani Şenyaşarların öldürülmesinde cinayetler bir linç eşliğinde gerçekleştirilmiş.

Peki, AKP Milletvekili Yıldız’ın kardeşi nasıl öldürülmüş, onu öldüren kurşun ya da kurşunlar kimin silahından çıkmış, bu da önemli!

Çünkü adli tıp raporları, provokasyonun, yapanları vurabileceğini gösteriyor. Elbette ki, bunların sumen altı edilmesinin önlenmesi, kamuoyunun davayı yakından takip etmesi burada belirleyici olacaktır.

SORUŞTURMA KAMUOYUNA AÇIK YAPILMALIDIR!

Elbette adli tıp raporunun da ortaya koyacağı kanıtlar çok önemli. Ancak bu kanıtları dava dosyasında diğer kanıtlarla birleştirerek olayın aydınlatılması için savcıların çalışması da çok önemli. Ancak başka olaylardaki gelişmelere de bakınca; kanıtların kamuoyuna açık olması, insan hakları örgütleri, barolar, tabip odaları, sendikalar gibi örgütlerin bu davanın başından itibaren takipçisi olması, gerçeklerin üstünün örtülmemesi için kendilerine düşen rolü yerine getirmesi her şeyden önemlidir.

Nitekim olup biteni HDP’yi suçlamak için kullanmak isteyenler, bu örgütlerin Suruç’a girişlerini bile yasaklamışlardır.

Hele son günlerde İçişleri Bakanı Soylu’nun Diyarbakır Barosu ve Ticaret Odasını PKK’nin “arka bahçesi”, hatta “uzantısı” olarak ilan ettiği koşullar da dikkate alındığında tüm ülkede baroların, tabip odalarının, sendikaların, insan hakları örgütlerinin bu tür provokasyonlara karşı uyanık olmasının önemi daha da artmaktadır.

Belki bu provokasyonu planlayan güçler istedikleri sonucu elde edemediler, ama Suruç’ta gerçeklerin açığa çıkarılması, benzer provokasyon girişimleri için de caydırıcı olacaktır.

YARGI BAĞIMSIZLIĞINA DAİR VAATLER BOŞ LAFTAN İBARET

Suruç provokasyonunun hemen sonrasında kendilerini hem savcı, hem de yargıç yerine geçiren Cumhurbaşkanı, Başbakan, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı ve öteki yüksek makam sahibi zevat; suçluyu da mağduru da daha olayın üstünden birkaç saat geçmeden ilan etmiştir. Dolayısıyla olayı soruşturacak savcılar belirlenmeden, savcıların önüne soruşturmadan hangi sonuçları çıkarıp nasıl bir dava açacakları ortaya konmuştur. Bu da Erdoğan’ın “manifestosu” ve “AKP’nin Seçim Bildirgesi”ne yansıyan, “Adil yargılama”, “Bağımsız yargı”, “Özgürlüklerin ve demokrasinin sınırlarını genişletme” vaatlerinin, tamamen laftan ibaret, halkı aldatma amaçlı olduğunu gösteriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa