21 Haziran 2018 00:12

Seçimler ve 'akli-bilimsel' sorumluluk

Seçimler ve 'akli-bilimsel' sorumluluk

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Toplumsal akıl var mıdır? Eğer toplum tek tek bireylerin matamatiksel toplamından oluşan sınıfsız-zümresiz bir yığın olarak düşünülürse bu soru, o da bir oranda olumlu yönde yanıtlanablir. Son zamanlarda yeniden popüler hale getirilen “Milletim”-”Millet feraseti”-“Millet aklı” söyleminin bir büyük yalandan ibaret olmasının nedeni toplumun böylesi bir yığından ibaret olmamasıdır.

Bu söylem onu yığınsal duygu sömürüsü için kullananlar tarafından da zaten sürekli olarak yalanlanır. Onların “milli ve yerli” ile örneğin kendi anlayışlarınca tarif ettikleri “millet”in dahi yarısından fazlasını “hain ve şer cephesi”ne yazdıklarını neredeyse hergün duyar-dinleriz. Ülkede bir tek “millet”in değil birden fazlasının yaşadığı gerçeği bir yana, “çok milliyetçi” ve “en çok müslüman” olma ididasındaki Erdoğan-Bahçeli-Perinçek... cephesinin “kendi milletleri”ni dahi “vatanseverler ve hainler” olarak böldüklerini ancak düşünme yetisini yitirenler anlamamışlardır.

Bu tür bir bölünme elbette kapitalizmin temel gerçekliği olan sınıflı toplum bölünmesine; başka biçimde söylersek toplumun sınıflara bölünmesine denk düşmemektedir. Ama yine de “millet” ya da onların anlayışlarıyla bile “Türk milleti” bölünmüştür. “Ya Türksünüzdür ya da değilsinizdir!” diye naralayan devletin Bahçeli’si bile bu kadarını anlayabilir. “HDP’ye oy veren PKK’dan yargılanacak!” diye tehdit savuran iktidar aklını yönlendiren korku bu bölünmüşlüğün ürünüdür. Seçmeni “hain” ve “vatansever” olarak ayırıp birbirine düşmanlaştırarak saltanat sarayındaki tahtını korumaya çalışan büyük servet sahibi de hem bölücüdür hem de bölünmüşlüğün en zenginler tarafında yer almaktadır. HDP’yi tümüyle düşman gören, CHP’yi “pislik” olarak tanımlayıp “milli güvenlik sorunu haline gelmek”le suçlayan ve bu partilerin seçim çalışmalarını şiddet, baskı ve yasaklarla mengeneye alan bir anlayışın “milletçi” ve “birleştirici olma iddiası koftur.

Ancak sorun bununla sınırlı değildir: Bu anlayışı asıl tehlikeli ve yıkıcı kılan, tekelci gericiliğin en gaddar, en vahşi temsilinin düşünsel-siyasal ifadesiyle bağlı oluşudur. Nüfusun yarısından fazlasını “ihanetçi” olarak damgalayıp meydanlarda bar bar bağırarak onları yenmenin büyük yararlarından sözedenler, işçileri OHAL yasaklarıyla, kamu emekçilerini KHK’lerle, siyasal muhalifleri polis ve jandarma gücüyle yıldırıp teslim almaya çalışanlar “vatan ve millet” için değil kendi çıkarlarını topluma hakim kılmak, kaynağı emekgücü sömürüsü olan trilyonlarını, arazilerini, köşk ve saraylarını daha da büyütmek için çabalıyorlar. Gizli-açık sınıf çıkarları mücadelesidir bu.

Aklın evreni, ürünü olduğu maddi gerçeklik ve koşulların birey beynindeki oluşumu ve izlerinin kapsamıyla bağlı olmakla birlikte, dış baskı ve koşullar, toplumsal geçmişten kalan önyargı, hurafe, dogmalar, maddi yaşam pratiği, ve bütün bunlarla ilişki içinde bilgi birikimi bu evrenin darlığı-genişliğini belirleyici rol oynar. “Toplumsal akıl” bir aldatmacadan ibarettir ve gerçekte tarif edilen burjuva aklıdır. Sınıf aklıyla birlikte birey aklı, sonuçta onun çıkarlarınca yönlendirilir. İnsanlar yaşamlarından sonuç çıkararak, düşünerek hareket ederler. Yeni bir seçim dönemindeyiz ve aklın, onu köleleştirici bağlarından sıyrılmasına yardımcı olacak her iş ezilenlerin yararına olacaktır. Biat kültürünün güçlü geleneğine, toplumu milliyetçi ve dini önyargı ve söylemlerin mengenesine sıkıştırmaya yönelik yoğun gerici propaganda ve baskıya rağmen, önlenmesi mümkünsüz toplumsal değişim, insanların daha akılcı daha sorgulayıcı olmasını sağlıyor. İşçiler, emekçiler, gençler ve kadınlar on yılların baskıcı burjuva boyunduruğunu daha vahşi biçimlerle sürdürmeye çalışanların ördükleri barikatlarla hemen her gün kurdukları tuzakları, eskisi denli gözü kapalı ve sorgusuzca geçiştirmiyorlar.

Türkiye, toplumsal bakımdan hareketliliğin en yüksek olduğu bir döneminden geçiyor. Çelişkiler çok daha belirgin; çıkar kavgası daha şiddetlidir. Neden ve nasıl soruları daha çok kişi tarafından daha fazla soruluyor. Tüm yönetsel yetkileri tekeline almaya çalışan Saray iktidarının 24 Haziran oylamasını-hile hurda ve baskı dahil elindeki bütün araçları seferber ederek kazanması durumunda, faşizmin, örnekleri daha önce dünyanın çeşitli ülkelerinde görülmüş canice idaresinin söz konusu olacağını bilenler açısından, buna karşı mücadelenin gereklerini yerine getirmede tereddüt yoktur. Ama gerek ekonomik “avanta”ya aldananlar gerek yol-tünel inşaatlarına bakarak bunların sadece Erdoğan’ın tek söz sahibi olduğu durumda yapılmaya devam edebileceğine aldatılanlar ve gerekse dini ve milliyetçi tuzaklara çekilenler henüz ciddi bir yekün tutuyorlar. Sermaye iktidarları hemen her zaman bu “yekûn”u artırmaya çalışmışlardır ve şimdi yapılmaya çalışılan da budur.

Saray saltanatını “büyük devlet olma”nın göstergesi sayan, muhaliflerine karşı “cihadcı” söylemi eksik etmeyen ve ülkeyi “tıpkı bir şirket gibi yönetmek” istediğini söyleyen AKP’nin “Reis”i ve ona reisliği kaptıran Bahçeli cephesi kazanırsa, ülke daha koyu karanlık bir baskı ve yasaklar zinciriyle bağlanacak. Bunu önlemek bütün işçi ve emekçilerin yararınadır. Sadece siyasal haklar, kültürel serbestiyet ve sınıf mücadelesinde daha fazla olanak ve araca sahip olmak açısından değil ekonomik-sosyal haklar açısından da Erdoğan’ın tekelinde birleştirilmiş idare biçimi büyük tehdit oluşturacaktır. Bu tehdidin “bir seçimle önlenip önlenemeyeceği” ya da “seçimlerde oy kullanmakla halk egemenliğ arasındaki ilişki” üzerine tartışmalar ancak somut koşullarla bağı kurulursa bir anlam ifade ederler. Aksi, bilimsel düşüncenin eylem klavuzu olmaktan çıkarılan dogmaya çevrilmesi olur. Büyük tehdidi önlemek için HDP ve Demirtaş’ın desteklenmesiyle işçi sınıfı ve kent-kır yoksullarının sömürü ve baskıdan kurtuluşu için mücadelenin yükseltilmesi görevi birbiriyle aykırılık göstermez. Çelişki gibi görünen şey, koşullarla bağlı öncelik ve aciliyet gösteren sorumluluklara bağlıdır ve onlardan kaynaklanıyor. “Sol ezber” tereddüte yol açmamalıdır: Acil olan asıl olana hizmet ediyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...