19 Haziran 2018 00:04

İşte Reis İstanbul

İşte Reis İstanbul

Fotoğraf: Envato

Paylaş

RTE İstanbul Yenikapı’da denizden kazanılan arazide düzenlenen mitingde seçime bir hafta kala, hayli duygusal bir konuşma yaptı. Bu bana T.C.nin 2. Cumhurbaşkanı, “Ebedi Şef”ten sonra “Milli Şeflik” makamına yükselen İsmet İnönü’nün tek parti rejimini sonlandıran 14 Mayıs 1950 seçimlerinden 5 gün önce yaptığı muhteşem mitingi hatırlattı.

Milli Şef, Millete “demokrasi” lütfunda bulunmuş, sosyalist partiler dışında (O zaman demek yüzde 10 barajı diye bir şey akıllarına gelmemiş)  partiler kurulmasına izin vermişti. Millet de elbette bu lütfa teşekkür edip, yine de onu seçecekti.

Seçim zaferinden sonra, bu sefer “demokrasi” kahramanı olarak, Gezi Parkı’ndan Taksim alanına inen merdivenlerin tepesine at sırtında bir heykeli dikilecekti. Kaidesi  seçim sonuçları bile beklenmeden konulmuştu. Seçim zaferinden sonra dikilmesi planlanmıştı. Zavallı heykel 10 küsur yıl bir depoda mahsur kaldı.

Öte yandan, kente bir mühür daha vurmak üzere, bir opera binasının inşası da başlamıştı. DP bu inşaatı durdurdu. Ancak 1969’da açılabildi. Bir iki yıl sonra “derin” bir yangına kurban gitti.

Dolmabahçe Sarayı’nın tiyatrosu kurban edilerek, Maçka’ya doğru yükselen vadinin tam dibine İnönü Stadyumu yapılmıştı.

Evlerinden birinin bulunduğu Maçka semti son derece Avrupai bir tarzda düzenlenmiş, evin önünden asma bir yol yapılmış, aşağıdaki park alanı enfes bir biçimde düzenlenmişti.

İktidara doyumsuzluk, gitmeyi bilmemek RTE ile başlamış yeni bir semptom değil. 2023’de RTE’nin İslam cumhuriyetine dönüştürmeyi hayal ettiği, cumhuriyetin en başından beri tanık olduğumuz bir tutku.

Cumhuriyetin ilanı bile 1923’de adeta bir darbe gibi, tepeden inme gerçekleşti. Tek Adam’lık o zaman başladı.

Elbette, Ermenistan’dan sonra Yunanistan karşısında bir zafer kazanılmıştı (İngiltere, Fransa, İtalya karşısında ancak diplomatik bir başarıdan söz edilebilir). Ama cumhuriyetten önceki meclisin daha demokratik olduğunu, içinde Halk İştirakiyun (Komünist) Partisinin bile bulunduğunu, Mim Kemal’in istemine karşın onun adayını değil, HİP’den Dr. Nazım Beyi içişleri bakanı seçtiğini hatırlatalım. Hemen ardından istifa ettirilse bile. Ebedi Şef, Büyük Taarruzdan sonra milletin ona teşekkürle yükümlü olduğuna inanıyordu. Ama millet onun fırkasına değil, başkasına eğilim gösterince, 1925 Kürt başkaldırısı bahane edilerek, hemen OHAL’e hemen tek parti rejimine dönüldü.

Oysa 2. Dünya Savaşı zaferinden sonra, İngiliz halkı, Muzaffer  Churchill’e “thank you” deyip, İşçi Partisi Lideri Attle’yi başa geçirmişti. Bu bizde mümkün olmadı. Zaferin rantını kim yiyecek kavgası başladı.

Milli Şef, 1930’da da hadi bir deneyelim deyip, bir adamına kendisine sadık “muhalif” parti kurdurup (Resmi komünist parti kurduran zihniyet neden resmi liberal parti kurdurmasın) bir denemede bulununca, hain “millet” yine ona ihanet etmesin mi? Hadi alelacele yine parti kapat işin yoksa!

Seçimden bir yıl önce Milli Şef, bütün muhalif partilerin polis takibine alınması talimatı verince, İstanbul Valisi ve aralarında babamın da bulunduğu İstanbul kaymakamları “hayır” deyince, hepsi sürgün edilmişti.

Halkımızca “Deli doktoru” diye anılan, Ord. Prof. Dr. (Aman titrlerini eksik yazmayalım) Fahrettin Kerim Gökay İstanbul valisi yapılmıştı. “Mini mini Valimiz”. Duvarlarda ise, bir el işareti vardı: “Artık Yeter!”

Muhteşem kalabalıktan hoşnut olan Prof. FKG, Milli Şef’e döndü ve gururla “İşte İstanbul Paşam!” dedi. Ve seçimden sonra taraf değiştirip Vali kaldı, 6-7 Eylül pogromu da onun döneminde yaşandı.

Şimdi de bana RTE’nin kalabalık İstanbul mitingi umut veriyor, “gidici” diye. Artık, halkımız da 1945’de “hayinlik” yapan İngiliz halkı düzeyine gelsin artık! Artık YETER! Desin.

Zavallı millet nereden bilsin, aynı kafanın B takımını seçtiğini! 10 yıl sonra Dersim kasabı Bayar’dı bu kez, illa ki ‘Koltuğu terk etmem’ deyip, 1960 darbesine yol açan.

1949 yılında eğer İsmet gitmezse darbe ile götürmek üzere oluşan ilk cunta ekibi, 11 yıl sonra “gitmem” diye direnen, Vatan Cepheleri kuran Bayar’a karşı darbe yaptı.

Cumhuriyetin kurucusu Ebedi Şef bile 1923-38 arası 15 yıl iktidarda kaldı. Milli Şef 1938-50 arası 12 yıl. Erken seçim yapılsa, Bayar 10 yıl kalmış olacaktı. Bir tek kıçı koltuğa yapışan Demirel inişli çıkışlı 6+2+0.5+9, yani 17 buçuk yıl iktidarda kaldı. Vatan Cephesinden sonra, Milliyetçi Cepheler ile toplumu kutupsallaştırma siyasetini, RTE’den önce uygulayan Süleyman Demirel oldu. Bunun bedeli ise, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri ve 28 Şubat darbesi oldu.

Ve erki ele alışının 16. yılında, bakalım daha nelere tanık olacağız? Ne demişler: Ders alınmayan tarih tekrarlanır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...