16 Haziran 2018 01:00

Suruç provokasyonunun üstü örtülmesin, gerçekler açıklansın!

Suruç provokasyonunun üstü örtülmesin, gerçekler açıklansın!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Suruç’tan, AKP’li vekilin esnaf ziyaretinde silahlı çatışma çıktığı ve 4 kişinin ölüp 8 kişinin yaralandığı haberi gelince; herkesin aklına, “Yine seçim, yine Suruç, yine provokasyon” düşüncesi gelmiş olmalı.

Çünkü 7 Haziran seçimi öncesi ve sonrasında, “çözüm süreci”nin fiilen bitirilmesinin ve içeride-dışarıda devam edegelen savaş politikalarının “milli” bir politika haline getirilmesinin vesilelerinden birisi de Suruç Katliamı’ydı. Nitekim;

- 7 Haziran 2015 seçimi öncesinde HDP’nin Mersin ve Adana il örgütlerine IŞİD patentli bombalı paketler gönderilmiş, 5 Haziran 2015’te de HDP’nin Diyarbakır mitingine bombalı saldırı düzenlenmişti.

- IŞİD’in 20 Temmuz 2015’teki yaptığı “Suruç Katliamı”na da, sadece 2 gün sonra, Ceylanpınar’da 2 polisin öldürülmesi olayı eklenmişti.

Yani Suruç Katliamı ve sonrasındaki gelişmeler, 2.5 yıl boyunca süren “çatışmasızlık sürecinin” sona ermesine ve bugüne gelen “içeride/ dışarıda savaş” politikasına meyledilmesine vesile yapılmıştı.

24 Haziran seçimlerine bir hafta kala Suruç’taki vahim olayın duyulmasının hemen arkasından -ne olup bittiğine dair daha hiçbir şey ortaya çıkmamışken- Cumhurbaşkanı Sözcüsünün, Başbakanın, İçişleri Bakanının sıraya girerek, “Seçim çalışması yapan AKP’lilere PKK silahla sadırdı”, “Bu planlı bir saldırıdır”,... açıklamaları yapmaları, ülkedeki siyasi gelişmeleri az çok izleyen herkes tarafından şüpheyle karşılandı.

Kısa bir süre sonra görüldü ki, olup bitenler hiç de en yüksek zevatın açıklamaları gibi değildi. Nitekim görgü tanığı vatandaşların anlattıkları, Suruç Devlet Hastanesinde olup bitenlere dair TTB’den yapılan açıklamalar ve HDP heyetinin Suruç’ta yaptığı incelemeler Suruç’ta bir büyük bir provokasyon yapıldığını gösterdi.

Saldırıda ölen 4 kişiden üçü “saldırgan” denilen taraftan, birisi ise AKP’li vekilin kardeşiydi. Dahası öldürülenlerden 2’sinin, hastane personelinin gözleri önünde, AKP’li vekilin yakınları tarafından öldürüldüğü belirtildi. 

Seçime bir hafta kala yapılan bu provokasyon, elbette ki, bu köşenin çerçevesinde de ifade edildiği gibi, sadece daha gergin bir siyasi ortamda seçime gitmek isteyenlerin işine gelmektedir. Ve elbette bu tip provokasyonlar, savaş ve operasyonları seçim malzemesine dönüştürmek isteyenlerin bir politik argümanı  olarak görüldüğü ölçüde yerli yerine oturmaktadır. Olayın üstüne örtülmek istenen sis perdesi dağıldığı ölçüde bu gerçeklik daha iyi görülecektir.

Dolayısıyla son Suruç provokasyonunun gerçek faillerinin kimler olduğunun açığa çıkarılması, olayın oluşuna ilişkin kamera görüntüleri ve tanık ifadelerinin kamuoyuna açıklanması, bu provokasyonu bahane ederek yapılacak saldırılara karşı durulması için de son derece önemlidir.

Bu yüzden de Urfa Cumhuriyet Savcılığı hâlâ bağımsız bir soruşturma yürütebiliyorsa eğer, gerçekleri bir an önce kamuoyuna açıklamalıdır. Çünkü bu adım hem seçimin daha güvenli bir ortamda yapılmasının, hem de yeni provokasyonları önlemenin de gerçekçi yoludur.


YASA, HAK, HUKUK, ADALET YOK: TEK HEDEF HDP'Yİ BARAJIN ALTINA İTMEK

Bir zamanlar kendisini dinlemeye gelenlerin meydanlara sığmadığı, onun ağzından çıkanın sonraki günlerde siyasi gündemin başlıca konusu olduğu Erdoğan’ın, 24 Haziran seçim kampanyasında ne meydanları doldurabildiği ne de siyasi gündemi belirleyen vaatler öne sürebildiği gözleniyor. Tersine, Erdoğan’ın seçim kampanyasını izleyenlerin ortak kanısı, Erdoğan’ın seçim mitinglerinde coşku ve heyecandan ziyade hevessizlik ve endişenin öne çıktığı şeklinde.

Bunu Erdoğan da görüyor olmalı ki, 24 Haziran seçimini kazanmak için halka yeni vaatler sunmak yerine; seçim taktiğini, rüşvet babından hamlelerle bazı toplumsal kesimlerin kendilerine oy vermesini sağlamak, daha da önemlisi; “HDP’nin sandığa gömülmesi”ni başarmak üstüne kurmuş bulunuyor.

AKP, HALKA SÖYLEYECEK ŞEYİ KALMAMIŞ BİR PARTİDİR

24 Haziran seçiminde AKP ve genel başkanının; “af” ve “bedelli askerlik” konusunda; “Gündemimizde af diye bir konu yok” ya da “Bedelli askerlik gündemimizde olmaz şehitlerimize gazilerimize saygısızlık olur” dedikten sonra, “af” ve “bedelli askerliğin”, “Seçimlerden sonra ele alınacağı” açıklama çizgisine geldiğini daha önce dile getirmiştik.

Bu “Gündemde yok” konuların en popüler olanına ise daha sonra “OHAL’in kaldırılması” vaadi eklendi.

Cumhurbaşkanı, daha bir ay önce, “seçim beyannamesi”nde “OHAL’i sürdürmenin ülkenin bekasıyla nasıl bağlantılı olduğunu” savunmuştu. Dahası Erdoğan ve AKP sözcüleri, “OHAL’in kaldırılmasını isteyenleri de; “OHAL’in kaldırılsın diyenler terör örgütlerinin, FETÖ’nün ağzıyla konuşuyor, onların iş birlikçileridir” diyordu!

Seçime 10 kala, Erdoğan’ın bu kez “Seçimden sonra, kazanırsak ilk işimiz OHAL’i kaldırmak olacak” diyerek oy toplamaya çalıştığını görüyoruz. Üstelik bunu söylerken; “Ama gerekirse OHAL’i hemen geri getiririz” demeyi ve OHAL sevdalısı çevrelere selam göndermeyi de ihmal etmiyor.

AMAÇ HDP’Yİ BARAJIN ALTINA İTMEK, HEDEF DEMİRTAŞ!

Siyasi gündemi belirleyen Erdoğan ve partisi değil muhalif adaylar ve partiler olunca; Erdoğan, az-çok demokrasinin olduğu bir ülkede yapılması suç sayılacak girişimlere de imza atmaya başladı. Nitekim bu girişimlerini, bir marifetmiş gibi, açık açık söylüyor.

Edirne cezaevinde tutuklu olan HDP Cumhurbaşkanı Adayı Demirtaş’ın TRT’de yapacağı konuşmayla ilgili olarak Erdoğan şöyle konuşuyor: “Arkadaşlara YSK’yle görüşün, gitsinler orada cezaevinde çekimi yapsınlar, dedim. Zaten bunlar canlı yayın değil, malum.” Bu sözler çok geçmeden kamuoyunda YSK’ye direktif vermenin ilanı sayıldı. Bu sözler, az-çok demokrasiden ve serbest seçimlerden söz edilen her ülkede skandaldır! 

Ama daha bitmedi. Cumhurbaşkanının bu açıklamasından sonra YSK’den, “Erdoğan’ın iddia ettiği gibi bir talimatın kendilerine verilmediği” yönünde açıklamalar geldi. Bir YSK üyesi de “Zaten TRT’de seçimler için yapılacak konuşmalar YSK denetiminde ve gözetiminde yapılır. Bunun için YSK’ye kimse talimat veremez. Bu açıklamalardaki iddialar tamamen asparagastır” diyerek skandala tüy dikti”!

Cumhurbaşkanının sıkışıklığının, bu sıkışıklığı HDP üstünden aşma stratejisinin bir diğer açık örneği de; Erdoğan’ın Demirtaş’ın adaylığına ilişkin sözleri oldu.

Erdoğan, Edirne Cezaevinde tutuklu bulunan HDP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Selahattin Demirtaş’ın arkasında PKK’nin olduğunu iddia ederek, “Seçimleri bir atlatalım. Adaylık şartları arasına ‘Tutuklu olan aday olamaz’ maddesi koyduracağız. Tutuklu olan da aday olamaz” dedi ve nasıl bir siyasi düzen özlemi içinde olduğunu herkese bir kez daha gösterdi.

Erdoğan’ın “HDP’nin barajın altına itilmesi” söylemi, AKP’nin bir seçim stratejisi olmasından da öte bir “proje” olarak parti militanlarına; “HDP üstünde çalışın” talimatı anlamına geliyor. “HDP’lilerin ev ev kişi kişi markaja alınması” talimatı ise bunun en somut ifadesi. Sosyal medyaya düşen ve Erdoğan’ın ifade ettiği “Bunları dışarıda böyle konuşmam” sözleri ise başka bir skandal örneği elbette.

Cumhurbaşkanının bu açıklamalarından da anlaşılıyor ki;

1- Erdoğan ve partisi; siyasi gündemi belirleyemeyen, tabanını harekete geçiremeyen ve topluma yeni vaatler veremeyen bir sıkıntı içindedir.

2- Erdoğan ve AKP’si; seçimi kazanma stratejisinin temeline HDP’nin barajın altında bırakılmasını koymuş, örgütüne de HDP’li seçmenin HDP’ye oy vermesini önleyen bir çalışma talimatı vermiştir. Bu talimat akla oy kullanılmasını önleme ihtimalini de getirmektedir ki “HDP’lilerin markaja alınması” sözlerinin ima ettiği şey de budur.

3- Erdoğan ve partisi; HDP’yi ve Demirtaş’ı PKK ile aynileştirerek, HDP’ye oy verenleri PKK’ye oy vermiş gibi göstermeye çalışmakta ve seçmeni baskı altına alarak sindirmeyi amaçlayan bir propaganda yürütmektedir.

Kaldı ki, Erdoğan-Bahçeli ittifakının en yukarıdan yapılan bu hedefe koymaları, sahada da HDP’nin seçim stantlarına, parti binalarına saldırılar şeklinde kendini göstermektedir.

En son büyük bir provokasyon olduğu anlaşılan Suruç olayının da, tıpkı diğer provokasyonlar gibi, seçimi kazanmayı esas alan bir politikanın sonucu olduğu anlaşılmaktadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...