06 Haziran 2018 22:25

Borç ekonomisi

Borç ekonomisi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye ekonomisi uzun bir süredir ekonomik olarak en ‘kırılgan’ ülkeler arasında ilk sırada yer alırken, ekonominin büyük ölçüde dış borçlanmaya ve sıcak paraya bağımlı olması, ülke ekonomisini kelimenin tam anlamıyla bir ‘borç ekonomisi’ haline getirmiş durumda. 

2003’te Türkiye’nin brüt dış borç stoku 144 milyar dolarken, 15 yılda 3 kat artarak 2017 sonu itibariyle 453 milyar doları aştı. Toplam dış borcun milli gelire oranı ise yüzde 53.3 ile neredeyse 2001 krizi seviyesinde. AKP döneminde ekonominin her alanda coştuğu iddia edilmesine rağmen kamunun dış borcunun yaklaşık 2 kat, özel sektör dış borcunun ise 6.5 kat artmış olması dikkat çekici. AKP’nin ekonomi kurmayları, kamu borcunun milli gelire oranının düşük olduğunu, borçların büyük bölümünün özel sektör kaynaklı olduğunu söylese de, özel sektörün dış borcunun ‘hazine garantili’ olduğunu, başka bir ifade ile devletin özel sektörün borcuna kefil olduğu gerçeğini özellikle dile getirmiyorlar. 

Uluslararası Finans Enstitüsünün (IIF) yayımladığı ‘Küresel Borç Gözlem Raporu’na göre gelişmekte olan ülkeler 2018 sonuna kadar kamu ve özel sektör olmak üzere toplam 1 trilyon 900 milyar dolarlık borç ödemesi yapacak. Bu yıl en büyük borç geri ödemesi yapacak ülkeler Çin, Rusya, Güney Kore ve Türkiye olarak sıralanıyor. 24 Haziran’da baskın seçim kararı sonrasındaki süreçte döviz kurlarında yaşanan ani artış Türkiye’nin borcunu çok daha yükseklere çıkardığı gibi, hem yeniden borçlanırken, hem de mevcut borçlarını ödeme zamanı gelince ciddi kaynak sıkıntısı yaşanması kuvvetle muhtemel. 

Merkez Bankasının mart 2018 verilerinin yer aldığı ‘Finansal İstikrar Raporu’na göre, Türkiye’de hane halkı borçları 574.6 milyar TL’ye yükseldi. Başka bir ifade ile Türkiye’yi şaha kaldırdığını iddia eden AKP döneminde hane halkının borcu rakamsal olarak 75 kat artış gösterdi. 2002 yılında hane halkının borcunun gelirine oranı sadece yüzde 4 iken, mart 2018 itibariyle borcun gelire oranı yüzde 53 gibi yüksek bir orana ulaşmış durumda. 

Halkın borcunun yüzde 90’ını (516 milyar TL) bankalara olan borçlar oluşturuyor. Borçların yüzde 39’u (223 milyar TL) ihtiyaç kredileri, yüzde 37’si (215 milyar TL) konut kredileri, yüzde 17’si ise kredi kartı borçları. Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu (BDDK) verilerine göre mart 2018 itibariyle tüketici kredileri ve kredi kartı borçlarının 17 milyar TL’lik kısmı ödenemediği için yasal takip başlatılmış. 

Önümüzdeki dönemde enflasyondaki artış ve TL’deki değer kaybının sürecek olması, zaten sorunlu olan ekonomik tablonun daha da kötüleşmesini beraberinde getirecek. Türkiye’nin son dönemde daha da ürkütücü boyutlara ulaşan borç sorununun ülke ve hane halkı üzerindeki en somut etkileri 24 Haziran seçimleri sonrasındaki ilk üç ay içinde yeni zamlar, vergi artışları, IMF’li ya da IMF’siz ‘acı reçete’ şeklinde karşımıza çıkması sürpriz olmaz. 

Türkiye’nin yüksek enflasyon ve faizlerdeki ani artışın etkisiyle, sıcak paraya daha bağımlı hale gelmesi, eskiye oranla daha yüksek faizle borçlanmak zorunda kalmasını beraberinde getiriyor. Üretimde yaşanacak daralmayla birlikte yılın ikinci yarısında ekonominin yavaşlaması, işsizlikte belirgin bir artış yaşanması, yüksek borçluluk nedeniyle şirket ve hane halkı kredilerinde geri ödeyememe sorununun ortaya çıkması kaçınılmaz. 

Patronlar, hükümetin ekonomik teşvikleri, vergi afları, kredi destekleri ve sürekli yenilenen borç yapılandırması gibi uygulamalarla yaşadıkları ekonomik sorunlarını erteleme imkanı bulurken, emekçilerin günlük yaşamını çekilmez hale getiren, uzun süredir yaşadıkları geçim krizine kalıcı çözüm üretecek hiçbir somut adım atılmamasının 24 Haziran’da [RTF bookmark start: _GoBack][RTF bookmark end: _GoBack]sandık sonuçlarına nasıl etki edeceğini tahmin etmek hiç zor değil.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...