Tek adam rejiminin seçeneği ve 'yeni anayasa' tartışmaları
Fotoğraf: Envato
Muhalefet partileri ve Cumhurbaşkanı adayları, “tek adam rejimi”ne karşı olduklarını sıklıkla yineliyorlar. Ama konuşmalarına bakıldığında, -Demirtaş dışındaki adaylar- “Ben Cumhurbaşkanı olunca şöyle asıp böyle keseceğim” modunda, “tek adam” ağzıyla konuşmakta birbiriyle yarışıyorlar. Kapıldıkları şehvete bakıldığında ve “Bu tek adamlık da hiç de fena değilmiş” demelerine ramak kala, bu durumdan endişe duymamak mümkün değil.
'NASIL BİR ANAYASA' TARTIŞMASI DA BAŞLIYOR
Cumhuriyet’in dünkü haberine göre, 24 Haziran sonrasında, tek adam rejiminin uygulamalarının ne olacağı sorunu, “Millet İttifakı” içinde de sorun olmaya başlamış.
İYİ Parti, “Millet İttifakı”nın cumhurbaşkanı adayları ve sözcülerinin “beş yıl süreyle iktidarda kalacak aday ve partiler” diye konuşmalarından şikayet ediyor. İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Aytun Çıray bunu şu sözlerle ifade ediyor: “Sanki uzun süreli icraat hükümeti çıkarılacakmış gibi kampanya yapıyorlar. Yani bizim pensip zemininden kaydı...”
Konunun, pazartesi günü yapılacak Kılıçdaroğlu-Akşener görüşmesinde ele alınacağı belirtiliyor. Öte yandan Kılıçdaroğlu, Prof. Dr. İbrahim Kabaoğlu başkanlığında bir heyetin iki anayasa taslağı üstünde çalıştığını, belirtiyor.
Yani böylece “Millet İttifakı” bir anayasa tartışmasına da gelmiş bulunuyor. HDP’nin zaten yıllardır demokratik bir anayasa talebi var. Dahası Erdoğan’ın da seçimi kazanması durumunda pürüzsüz bir “tek parti tek adam rejimi anayasası” için harekete geçeceğini biliyoruz.
Bu nedenlerden de öte 1982 Anayasası ilerici demokrat kamuoyunda zaten hiçbir zaman meşru olarak görülmedi. 16 Nisan Referandumu’nun hile ile kazanıldığı duygusu da hâlâ çok güçlü. Bütün bunlar dikkate alındığında; Türkiye’de seçimi kim kazanırsa kazansın “yeni ve demokratik bir anayasa” tartışmasının başlayacağını söylemek yanlış olmaz.
MİLLET İTTİFAKI’NIN SEÇENEĞİ; GÜÇLENDİRMİŞ PARLAMENTER SİSTEM
“Milet İttifak”ının sözcülerinin söylemi ya da üstünde anlaştıkları siyasi sistem; “güçlendirilmiş parlamenter sistem”dir! Yani 16 Nisan referandumu öncesindeki anayasada tarif edilen sistemdir; belki bazı maddelerin ve kurumların reforme edilmesiyle!
İkinci Dünya Savaşı sonrasının kapitalist dünyasında en yaygın ve gözde sistem; “çok partili, serbest seçimlere dayanan parlamenter sistem”di. Ama geçen 70 yıl içinde bu sistem Avrupa’da da hızla itibar kaybetmeye başladı. Çünkü bu sistem kendi içinde faşist, neofaşist, yabancı düşmanı, islamofobici... en gerici odakları güçlendirmiştir.
Türkiye’de ise “parlamenter sistem”, egemen sınıfların klik çatışmalarının bir arenası olmakla ve bazen cuntalar, sıkıyönetimlerle kesintiye uğramış olmakla birlikte bugün hala halka karşı politikaların geliştirilmesi ve siyasi İslamcı en gerici güçlerin iktidarına çanak tutması ile tanınmaktadır.
Ülkemizde Anayasa tartışmalarına bakıldığında; 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasındaki siyasi tartışmalar içinde “Anayasacılık” adeta kendi içinde bir siyasi “ekol” olmuştur. Mükemmel bir anayasa yazılırsa her şeyin düzeleceği fikri, egemen bir anlayış haline gelmiştir.
Bu gelişmeler içinde toplumun çeşitli kesimlerinin üstünde uzlaştığı bir metin olarak gösterilen anayasalar, gerçekte egemen sınıfın klikleri arasındaki uzlaşmalarla hazırlanarak halka “yukarıdan dayatılan metinler” olagelmiştir.
TEK GERÇEK SEÇENEK: HALK DEMOKRASİSİ
Bugünkü tartışmalara da baktığımızda; “yeni”, “demokratik” gibi sıfatlarla gündeme getirilmeye çalışılan anayasanın yine “iyi hukukçuların hazırladığı”, “laik demokratik sosyal hukuk devleti” diye tarif edilen ama parlamenter sistemin ufkunu aşmayan “ideal anayasa” olarak karşımıza çıkarıldığı görülmektedir...
Oysa; sınıflar mücadelesi tarihi ve Türkiye’nin yakın tarihi, “yukarıdan hazırlanan bir anayasa”nın Türkiye’nin haklarının lehine bir işlevselliğinin olmayacağı konusunda daha güçlü veriler sunmaktadır.
Çünkü; asıl olan anayasa metninde ne yazdığı değil; yığınların bu anayasayı ne ölçüde benimsediğidir.
Bu yüzden de bugün “tek parti tek adam rejimi”nin alternatifi esas olarak halk iktidarını esas alan bir halk demokrasidir. Yakın planda ise ülkeye, en azından halk demokrasisi normlarıyla çatışmayan normlara sahip bir anayasa gereklidir.
Tarif ettiğimiz böylesi bir anayasa ise sadece hukukçulara bırakılamaz. Tersine, halkın her kesiminin tartışarak ana ilkelerini belirlediği bir anayasa yapım sürecine ihtiyaç vardır. Bu ortamın oluşması için de aynı zamanda halkın tabandan seçilerek gelen temsilcilerinden oluşan bir “Kurucu Meclis”e gereksinim vardır. Ve elbette ki böylesi bir mecliste işçilerin, emekçilerin, sendikaların temsilcileri kadar bu amaçla seçilmiş halkın diğer temsilcileri de olacaktır. Emek ve meslek örgütleri ile birlikte siyasi parti ve çevrelerin, Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, gençlerin, çevrecilerin,... her türden halk örgütlenmesinin temsilcileri de bu kurucu mecliste yer bulacaktır.
HALKLAR KENDİ YAPMADIĞI ANAYASAYI SAVUNMUYOR
Aksi halde bir grup hukukçun hazırlayıp, yeter sayıda vekile sahip sistem partilerinin üstünde anlaştıkları bir anayasanın kamuoyunda gerçek bir meşruiyet sağlaması olanaklı değildir.
Nitekim geçmiş anayasa metinlerinde de halkın çıkarını ifade eden maddeler uygulanmamış, tam tersine egemen güçlerin temsilcileri tarafından tersi hayata geçirilmiştir. Çünkü; bu anayasaları hazırlayanların niyeti ne olursa olsunlar, halkların kendilerinin yapmadığı, en azından yapılmasına katkı yapmadığı anayasalara sahip çıktığı görülmemiştir.
Dolaysıyla bugün ülkemizde, “tek parti tek adam rejimi”ne karşı yürütülen mücadelede;
- Halkın çeşitli kesimlerinin temsilcileriyle ve doğrudan yapımına katıldığı,
- Halk demokrasisini normları üstünde biçimlenmiş bir anayasa daha bir aciliyet kazanmıştır.
- Hazırlamasından onanmasına kadar; her aşamasında halkın doğrudan ve seçilmiş temsilcilerinin müdahalesi olmadan yapılacak her anayasa -yazılanlardan bağımsız olarak- halk indinde bir meşruiyete sahip olmayacaktır. Bu gerçeklik, Türkiye’nin son 70 yıllık siyasi tarihinin gösterdiği en katı gerçeklerden birisidir.
Sonuç olarak; halkı ve siyaseti 4-5 yılda yapılan seçimlere mahkum etmek, emekçileri burjuva partilerin gösterdikleri adaylara oy vermeye zorlamak, “parlamenter sistem”in esasıdır. Bu çerçevede bir “parlamenter demokrasi” ise, tek adam tek parti rejimine karşı asla halkın gerçek seçeneği olamaz. Tersine böyle bir sistem, yine ve yeniden “tek parti tek adam rejimi” ne gebe bir sistem olacaktır.
- Özak Tekstil işçileri ve BİRTEK-SEN’in asıl suçu ne? 27 Mart 2024 05:05
- Seçime 1 hafta kala AKP ve Erdoğan emekçilerle karşı karşıya! 24 Mart 2024 05:20
- Yüz binler alanlardan seslendi: Barış istiyoruz ve biz buradayız! 21 Mart 2024 05:45
- Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı’nda ‘seçimi götürmek’ için her yol mübahsa! 19 Mart 2024 12:00
- İçinde Gazze olan sorular bile yasaklanırken NATO’ya ve AB’ye selam ne anlama geliyor? 16 Mart 2024 05:05
- İşçi gazetesi, sınıflar mücadelesinin en ön cephesindedir 13 Mart 2024 05:15
- İktidar ‘İstanbul’u alma’, muhalefet yurttaşın ‘stratejik oy’ kullanması peşinde! 09 Mart 2024 05:15
- Partisini motive edemeyen Destici, sorununu ‘Ebu Bevval’ olmakla mı aşmaya çalışıyor? 17 Ocak 2024 04:11
- Tüm emek güçleri için ‘haydi mücadeleye’ dönemi! 14 Ocak 2024 04:55
- Erdoğan, Murat Kurum’u neden İBB’nin adayı yaptı? 10 Ocak 2024 05:00
- İş yerleri kaynıyor; mevsim kış ama havada ‘işçi baharı’ kokusu var! 07 Ocak 2024 04:58
- Lübnan ve İran’daki saldırılar İsrail-Filistin Savaşı’nda neye işaret ediyor? 05 Ocak 2024 04:57