01 Haziran 2018 00:19

Aziz Yıldırım klasikleri

Aziz Yıldırım klasikleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Fenerbahçe’de hafta sonunda yapılacak seçimlerde, Aziz Yıldırım ile Ali Koç başkanlık için yarışacak. Seçim öncesinde her iki aday da televizyon kanallarında boy gösteriyor. Başkan adaylarının kulübün geleceğiyle ilgili planlarını, projelerini anlatması beklenirken, Aziz Yıldırım daha çok, geçmişte yaşadıklarını yeniden gündeme getirip bunlar üzerinden propaganda yapmayı tercih ediyor. Bu yöntemin üyeler üzerinde daha etkili olacağını düşünüyor olmalı… Artık birer Aziz Yıldırım klasiğine dönüşen söylemlerini, iddialarını her fırsatta bıkmadan usanmadan yineliyor…

Daha önce pek çok kez yaptığı gibi bu sezon da yine birtakım güçlerce engellendiklerini ve mağdur edildiklerini söylüyor. 4 şampiyonluklarının ellerinden alındığını, bu sene de kendilerine operasyon yapıldığını ve Galatasaray maçında verilmeyen 2-3 penaltıları yüzünden şampiyonluktan olduklarını iddia ediyor. “O penaltılardan bir tanesi verilse şampiyon Fenerbahçe’ydi” diyerek koca sezonu ergen taraftar mantığıyla bir maçtaki hakem yönetimine bağlıyor. Ona göre yine birileri şampiyon olmalarına müsaade etmedi. Tabii kimlerin müsaade etmediğine dair somut bir bilgi yok. Her zaman olduğu gibi kim oldukları asla bilinmeyen birtakım karanlık güçlerin tezgahı söz konusu!.. Bütün tezgahları ayrıntılarıyla biliyor ama nedense bunların planlayıcılarını bilmiyor!..

Seçileceğinden hiç kuşkusu yok Aziz Yıldırım’ın. Bunu da, “Ben seçileceğim, rahat olsun herkes, öyle seçilirsem, meçilirsem yok, seçileceğim” sözleriyle dile getiriyor.  Demokrasi kültürünün gerektirdiği asgari nezaket ve olgunluktan çok uzak bir laf. Rakibini neredeyse yok sayan böylesi bir kesinlik vurgusu rahatsız edici. Buradan pekala, seçimi kaybetmesi durumunda bunu sindiremeyeceği ve kişisel ihtirasları uğruna kulüp çıkarlarına ters bazı tasarruflara yönelebileceği sonucu da çıkarılabilir…

Bir yandan Fenerbahçe ile Trabzonspor arasındaki gerginliğin son bulması gerektiğinden söz ederken, diğer yandan Şenol Güneş’in bordo kravat takarak Fenerbahçeli taraftarları kışkırttığından söz edebiliyor… Renklerden tahrik olmak ne demek ki? Bu, endişe verici bir ruh halinin işareti sayılmaz mı? İnsanların renklerden tahrik olabilecek kadar sorunlu bir taraftarlık seviyesine nasıl getirildiklerini sorgulayacağı yerde Şenol Güneş’in kravatı üzerinden renklerden tahrik olmayı olağanlaştırıyor. Bir anlamda renk hassasiyeti saçmalığını kaşıyarak yeni gerilim tohumları ekiyor. Taraftarlar, hastalık göstergesi sayılabilecek bir renk hassasiyetine(!) sahipken kulüpler arasındaki gerilim son bulabilir mi? Barış, dostluk lafları et ama bordo renkli kravat görünce çileden çık, kendini kaybet!.. Ayrıca, “Bakalım bugün taraftarlarımızı kışkırtmak için ne giyecek” merakıyla Şenol Güneş’in giyimine özellikle dikkat ediyormuş… Renk takıntısına saplanıp kalmış yöneticilerle dünya futbolunda söz sahibi olmaya çalışmak da bizim trajedimiz!..

Başakşehir ile sözleşme yenilemeseydi, Emre Belözoğlu’yu yönetime alacağını ve futbolla ilgili her şeyi onun sorumluluğuna bırakacağını da ifade etti Aziz Yıldırım. Emre Belözoğlu gibi kariyeri boyunca sorunlu bir kişilik tablosu sergilemiş birisinin hangi özelliği Aziz Yıldırım’ı cezbetti acaba? Kaybettiği zaman bunu sindiremeyen ve işi düpedüz suç işlemeye kadar götürebilen bir karakteri futbolun başına getirmenin kulübe nasıl bir fayda sağlayacağını kuşkusuz hesaplamıştır Yıldırım…

Ali Koç’un, “Televizyonda canlı yayında tartışalım” teklifine ise Aziz Yıldırım, “Televizyona çıkmak için bir neden olması lazım. Sebep olsun da çıkayım. Çıktık kavga edeceğiz, ne gerek var” diye karşılık veriyor. Hem ekonomik hem de taraftar potansiyeli açısından Türkiye’nin en büyük kulüplerinden birisinin başkanlık seçimi var. Üstelik kulüp borç batağında. Canlı yayında tartışmak için bundan daha iyi bir neden olabilir mi? Ayrıca Aziz Yıldırım’ın tartışmadan “kavga etmeyi” anlaması da tuhaf. Medeni insanlar kavga etmeden tartışmayı pekala becerebilirler…

Futbol, endüstrinin cenderesinde oyun özelliğini ve insanlığa katkı sağlayabilecek kültürel niteliğini tamamen yitirirken şirketleşen kulüpler de büyük sermaye sahiplerinin prestij ve rant hedeflerinin aracına dönüşüyor… Ekonomik yaklaşımların ve konuların mutlak hakimiyetindeki bu sığ ortamda sürekli olarak yönetime talip olanların çekişmelerine, karşılıklı suçlamalarına tanık oluyoruz… İşin kültürel boyutunun taşıdığı önemin farkında olan ve bu doğrultuda hedefler belirleyen hiç kimse yok. Oysa tüm sorunların çözüm kaynağı orada. Kültürel boyutu ihmal ettikçe, hem insani, hem teknik hem de mali açıdan giderek daha sefil bir konuma sürüklendikleri gerçeğini bakalım ne zaman fark edecekler?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...