25 Mayıs 2018 00:15

Şampiyonluk ve sonrası

Şampiyonluk ve sonrası

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Şampiyonluktaki en büyük payın, Fatih Terim’in oyuncularını konsantre ve motive edebilme konusundaki üstün becerisi olduğu hiç kimsenin inkar edemeyeceği bir gerçek. Zaten ne Terim, ne de oyuncular konuşmalarında bir taktik ya da oyun planından söz ettiler. Futbolcular, Terim ile ilgili olarak övgülerini dile getirirken, “Bizi psikolojik olarak maçlara çok iyi hazırladı” çerçevesinin dışına çıkamadılar. Yani ortada öyle özellikle sözü edilecek bir teknik farklılık/üstünlük yok. İşin teknik kısmının geri planda kalmasına karşın zafere ulaşılması ise tamamen bize özgü ucubik bir durum ve futbol seviyemizin göstergesi.

“Konsantrasyon” kavramı sahadaki dayanışmayı perçinlemekle kalmayıp şampiyonluğun mottolarından biri olarak tribünlerde de boy gösterdi ve taraftarları bambaşka bir frekansa yükseltti... Konsantrasyon ve motivasyon kavramları üzerinden hayata geçirilen tribün-saha bütünleşmesinin takıma nasıl katkı sunduğu özellikle Galatasaray’ın evindeki maçlarda net bir şekilde görüldü. 

Bu olağanüstü odaklanma ve motivasyonu son haftalardaki performanslarına en olumlu şekilde yansıtan Muslera, Nagatomo ve Rodrigues ise şampiyonlukta başrolü oynayan futbolcular oldu. 

Şampiyonluk coşkusu ve mutluluğu, bir yandan sıkıntıları -en azından bir süreliğine de olsa- unuttururken, diğer yandan cömert hayaller kurma imkanı veriyor. “Sonuna kadar hak ettik”, “Anamızın ak sütü gibi helal” türünden manasız laflar ise işin tebessüm ettirici kısmı. Bugüne kadar kim, şampiyon olduktan sonra, bunu hak etmediklerini dile getirmiştir ki? Elbette hiç kimse… Aslında mesele işin hak etme kısmında değil. Bu uzun maratonda ipi göğüsleyenin, bunu hak etmediğini söylemek hiçbir anlam taşımaz. Lakin buna karşılık, oyun kalitesinde ciddi bir sıkıntı olduğu da yadsınamaz.

Şampiyonluk coşkusu, oyun kalitesinin sorgulanmasını önlüyor. Sonuçta zafere; yüksek konsantrasyon, yüksek motivasyon ve birkaç oyuncunun son haftalardaki üstün performansıyla ulaşıldığı gerçeği göz ardı ediliyor. İşin “hak etme” kısmı bir yana, şampiyon olmak illa ki en iyi futbolu oynamak anlamına gelmiyor. Oyunun çıtasını en yukarıya çıkaramasa da en istikrarlı grafik yakalayan takım bu zorlu mücadelede rakiplerinin önüne geçebiliyor. Galatasaray da, evinde tutturduğu istikrarlı grafik sayesinde (17 maçta 16 galibiyet, 1 beraberlik) mutlu sona ulaşmayı bildi.

Şampiyonluğun verdiği gazla, oyunun kalitesini sorgulamaya hiç gerek duymadan Şampiyonlar Ligi ile ilgili hayaller de devreye giriyor. “Bu oyunla Şampiyonlar Ligi hayallerinin gerçekleşme şansı var mı” diye soran yok.

İşin teknik yönüyle ilgili olarak bir aşama, bir gelişme kaydetmeden salt konsantrasyon ve motivasyon gücüyle Şampiyonlar Ligi platformunda da yol alabileceklerine inanıyorlar sanki…

Başkan Mustafa Cengiz ve Sportif AŞ Başkan Vekili Abdurrahim Albayrak kulübü Avrupa’dan men edilme noktasına getiren eski yönetimleri eleştiriyorlar ama onlardan farklı bir yönetim politikası uygulayacaklarına dair bir işaret de vermiyorlar.

Başarıya ulaşmanın tek yönteminin pahalı oyuncular transfer etmek olduğuna inanan ve transfer hamlelerini de pasta, krema, çilek gibi metaforlarla süsleyerek kulübü altından kalkamayacağı borç batağına sürükleyen eski yönetimlere isyan eder ve kulübün artık bu anlayıştan tamamen kurtulması gerektiğini vurgularken bile altyapıya yönelme, oyuncu yetiştirme, oyuncu geliştirme gibi hedeflere hiç değinmemeleri ve işi tamamen Terim’e bırakmayı düşünmeleri ilginç. Beklentileri, Terim’in daha doğru ve ekonomik transferler yaparak başarıyı kalıcı kılacağı yönünde. Bunun dışında bir hedeften söz ettiklerini duymadık...

Mevcut yönetim gündeme farklı bir yöntem, plan ya da proje getirmeyince de, bundan cesaret alan ve transfersiz bir şey yapılabileceğine asla inanmayan önceki başkan, yeniden yönetime talip olabiliyor. Hem de saçma sapan ve gereksiz transferler yüzünden kulübü iflas noktasına getirdiklerini unutmuşçasına bir arsızlık eşliğinde, uçak kaldırmak, uçak indirmek gibi inciler(!) yumurtlayarak…

Bir kulüpte yönetim belirlenirken transfer vaatleri hâlâ en ağır basan faktör olarak rol oynuyorsa, o kulübün iki yakasının bir araya gelme şansı yok denecek kadar azdır…

Bu şampiyonluk yüksek getirisiyle, borç yükü altında çırpınan Galatasaray’a bir “dönüm noktası” yaratma ve belini doğrultma fırsatı veriyor. Sarı-kırmızılı kulüp bu fırsatı doğru kullanabildiği ölçüde sıkıntılarını aşıp hayallerinin peşinden koşmaya devam edebilir. Aksi takdirde saha içinde ve saha dışında yeni hüsranlara sürüklenmesi kaçınılmaz olur…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...