22 Mayıs 2018 00:15

Partilerde liste sıkıntısı

Partilerde liste sıkıntısı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kim diyor ki, Kılıçdaroğlu “siyaset” bilmiyor!

Milletvekili aday listeleri gösterdi ki (*), Kılıçdaroğlu, partisinin hem “milliyetçi” kanadını hem de “sol” kanadını önemli ölçüde biçerek, partiyi “Kılıçdaroğlu’nun partisi” olma yoluna sokmak için belirleyici bir adım atıyor.

Listelerde kesilenlerin sadece “milliyetçiler” ve “solcular” olmadığı, geçtiğimiz dönemin milletvekillerinden 60’ının yeni listede yer almadığı da belirtiliyor.

Tabii bu arada Saadet Partisi’nden 7-8 kişinin CHP’nin listesinde seçilecek sıralarda yer alması da Kılıçdaroğlu’nun yeni bir hamlesi. SP’nin hem “Millet İttifakı”nda bağımsız bir parti olarak yer alması (Bu, SP’lilerin kendi partilerine oy verecekleri demek), hem de CHP listelerinden 7-8 vekil garantisi alması da CHP’liler için açıklanması zor ve ilginç bir gelişme; ama SP için ballı börek!

Ne var ki, SP ile böylesi içli dışlı bir seçim ittifakı, geleneksel CHP kültürü içinde siyaset öğenmiş CHP’liler için kolay hazmedilecek bir durum değil. Ki, bunun CHP içinde yeni tartışmalara yol açmasının kaçınılmaz olacağını söylemek yanlış olmaz.

MHP listelerini geçen hafta YSK’ya verdiğinde de; geçtiğimiz dönemde MHP’nin ağır topu olan, hatta sözcülüğünü yapan kimi vekillerin yer almadığını gördük. Bu vekillerin zaman içinde İyi Parti’ye geçecekleri belirtiliyor. Bahçeli’ye göre de bunlar zaten İyi Partili!

Bu eski, ağır topların listelere sokulmamasının, partinin içinde biriken hoşnutsuzluklarla da birleşerek, MHP tabanında dalgalanmalara yol açacağı, en azından bazı illerde, seçim sonrasına kalmadan yeni kopuşlara yol açacağı biçiminde değerlendirmeler yapılıyor. 

AKP’de de henüz netlik kazamasa da mevcut milletvekillerinin  üçte ikisinin listelerde yer alamayacağı belirtiliyor. Erdoğan’ın, gençlere ve kadınlara listelerinde daha çok yer verdiklerini söyleyip, yer almayanların yerel seçimlere hazırlanmasını isteyerek tepkileri yumuşatmaya çalışmasından da anlaşılıyor ki, AKP’de de ciddi bir liste hoşnutsuzluğu yaşanacak. “Metal yorgunluğu” tartışmaları ve İstanbul, Ankara başta olmak üzere bazı belediye başkanlarının istifaya zorlamasının yarattığı hoşnutsuzluklarla birleştiğinde, liste hoşnutsuzluğunun AKP tabanında da bir karşılığının olma ihtimali güçlü görünüyor. 

İyi Parti’de de milletvekili listelerine giremeyenlerin, yerini beğenmeyenlerin partilerinden istifaya varan tepkiler vermesinin beklendiğini söyleyebiliriz. Bu tepkilerin, Akşener’in klasik ülkücülükle kolay açıklanamayacak “yeni milliyetçi” söylemleriyle de birleştiğinde, İyi Parti tabanında beklenenden fazla olması şaşırtıcı olmaz.  

HDP’de ise bugüne kadar gelişmelerden anlaşıldığına göre,  milletvekili aday listelerinde pek bir sürpriz ve listelere giren-girmeyen adaylar nedeniyle parti tabanında kırılmaya varacak hoşnutsuzluklar beklenmiyor.

Kuşkusuz ki sistem partilerinde, her seçim döneminde “liste rahatsızlığı” olur. Ancak dönemin özellikleri de dikkate alındığında, liste sarsıntılarının daha etkili olması, parti tabanlarında karşılık bulması sürpriz olmayacaktır. 

EMEKÇİLER ARASINDAN YAPILAN HABERLERİN GÖSTERDİĞİ

Ülkedeki medyanın yüzde 90’ının “havuz”a dahil edilmesiyle birlikte; halk ne diyor, seçimde hangi gerçekler üstünden tavır alıyor, hangi partiye nasıl bakılıyor gibi muhabirlerin halkın çeşitli kesimleri içinden haber yapması artık eskisi kadar bile rağbet gören bir habercilik değil.

ünümüzün bu medyadaki makbul haberciliği; varsa yoksa, anket kuruluşlarının yaptığı anketler ve “kulisler”den edinilen dedikodu kıvamındaki bilgi kırıntılarıyla, sosyal mühendislik eseri “haber” tasarlamaktan ibaret.

Bu yüzden de Evrensel’in her zaman yaptığı gibi bu seçimde de, yerine göre doğrudan işçiler, yerine göre emekçi semtlerinden, kahvelerden, dernek vb. alanlardan yaptığı haberlerin, seçim çalması yapan ve bir tutum belirleyecek her işçi ve emekçi için kuşkusuz çok özgün bir yeri var.
Pazar günü Çağrı Sarı arkadaşımızın İstanbul Esenyurt’ta kahvelerde, emekçi mahallelerinden işçilerle emekçilerle konuşarak yaptığı haber, yine dün gazetemizin Bursa muhabiri Uğur Ökdemir’in Coca Cola ve Erikli Su işçileriyle yaptığı haber-röportaj, kuşkusuz başka alanlardaki muhaberemiz için de örnek teşkil edecek mahiyettedir.

Söz konusu her iki haberde de, özellikle AKP tabanındaki işçiler ne diyor; emekçiler neden AKP’ye oy veriyor, “Artık AKP’ye oy vermeyeceğim” diyenler nedeni oy vermekten vazgeçmiş gibi soruların yanıtları aranıyor. 

Çağrı Sarı, haberle ilgili yaptığı görüşmelerden AKP’ye oy verenleri (bugün de vereceğim diyenleri) iki gruba ayırıyor: 1) Erdoğan’a ve AKP’ye kayıtsız koşulsuz oy vereceğini söyleyip, her soruya Erdoğan’ın argümanlarıyla yanıt verenler; 2) AKP‘ye oy vermek istemeyen ama “yerine gelenler daha kötü olabilir” endişesiyle Erdoğan ve partisine oy vermeye devam edenler!

Kuşkusuz birinci kategoride yer alanlar açısından bugün için yapılacak pek bir şey yok. Fakat geçmişte AKP’ye oy vermiş, ama bugün “gelen gideni artır” endişesine kadar ilerlemiş olanların ikna edilmesi hiç kuşkusuz bu seçimin kritik noktalarından birisidir. Dolayısıyla AKP’nin 16 yıllık icraatı yanında, Erdoğan’ın manifestosu, AKP’nin seçim bildirgesinin eleştirilmesi çok önem kazanmaktadır. Burada AKP’nin amaçlarıyla ülkeyi nasıl bir rejime doğru sürüklediğini göstermek, “bundan daha kötüsünün olmadığını” kanıtlayacak bir ajitasyon çok önemlidir. İşçilerin, emekçilerin bugün hem kendilerinin hem çocukları ve torunlarının hem de ülkesinin geleceğine sahip çıkarak ülkenin tek adam rejimine sürüklenmesine karşı çıkmasının önemine vurgu yapan bir çalışma, aynı zamanda, dönemin önemli bir görevi olarak da ortaya çıkmıştır.
Kısacası; “Cumhur İttifakı” ülkeyi, şu ya da bu herhangi bir tehditle ölçülemeyecek ölçüde tehlikeye sürüklemektedir. Dolayısıyla “bundan kötüsü de yoktur!” 

Çok bilinen bir fıkradır: Bektaşi babasına, iki testi şarap getirip, “Bunlardan hangisi daha iyidir, bir tat erenler” demişler. Bektaşi birinci testiden bir kadeh alıp yudumlamış. Ve yanıt vermiş: “Bu daha kötüdür!” 

“Ama erenler sen daha ötekine bakmadın ki?”

“Bakmama gerek yok. Bundan kötüsü olmaz!” 

AKP-MHP ittifakının bugün Türkiye’yi götürmek isteği “tek parti tek adam rejimi”, “bundan kötüsü olmaz” denecek bir rejimdir.

Elbette ki işçiler, emekçiler için demokrasi oy verip sonra da sorumluluğu oy verdiklerine atmak değildir. Tersine taleplerinin arkasında durmak, seçilenler yan çizdiğinde onları da karşısına almayı bilmektir. İşçiye, emekçiye düşen, bunu bilerek hareket etmektir.

Bu endişeleri aşmanın bir yanı da elbette; demokrasi mücadelesinin işçiler için anlamı ve bu mücadelede işçiler nasıl yer alırsa bu endişeleri aşan bir çizgiye ulaşırlar tartışmasını açmak, nasıl bir demokrasi istiyoruz sorusuna yanıt vermektir.  Bu yüzden de sınıf partisi, işçilerin ileri kesimleri, demokrasi mücadelesini kendi sömürüsüz bir dünya mücadelesinin dayanağı olarak değerlendiren bir çalışmayla birleştirmekle yükümlüdür.

İşçiler, emekçiler arasında yapılan haberler ve ortaya atılan sorular, çalışmanın hangi boyutlara kadar götürülmesi gerektiğini gösteriyor. 

(*) Bu yazı yazıldığında henüz listelerin kesin hali YSK’ya teslim edilmemişti. Bu yüzden de kimlerin listelere girip kimlerin girmediği tartışmaları gayri resmi bilgiler etrafındadır.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...