15 Mayıs 2018 00:18

ABD’nin bölgeye müdahalesinde Kudüs hamlesi

ABD’nin bölgeye müdahalesinde Kudüs hamlesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

ABD, İsrail’deki büyükelçiliğini dün resmen Kudüs’e taşıdı.
Böylece ABD, altı ay kadar önce Tel Aviv’deki Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı karşısında İstanbul’da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatının kararını “yok hükmünde” saydığını gösterdi. Böylece ABD, Kudüs’ü “İsrail’in başkenti” olarak tanıyan kararını eleştiren, BM Genel Kurulunda 9’a karşı 128 oyla kabul edilen tasarıyı da umursamadığını gösterdi.

Taşıma vesilesiyle yapılan törene, ABD adına Trump’ın damadı ve kızı katıldı.
Elbette Trump’ın damadı Jared Kushner sadece Trump’ın damadı değil. Aynı zamanda Suudi Arabistan ve Mısır’ın da destek verdiği “İsrail-Filistin barış anlaşması”nın arkasındaki adam olduğu gibi, Katar kuşatması ve Suudi Arabistan darbesi gibi bölgedeki önemli gelişmelerde ABD’nin “karanlıklar prensi”dir!

BÖLGEDE TEHLİKELİ GELİŞMELER

Kuşkusuz ki Trump’ın Kudüs girişimi bölgedeki gerilimleri artıracak ve kendi başına 70 yıldan beri Ortadoğu’nun en kadim sorunu olan İsrail-Filistin sorununu daha fazla çözümsüzlüğe itecek bir gelişme. Ancak bu gelişmeyi, Trump’ın çılgın girişimlerinden birisi olarak görmek yanlış olur. Tersine Kudüs hamlesi; Ortadoğu’da Rusya’nın ağırlığını azaltma amaçlı ve pratikte “İran’ın kuşatılması” planı olarak ABD’nin bölgedeki stratejisini yenileme, bölgenin siyasi haritasının yeniden çizilmesinde başrolü kapma hamlesi olarak devreye sokulmuştur.
Bu hamlesiyle ABD, bölgedeki girişimlerinde ne AB, ne de bölge ülkelerinin tepkilerini umursamadan yoluna devam edeceğini, bunun için adım atmaktan çekinmeyeceğini göstermiştir. Ki, ABD’nin bölgedeki hamlelerine paralel olarak son günlerde çok önemli gelişmeler yaşanmaktadır.

Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1) Suriye’de İran-İsrail çatışması: ABD’nin “kimyasal silah” kullandığı iddiasıyla Suriye’deki rejim ve İran üslerini füzelerle vurmasının ardından, savaş uçaklarıyla İran üslerine saldıran İsrail, Suriye’de İran askeri güçleriyle çatışmaya girdi. Bugüne kadar Suriye iç savaşına karışmamaya özen gösteren İsrail’in bu girişimi, bölgedeki gerilimleri artırması bakımından önemli bir gelişmedir.

2) İran’a yeni ambargo tehdidi: ABD’nin, İran’la P5+1 ülkeleri arasında imzalanan “nükleer anlaşma”dan çekilmesi ve İran’a ambargo uygulamaya başlanacağını açıklaması, bölgede zaten derin olan çelişkileri daha da derinleştiren, Rusya ve AB ile ABD arasındaki çelişmeleri bölgeye taşıyan mahiyette bir gelişmedir.

3) Lübnan seçimleri: Lübnan’da 9 yıl sonra yapılan seçim, Hizbullah ve ittifaklarının birinci parti durumuna gelmesiyle sonuçlanmıştır. Böylece Lübnan, İran’ın nüfuzunun daha da arttığı, dolayısıyla İsrail’in hedefi haline gelen bir ülke pozisyonuna gelmiştir.

4) Irak seçiminin sonuçları: Irak seçimlerinde radikal Şii Sadr ve müttefiklerinin ittifakı, seçimlerden birinci çıkmıştır, Başbakan İbadi’nin partisi ise ikinci olabilmiştir. Irak’ta ABD karşıtlığı ile bilinen Ayetullah Sadr’ın kurulacak hükümette belirleyici bir pozisyona gelmesi elbette ki Irak’ta ABD etkisini azaltacağı gibi ABD’ye yeni güçlükler çıkaracaktır. Irak üstündeki İran nüfuzunu ise artıracaktır. Bir Arap milliyetçisi olarak Sadr’ın İran nüfuzundan da rahatsız olduğu bilinmektedir. Ama bunun, içinden geçilen koşullarda çok da önemli olmayacağını söylemek yanlış olmaz. Dahası, Kürtler ve Türkmenlerin de seçime hile karıştırıldığını öne sürerek seçim sonuçlarına itiraz etmesi, sokak gösterilerine girişmeleri Irak’ın iç sorunlarını yeniden büyütecek bir gelişmedir.

YANLIŞ POLİTİKALAR AYAĞINA DOLANMAYA DEVAM EDİYOR

ABD’nin bölgedeki girişimleri Kudüs hamlesiyle sınırlı kalmayacaktır. Bundan sonra atacağı ilk adım, Mike Pompeo’nun Dışişleri Bakanı olması ve ABD dış politikasının Trumpçı bir çizgiye geçmesiyle birlikte, Rex Tillerson döneminde “yarım kalan” Katar kuşatması ve Suudi Arabistan darbesinin sonuca götürülmesi olacaktır.
Bu da elbette, Katar’la ilişkileri üstünden bölgedeki girişimlerini sürdüren, hatta bu ülkede bir askeri üs de kuran Türkiye’nin de, dolaylı ya da dolaysız biçimde hedefe konması anlamına gelmektedir.
İran ambargosunun, bu konuda zaten sabıkalı görülen Türkiye’ye, ekonomik bakımdan önemli ölçüde zarara uğratılmasının yanında, diplomatik bakımdan da yeni sorunlar getireceğini söylemek yanlış olmaz.

Irak seçimi ise Türkiye’yi daha yakından ilgilendirecek görünmektedir. Türkiye’ye karşı sert bir tutum alan Arap milliyetçisi Sadr’ın kurulacak hükümette etkin olması, Irak-Türkiye ilişkilerini hayli zorlaştıracaktır. Öte yandan Türkmenler ve Kürtlerin seçim sonuçlarına itirazları vesilesiyle Türkiye’nin Kürtlerle ilişkilerini yenilemesinin kolaylaşması söz konusu olsa da; bu Irak’la Türkiye ilişkilerine yeni sorunlar eklemenin ötesine geçmeyecektir.
Lübnan’da bir Hizbullah hükümetinin kurulmasının Lübnan’ı daha çok Esad rejimi ile yakınlaştıracağı ve bir “İran üssü”ne dönüştüreceği dikkate alındığında, Türkiye-Lübnan ilişkilerinde de yeni güçlüklerin çıkması sürpriz olmaz.
Kısacası Erdoğan-AKP hükümetlerinin izlediği ‘yeni Osmanlıcı’ dış politika, kendi ayaklarına dolanmaya devam etmektedir.
Sözü edilen tüm bu gelişmeler, bunu daha açık biçimde göstermektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...