09 Mayıs 2018 00:05

Erdoğan'ın 'seçim manifestosu' üzerine - 1

Erdoğan'ın 'seçim manifestosu' üzerine - 1

Fotoğraf: Envato

Paylaş

T. Erdoğan iktidarı, seçim propagandasına “daha çok demokrasi, daha çok özgürlük” vaadiyle ve ekonomik rüşvetlerle başladı. Söz, basın-yayın ve örgütlenme hakkı isteyenleri “hain” ilan ederek zindan dahil baskının her türüyle sindirmeye çalışanlar “demokrasi ve özgürlük” vaad ediyorlar! Bütün yönetsel yetkilerin “Başkan”da toplanacağı bir yeni düzenleme “daha çok demokrasi” olarak gösteriliyor. Baskı ve zorun her türünü yurttaşlar üzerinde test eden bir yönetimin “daha fazla demokrasi”den sözetmesi ne tuhaf! İnsan aklı ve hafızası ancak bu denli aşağılanabilir

Ama bununla yetinemediler, siyasal söylemlerinin toplumun geniş kesimleri açısından inandırıcı olamayacağını bildiklerinden seçim rüşvetleriyle oy avına mecburiyetlerini ilan ettiler. Gençler, emekliler, kadınlar, taşeron işçiler, işsizler, tarımsal gıda üreticileriyle hayvancılık yapanlar şimdi seçim rüşvetleriyle aldatılmaya ve yedeklenmeye çalışılıyor. “Koyun dağıtma”, “öğrenci affı” ve “emeklilere ikramiye” ilanı bu kapsamdaki ilk hileli adımlardır. B. Yıldırım’ın kürsülerden ilan ettiği miktar 24 milyar lira. Bu kadarını dağıtacaklar ve seçimleri alabilirlerse eğer, hemen ardından birbirini izleyecek “zam yağmuru”yla boşalan göller doldurulmaya çalışılacak. Peki bu iki hamle tutacak mıdır?

Burjuva politikasında yalan ve riya da bir ‘politika’dır elbette. Ne var ki, burjuva siyasetin açmazları, siyaset bezirgânlarını, “onur, hak, adalet, barış, demokrasi ve özgürlük” gibi kavramların halk yığınları açısından taşıdığı olumlu anlamla oynayarak “adalet, barış, özgürlük ve demokrasi için” oy istemek üzere, ikiyüzlülükte sınır tanımazlığa itmektedir. Başbakanlığı döneminde, IŞİD bombalamalarıyla öldürülenlerin sayısı arttıkça, bu bombalamalar nedeniyle kendi oylarının arttığını söyleyen “müstafi” Davutoğlu dahi “erdem, ahlâk, dürüstlük vs.” den sözederek insan aklı ve hafızasını aşağılamaya cesaret ediyorsa, ve  Kürtlere yönelik saldırılara karşı çıkarak barıştan sözedenleri ihanetle suçlayan Erdoğan “daha fazla demokrasi, daha çok özgürlük” vaadiyle destek arayışına çıkmışsa, açmaz ve ihtiyaç daha belirgin hale gelmiş demektir.

Gerçek o ki, toplum kaynama halindedir ve yaşananlardan azçok sonuçlar çıkarabilecek düşünme gücüne sahip herkesin aklı ve “vicdanı” na hakaret anlamına gelen bu iki hamleyle sözümona yenilenen politikanın eskisi denli başarı sağlaması artık daha da zordur. Ekonomik, politik ve kültürel açmazlar derinleşmiştir. “Yerli ve Milli” söyleminin rantı, artık daha fazla yüzdeye çıkarılamıyor. “Yedi düvele karşı” mehteran fedailiği de yeterince pirim yapmıyor. Saray beslemeleri AKP iktidarı döneminde Türkiye’nin büyük kalkınma hamleleri gerçekleştirdiğini, bölge ve dünya gücü haline geldiğini ileri sürerek, bu gelişmenin devam etmesi için oy isterlerken, ülkenin borç batağına daha fazla sürüklenmesini, ithalatın ihracat karşısındaki kesin öndeliği ve yüksekliğini, dış ticaret açığını, TL’nin sürekli değer kaybını, birbirini izleyen zamları gizlemeye özel bir dikkat gösteriyorlar. Erdoğan ihracatı artırdık diyor ama ithalattan sözetmiyor. Yatırımlardan sözediyor, ama yüksek borç miktarının lafını dahi etmiyor. Refahtan sözederken, işsizlik ve yoksulluğu gizlemeyi ihmal etmiyor. Oysa gerçekler başkadır:

Ülke nüfusunun yüzde 85’lere varan kesimi kentlerde yaşıyor. Sosyal ve ekonomik sorunların kentsel boyutlarıyla birlikte tarımsal alandaki sorunlarda da “neoliberal” politikalarla altından kalkılamaz yoğunluk oluştu. İşsizlik artıyor ve altı milyon işsizle birlikte onmilyonlarca insan yoksulluk koşullarında yaşıyor. Ekonomik-sosyal ve kültürel sorunların birikimiyle bunalan ve arayış içinde olan geniş gençlik yığınları içinde iktidarın tekelci dayatmalarına karşı öfke birikimi artıyor. “Deizmin yaygınlaşması” bu sorunlarla arayışlardan soyutlanamaz. Üst perdeden “deizm”i kötüleme ve yalanlamanın çözüm olmayacağını onlar da biliyorlar. İmam-Hatiplilerin sözcüleri “kimsenin arka bahçesi olmadıklarını” açıkladılar.

Asgari ücret çoktan eridi. 5 milyon kişi asgari ücretin altında ücretle çalışıyor. 6 milyon işsiz var. Erdoğan iktidarı döneminde 21 bin işçi iş çinayetlerinde öldü. SOMA’da yakınları madenlerde can verenlere uçan tekmeli saldırıların resimleri gazetelerde duruyor. Hakları için direnen TEKEL işçileri Şubat soğuğunda buzlu sulara atıldılar. Tekelci burjuvaziye, çıkarlarına bağlı kalınacağı ve işçilerin direnişine karşı savunulacakları sözü verildi. Fransız patron, RENO işçilerinin hak mücadelesine karşı müdahaleye çağrıldı. İşçiler, “yüzünüze gözünüze dursun” diye aşağılandılar. Erdoğan, büyük sermaye temsilcileriyle holding patronlarına OHAL’i, siz daha çok kazanasınız, işleriniz aksamasın diye uyguluyoruz dedi. OHAL ve KHK’ler sistemiyle, ve eğer tümüyle gerçekleştirilebilirse “yeni idari sistem”le işçilerin hakları daha fazla tırpanlanacak, direnişleri ise askeri-polisiye baskının yanısıra “Şef”in yargıçlarınca yasaklanacaktır! Milliyetçilik ve mezhepcilik üzerinden işçilerin birliği ve birlikte mücadele etmeleri engellenmeye, onlar birbirlerine düşmanlaştırılmaya çalışıltılar. Şimdi işçilerden “daha fazla refaha kavuşacaksınız” diye oy isteniyor.

On binlerce kamu emekçisi işinden atıldı. Bir kısmı hapishanelere dolduruldu. Eğitim ve sağlık emekçilerine karşı kıyım politikası devam ediyor. Çalışma koşulları köle kamplarını andıracak şekilde ağırlaştırıldı. AKP ve MHP’yi desteklemedikleri düşünülen her kamu emekçisi işten atılma, sürgün ya da zindan tehdidiyle yüzyüze. Bütün bunlara rağmen, şimdi kamu emekçilerinden, ileride kendilerine karşı tamamen bir kıyıma dönüşecek bir politikaya destek isteniyor.

Erdoğan iktidarı döneminde 14 bin 307 kadın katledildi. Cinsiyet ayrımcılığı bizzat hükümet katlarından yapılan açıklamalarla teşvik edildi. Kapalı giyinen-açık giyinen kadınlar sınıflandırmasıyla kadınlar değil sadece bütün bir toplum içinde yaşam ve giyim tarzı bir ayrım belirleyeni olarak kullanıldı. Hakları için mücadeleye yöneldiler diye kadınlar polis zorbalığıyla susturulmaya çalışıldı. Yüzlercesi zindanlara atıldı. Çocuklar ölmesin diyen anneler bebekleriyle birlikte gözaltına alındı. Genç kızlar saçlarından sürüklenerek, elleri-kolları kırılarak sakat bırakıldılar. Bu işleri yapan polisler “görevlerini layıkıyla yerine getiren kahramanlar” olarak övgüye boğuldular ve aynı suçları işlemek üzere teşvik edildiler. Çocuk yaşta evliliklere yasal kılıf uyduruldu. Çocuk yaştaki kız ve erkeklere tecavüzler arttı. Suçluların çoğu serbest bırakıldılar. Şimdi kadınlardan “daha fazla özgür olacaksınız” diye oy isteniyor.

Erdoğan iktidarı döneminde gençlik yığınları sadece ideolojik-politik köleleştirme politikalarına hedef olmadılar. Bugünleri ve geleceklerini karartan eğitim ve iş politikalarıyla da yüzyüze bırakıldılar. Genç kuşaklardan on milyonlarca insan, bilimsel eğitim ve düşünüşten uzak ortaçağcıl hurafelerin hedefi haline getirildi. Üniversite eğitiminin düzeyi lise ve ortaokul derecesine dahi denk gelmeyecek şekilde düşürüldü. İşsizlik en çok bu kesimleri vurdu. Yüksek eğitim görmüş gençlerin yüzde 27’si işsiz durumda. Dinin toplumsal yaşamdaki etkisini artırma amaçlı gerici saldırının en dolaysız hedefi gençler oldular. Dini bezirganlığı redederek sorgulamaya yönelen gençler ihanetle suçlandılar. Şimdi onlardan, durumlarını daha da ağırlaştıracak, umutlarını kıracak ve geleceklerini karartacak bu politikaların devamı için destek isteniyor.

Erdoğan iktidarı döneminde, “çözüm” beklentisi yaratılarak Kürtlere yönelik baskı ve şiddetin dozu görülmemiş düzeye çıkarıldı. Roboski’de onlarca Kürt çocuğu ve genci havadan bombardımanla katledildi. Kürt kentleri yakılıp-yıkıldı. Cenazeler haftalar boyu yerde kaldı. Çocuğunun cesedini günler boyu buz dolabında saklamak zorunda bırakılanlar oldu. Vahşetin böylesi görülmemişti. Yıkıntı haline getirilmiş ilçe merkezlerine bayraklar dikilip askeri gövde gösterileriyle fetih marşları söylendi. Yetmedi, sınır ötesi fetih harekâtları düzenlenerek Cerablus ve Afrin’de olduğu üzere, kentler tümüyle zaptedildi. Yetmedi, bizzat Erdoğan’ın kendisi, üstelik yeni “seçim manifestosu”nda, daha da ötelere seferler düzenleneceğini ilan etti. Binlerce Kürdün öldürüldüğü övünülerek açıklanıyor. S. Demirtaş dahil binlerce Kürt politikacı zindanlarda bulunuyor. Şimdi, kentleri yıkılan ve binlercesi öldürülüp on binleri bulacak kalabalıklarıyla zindanlara doldurulan Kürtler’e “daha fazla özgür olacakları” söylenerek oy isteniyor.  (devam edecek)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...