04 Mayıs 2018 00:15

Laik, bilimsel, demokratik üniversite mücadelesi sürecek

Laik, bilimsel, demokratik üniversite mücadelesi sürecek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’nin en eski ve en büyük üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi başta olmak üzere Gazi Üniversitesi, İnönü Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi gibi, en tanınmış, az çok üniversite nosyonuna sahip olmuş üniversiteleri bölerek yeni 20 üniversite açılmasını öngören yasa tasarısı Mecliste görüşülüyor.

Bu, ”üniversiteleri bölme yasası”nın gündeme gelmesinden beri de İÜ başta olmak üzere başlıca üniversitelerde, “üniversite bileşenleri” (öğretim üyeleri, öğrenciler ve üniversite çalışanları) çeşitli eylemlerle üniversitelerinin bölünmesine karşı tepkilerini dile getiriyorlar.

ZİHNİYET İBRETLİK 

Üniversitelerden gelen bu tepkileri Cumhurbaşkanı ve Hükümet umursamıyor. Nitekim Cumhurbaşkanı bu tepkileri “ideolojik” olarak, hatta arkasında kimi karanlık güçlerin oluğunu ima ederek eleştiriyor.

“Yol yapıyoruz”, “Maden işleteceğiz”, “Baraj yapacağız” diyerek; “Evet bazı orman alanları yok ediliyor ama yok edilenin iki misli ağaç dikiyoruz” şeklinde kendisini savunan Hükümet ve AKP sözcüleri, ormanı ağaca indirgedikleri gibi, üniversiteyi de binalara, öğretim üyeleri ve öğrencilerin bir araya getirildiği mekanlara indirgemektedir. Bu yüzden de Hükümet, bir rektör atayıp, gerekli binaları sağlayıp, bir grup da öğretim üyesi ataması yaptığında üniversite kurduğunu sanmaktadır.

Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan üniversite sayısını üç beş kat artırmakla övünmektedir.

Oysa üniversite rektör, öğretim üyeleri, öğrencilerden ibaret bir mekandan çok fazlasıdır; bir deneyim, kültür, toplumun öteki kesimleriyle yıllar içinde oluşan bir ilişkiler bütünüdür.

Elbette bir ülkede yeni üniversiteler kurulabilir. Türkiye gibi nüfusu ve ihtiyaçları hızla artan bir ülkede bu daha da gereklidir. Ama, bu en başta üniversitenin kendisinin kuracağı bir şeydir. Yani hükümetler yasal düzenlemeleri yapar, mekanları oluşturabilir ama üniversiteyi ancak üniversite kurabilir. Geçmişte de az çok böyle olmuştur. Karadeniz Teknik Üniversitesi, uzun yıllar İTÜ; Gaziantep Üniversitesi de ODTÜ tarafından desteklenmiştir. Ama son yıllarda, “Ben yaptım oldu” mantığı üniversitelerde uygulanmış; üniversite kurma, siyasi ve ekonomik rant paylaşımın politikasının bir aletine dönüştürülmüştür.

“Böyle üniversite olmaz” diyenler de “üniversiteye karşı olan zihniyet sahipleri” olarak suçlanmıştır. 

ÜNİVERSİTE BÖLÜNMEYE NEDEN KARŞI?

Hükümetin üniversiteyle oynamasına ses çıkarmayan üniversite bileşenleri; sıra varolan üniversitelerin bölünmesine gelince seslerini yükseltmişlerdir.

Nitekim üniversite bileşenleri, üniversitelerin bölünmesinin, fiziki bir bölünme ötesinde sonuçları olacağına dikkat çekerek itirazlarını ortaya 
koymaktadırlar. 

Bu itirazlar başlıca üç noktada oluşmaktadır: 

1- Her şeyden önce üniversite bileşenleri, kararın üniversitenin dışında alınmasına karşı çıkıyorlar. Sorunun bu boyutunu TTB Merkez Konseyi Başkanı Raşit Tükel; “İstanbul Üniversitesi bölünerek tarihinden ve köklerinden koparılmak istenmektedir. Akademik ortamda ve üniversite kamuoyunda tartışılmadan, tamamen ben yaptım oldu anlayışı ile tepeden inme getirilen bu yasa tasarısı gerek üniversitemiz bileşenleri arasında gerekse de genel kamuoyunda büyük bir tepki uyandırmıştır.” diye ifade ederken, akademi dünyasının görüşlerini dile getirmiştir.

2- Üniversiteler bölünerek sadece fiziki-teknik bir bölünme yapılmıyor, üniversitedeki bilimsel çalışmalar, artırma ve geliştirme programları, proje üretme gibi pek çok faaliyetin de bölüneceği, bu alanlarda yapılan pek çok uzun vadeli anlaşmaların da geçersiz hale geleceği belirtiliyor.

3- Sadece araştırma geliştirme ile ilgili değil, öğrencilerin eğitimi ve sosyal-kültürel kazanımlarının da ortadan kaldırılacağı belirtiyor. Anadolu Üniversitesi öğrencileri: “Protokoller Anadolu Üniversitesi ile yapıldığından Erasmus, Mevlana, Farabi gibi değişim programlarından, özellikle laboratuvarlı bölümler, programın kazandırmayı hedeflediği çıktıları, alan dışı sosyal ve kültürel gereksinimlerinin karşılanması ve pek çok sosyal faaliyetin de olanaksız olacağı”nı belirtiyorlar.

Ancak Cumhurbaşkanı ve Hükümetinin, öğretim üyeleri, öğrenciler, üniversite çalışmalarının tepkilerini ve isteklerini umursadığını gösteren bir belirti yok.

ÜNİVERSİTEDE MÜCADELE DİNAMİKLERİ CANLI

Gelinen nokta bir başlangıç değil, üniversiteye yönelik; sorunları krize dönüştürerek kendi anlayışlarına uygun bir üniversite oluşturma operasyonunun bir aşamasıdır. 

16 yıllık iktidarı boyunca partizanca kadrolaşma, ‘FETÖ’ye karşı mücadele altında yapılan ihraçlar, YÖK’ün tümüyle partizanlaştırılması, Rektör atamaları, üniversitede bilimsel çalışmalarının baskı altına alınması gibi girişimlerle önemli ölçüde tahrip edilen üniversiteler, “Tam denetim sağlanması” için şimdi de bölünmek isteniyor.

Gelinen yerde üniversite camiası, öğretim üyesiyle, öğrenciyle, çalışanlarıyla üniversitelerin bölünerek “tek denetime” alınmasına karşı çıkmaktadır.

Üniversitenin bileşenlerinin, en azından bölünen üniversitelerin bileşenlerinin bir araya gelmesi, üniversitenin diğer birçok birikmiş olan sorunları etrafında da bir araya gelebileceklerini göstermektedir. Dahası, bu tepki, Hükümetin üniversitelere yönelik, eğitim-araştırma programıyla, yönetimiyle, öğretim üyeleriyle, öğrencisiyle zapturapt altına alma saldırılarına karşı ciddi bir birikim olduğunu göstermektedir. Özellikle baskı rejimlerinde tepkilerin ortaya çıkabilmesi için bir bahanenin pek çok şeyi bir arada gündeme getirdiği dikkate alındığında, ülkenin en büyük üniversitelerinde ortaya çıkan eylemli tepkilerin “bölünme” ötesinde laik, demokratik, bilimsel üniversite mücadelesi bakımından da önemli bir gösterge olarak görülmesi gerekir. Üniversiteyi sadece genel olarak denetimine almayı değil ama “arka bahçesi” yapmayı amaçlayan iktidarı hâlâ tedirgin eden de budur. 

Olanlar, üniversitede bugüne kadar pek bir araya gelmeyen kesimlerin de bir araya gelmesi, mücadelenin yeniden ayağa kalkmasının imkanları ve dayanaklarını göstermesi bakımından önemlidir.

Çünkü yasanın çıkmış olması mücadelenin bittiğini değil ama pek çok yönüyle devam etmesi gerektiğinin ifadesidir. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...