22 Nisan 2018 00:15

Unutulmuş birer birer eski erdemler

Unutulmuş birer birer eski erdemler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Günlük hayatta (özel isim hariç) cümle içinde kullanmadığımız ve milli eğitim müfredatında da artık pek rastlamadığımız bir kelimeden bahsedeceğim: Erdem.

Orhan Hançerlioğlu’nun “Erdem Açısından Düşünce Tarihi” kitabı Varlık Yayınları tarafından basıldığında yıl 1963’tü.

Yıllara, dönemlere ve felsefi akımlara göre erdemin evrelerini anlatır. Ne Kant ne Spinoza ne de Camus değişti, dolayısı ile güncelliğini hâlâ korumaktadır.

Açılışı bizden bir örnekle yapar, bizde erdem kelimesinin sözlük karşılığının nasıl değiştiğiyle.

Şemsettin Sami’nin Kaamus-u Türki’si der ki: Değer, kader, meziyet, hüner, marifet, ilim, irfan, iyi ahlak, ahlaki hassa, iffet, ismet, namus.
M. Bahaettin’in Yeni Türkçe Lügat’ı “İnsanda iyilik etmeye ve fenalıktan çekinmeye olan sabit ve müstekar istidat, meyil ve kabiliyet, doğruluk, değer, meziyet ve yüksek hasletler.”

Türk Dil Kurumu ise “Ahlakın övüldüğü iyilikçilik, merhamet, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk gibi vasıfların adı.”

Bu tanımlara tam da bulunduğumuz noktadan bakınca “Mevcut tanımı ile erdemli olmak muhalif bir duruştur” diyebilir miyiz?

Muktedirlere bakın, bu tanımın tam karşıtı söylemlerin hızlı yükselişidir.

Sadece geçtiğimiz haftadan örnekler vereceğim. 

Gencecik bir kadın, ataması yapılmayan bir öğretmen işsizlik sebebi ile hayatına son verdi.

Eski bakan Nabi Avci “İlgi çekmek için intihar ediyorlar” demişti birkaç yıl önce.

“Nereden baksan tutarsızlık nereden baksan ahmakça” diyordu bir parçasında Ahmet Kaya. 

İlgi neden çekilir? Çektiğin ilgiyi göremeyeceksen amaç nedir? Velev ki bu intihar Mazlum Doğan’ın kendini yakması gibi bir eylemdir o zaman yine de acilen hükümeti önlem almaya çağırmak gerekir. Nereden baksan akla, vicdana, mantığa sığmaz bir açıklama.

AKP Esenler Gençlik Kolları Yönetim Kurulu Üyesi Şeyma Korkmaz: “Allah korkusu olan intihar etmiyor demek ki ateistmiş, gittiği yer cehennem, üstelik bir CHP oyu daha azaldı” dedi.

Bir kadın, aynı yaşlarda bir başka kadının ölümünden, onu tanımadan, hiçbir empati yapmadan, iyilikten zerre nasip almadan mutluluk biçiyordu kendine.

Diyanet İşleri Başkanı “deizm sapıklıktır” açıklaması yaptı. Bir başkasının Tanrı’yı algılayışına dedi bunu. Dünyadaki tüm Hinduları, Budistleri, ateistleri ve hatta Mevlana’yı, Yunus Emre’yi içine alan bir sözle, dünyayı belki de 3 milyardan fazla sapıkla paylaştığımıza dair bir açıklama olduğunu düşünmüş müydü?

“Kol kırılır yen içinde kalır, amaç uğruna her yol mübahtır, zafere götürecekse çelişmek de yalan da çalıp çırpmak da hak yemek de insana kıymak da caizdir, benim gibi düşünmeyen herkes sapıktır, ziyandır, hedeftir” yeni dönemin kazanan söylemleri oldu.

Utanma duygusu ortadan kalktı. İstifa, onur kelimesinin tedavülden kalkan eski bir alt başlığı.

İşin acısı, doğruculuğun kazanamayacağı bir yerdeyiz.

Yalanın İcadı diye bir film var. Tarihte ilk yalan söyleyen insanı hicvediyor. İlk yalanın ve peşi sıra gelen birkaç yüz tanenin ne kolay kapılar açıp hayatı zenginleştirdiğini ve sonra nasıl yönetilemez hale geldiğini.

Biz o filmin sonlarına yakınız.

Son yılların kazananı biattı. Hasan Sabbah’ın fedaileri gibi, şol cennetin ırmakları değil de arsaları, dolarları rüyasına, at deyince attılar kendilerini yalanın surlarından, haysiyet kayaları üzerine. Hem de her sektörden. Neresi işaret edilirse o işe girdiler, inşaat, gazete, enerji, ithalat, ihracat, peyzaj hiç fark etmedi. Kazanacağını bildiği için bir kişi de “ben bu işten ne anlarım” demedi. Anlamayanların yaptığı işten de kimseye fayda gelmedi.

Gergin yüzleri ile bir albüm tanıtımının önsözü gibi, olmayan hakları ve özgürlükleri övdüler. Sıraya girdiler fotoğraf çektirmek için, en önde görünmek için birbirlerini dirseklediler, itiştiler. Güç kazanır, erdem nedir ki dediler. Hafızasızlığımıza güvendiler.

Vatandaşlık dersinin bir konusuydu erdem, itibarın olmazsa olmazıydı. Silindi gitti gündemimizden.

Şimdi seçim geliyor. 6 ay önce azar kıyametle erken yapılmasının söz konusu bile olmayacağı ayarı verilen seçim, beklenenden de erken geliyor.
Bitkinler var, bir daha uğraşamamcılar, ne halleri varsa görsüncüler, oy saymaktan gına geldiciler, bu muhalefetle sonumuz belliciler, boykotçular.

Herkese tek tek sormak isterim, pes edecek kadar ne yaptınız? Ahmet Şık’tan uzun içeride yatıp, çıkar çıkmaz haber dosyası mı hazırladınız? Siz de evlat kaybettiniz mi özgürlük adına? Kaç cenaze kaldırdınız? Kaçınızın pasaportu, işi, emeklilik hakkı, geçmiş onlarca yıllık emeği gitti haksız yere? Yüksel’de 529 gündür direnenlerden misiniz? Hangi partide görev alıp, beğenmediklerinizi içeriden dönüştüremeye çalıştınız? Ne hali varsa görecek olan sonunda hepimiziz farkında mıyız?

Yılda bir seçim çalışmasına katılmakla, 1 günlük müşahitlikle, 1 gece oy saymakla mı pes edeceksiniz? Bunca sorun görüyor ve hiç kimseyi de beğenmiyorsan, şimdiye kadar aktif siyasete hiç girmediysen, dönüştürmeye çabalamadığın için kabahatin bir kısmı da sende diyebilir miyiz kardeşim?

Kaçıncı işsiz canına kıydı, kaç bin insan mesnetsiz içeride, sizin gelemediğiniz zor, oy kullanmak mı?

Vicdan da erdeme dahil.

Bu seçim sıradan değil, parlamenter seçim ve başkanlık arası sırat köprüsündeyiz.

Seçime girecek her muhalefet adayının “parlamenter sistemi geri getirmek adına bir emaneti devraldığını” haykırmasını dilerim, temel koşul budur.

Kampanya mesajı gerekirse “köprüyü geçene kadar” olsun, icabında “hatasız kul olmaz yeter ki demokrasiye inansın” olsun.

Demokrasiye sahip çıkabileceğimiz son şansta evde uzanıp mehmehmeh diye tavana mı bakacaksınız?

Şu an içerideki insanlarla gün gelip karşılaşırsanız, yüzüne bakıp, “bir ihtimal daha vardı ama benim mecalim ve inancım yoktu, uğraşamadım” diyebilecek misiniz?

Demirtaş diyor ki içeriden “Karamsarlığa, korkuya, yılgınlığa yer açmayın yüreğinizde.”

İçeriden diyor altını çizeyim, bu da mı gol değil?

Ben diyeyim kampanyanın adı “tek prensibim kaldı o da parlamenter sistem” olsun.

Zira neredeyse tek derdimiz odur bu seçimde. 

Adayların hiçbiri hayalimizdeki gibi olmayacak, tabuları, egoları bir kenara koyacağız. En doğrunun peşine düşüp gerçekliğimizi kaybettik. O doğrunun değil kurtuluşun peşine düşeceğiz çünkü son şansımız.

Gerekirse oy kabininde kusacağız ama o sandıktan eksik de olsa demokrasiyi korumak adına bir adım, bir umut çıksın diye evet elimizden geleni bir kez daha yapacağız.

Muhalefetten ortaya atılacak her aday ismi, unutmayalım ki bu süreçte bir cesaretin örneği. Alamut’ta sunulan şerbeti içmeyen herkesin algısı, içene göre daha açıktır. Bu erken seçim telaşının karşılığı bu vazgeçiş bu miskinlik olmamalı. Varsa bir panik, yanıtı Halep oradaysa arşın burada demek olmalı.

Vicdan, sebat ve inat sözlükte erdemin karşısına eklenmesi gereken sözcüklerdir.

Bir gün torunlara eski resimleri gösterip tarihi anlatırken, “peki o sırada sen ne yapıyordun?” dediklerinde, yüzünüz önünüze düşmesin diye, bunca sene erdemli geldik, havluyu ilk atan biz olmayalım diye, bu işi yapacağız. Yine, yeniden, eskisinden de hırslı. Can havli ile.

Tek prensibimiz parlamenter sistem, insan haklarına ve demokrasiye inanmak büyük bir erdem.

Bu pazar bir memlekete karşılıksız verdiğiniz en büyük emeği düşünün, ömrümüzden 60 gün ve bir oy daha vermişiz çok mu?

Şimdiden ikna çalışmalarında dökeceğiniz dile, sandık başındaki dikkatinize, müşahitliğinize, elinize, emeğinize sağlık.

İyi pazarlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...