‘Erken Seçim’ kesmedi ‘Baskın Seçim’ kararı alındı!
Fotoğraf: Envato
MHP Genel Başkanı Bahçeli “26 Ağustos’ta erken seçim” demişti. Erdoğan ise “24 Haziran’da baskın seçim” dedi.
Dün Saray’da saat 13.30’da Bahçeli ile yarım saatlik bir görüşme yapan Erdoğan, saat 16.00’ya doğru görüşmenin sonucunu açıkladı ve sözlerine Bahçeli’ye övgüler yağdırarak başladı.
Erdoğan “baskın seçim”in gerekçesi olarak; “Türkiye’nin iç ve dış gündeminin yoğunluğunu” ve “erken seçim tartışmalarının yaratacağı belirsizliğin yol açacağı sorunları” öne sürdü ve “bu belirsizliği ortadan kaldırmak için erken seçim kararı alındığı”nı söyledi.
Hiç kuşkusuz ki, devletin bütün imkanlarını elinde tutan AKP-MHP ittifakı, pek çok bakımdan muhalefetten daha hazır olduğu için, -dahası muhalefetin henüz bir adayı bile ortada yokken- alınan ortak seçim kararı, muhalefet için bir “baskın seçim” kararı olmuştur.
Böylece; Bahçeli’nin “erken seçim” isteğini en azından Erdoğan ve yakın çevresiyle koordineli olarak yapılandırdığı da ortaya çıktı. Çünkü böyle önemli bir seçimin sadece erkene alınması değil tarihinin bile yarım saatlik bir görüşme ile belirlendiğini söylemek herhalde inandırıcı olmaz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “baskın seçim” açıklamasından sonra; CHP, İYİ Parti ve HDP’den yapılan açıklamalar seçimlerin öne alınmasının “iyi olduğu” yönünde.
CHP sözcüleri, “Biz zaten dün açıkladık; hodri meydan dedik, bugün de hodri meydan diyoruz” derken, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener de, “seçime hazır” olduklarını, 100 bin imza ile de kendisinin cumhurbaşkanlığına aday olacağını açıkladı.
HDP ise seçim kararını, “Bu baskın seçim kararıdır. Yürütemedikleri için seçime gidiyorlar” diyerek karşıladı.
Bugünden itibaren seçime 65 gün var. Ve bu süre içinde bir yandan Yüksek Seçim Kurulu hazırlıklarını yaparken öte yandan da Meclis’in uyum yasalarını çıkarması için bir çalışma yapması gerekecektir. Bu da bir yandan “seçim güvenliği” tartışmalarını gündeme getirirken öte yandan uyum yasalarının oldu bittiye getirildiği bir süreç olarak işletilecektir.
Kuşkusuz ki yasal bakımından pek fazla bir sorun olmasa da böylesi bir “baskın seçimin” siyasi ahlak bakımından çok tartışılır olduğu da ortadadır.
Çünkü böylece “baskın seçim”;
-“Seçim güvenliği” tartışmalarının had safhada olduğu, kamuoyunda AKP’nin “adil bir seçim yapmayacağı” endişelerinin çok yüksek olduğu ve YSK’nın “seçim sıkışıklığı” içinde seçim sonuçlarına müdahale imkanlarının daha fazla olacağı bir seçim olacaktır.
-Seçimden önce çıkarılması gereken 2000’den fazla yasada değişiklik yapacak “uyum yasalarının” çıkarılmasının da seçim hay huyu içinde oldu bittiye getirilmesi sonuçlarına yol açacaktır.
-Meclis OHAL’i üç ay daha uzattığına göre; seçimi OHAL koşullarında yapılır hale getirecektir.
Bahçeli’nin önceki gün, “erken seçim” çağrısına gerekçe yaptığı nedenler de çok ilginçtir.
Bahçeli, parti grubunda yaptığı konuşmada; “Türkiye’nin 3 Kasım 2019’a kadar dayanması mümkün değildir. 3 Kasım 2019’a kadar ulaşmak her dakika zorlaşmaktadır... Ülkemizin Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçmesi acil bir hal almıştır. 31 Mart Mahalli İdareler Seçimi’nden sonra neyle muhatap kalacağı belli değildir. Mahalli idareler seçimlerindeki kutuplaşmaların 3 Kasım’a nasıl yansıyacağı az çok malumunuzdur. Bu riski kaynağında kesmek başlıca amacımızdır...” diyerek bir “felaket tablosu” çizmiş, adeta “Ya erken seçim ya ölüm” demiştir.
İşin daha ilginci, ülkeyi 16 yıldır yöneten AKP lideri de “baskın seçim” kararı için Bahçeli’nin gerekçelerine sarılmıştır.
Eğer bugün ülke Bahçeli’nin tarif ettiği “uçurumun kenarına gelmişse”, bunun baş sorumlusu ülkeyi 16 yıl boyunca yönetenlerdir.
Şimdi bu iktidar “baskın bir seçim”le, iktidarını “sürekli hale getirmeyi” amaçlamaktadır. Ancak burada, “Türkiye’nin halkları buna izin verecek midir?” sorusunun da yanıtı önemlidir.
Bu sorunun yanıtının, “vermeyecektir” olması için yapılacak şey, seçimi kazanmak içen gerekeni yapmaktadır.
Eğer bugün “tek adam tek parti rejimine karşıyım” diyen güçler bu seçimde ortak bir davranış gösterip ortak bir tutum almayı başarırlarsa, Bahçeli-Erdoğan ittifakının hevesi kursağında kalabilir. Kalmalıdır da!
- Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı’nda ‘seçimi götürmek’ için her yol mübahsa! 19 Mart 2024 05:00
- İçinde Gazze olan sorular bile yasaklanırken NATO’ya ve AB’ye selam ne anlama geliyor? 16 Mart 2024 05:05
- İşçi gazetesi, sınıflar mücadelesinin en ön cephesindedir 13 Mart 2024 05:15
- İktidar ‘İstanbul’u alma’, muhalefet yurttaşın ‘stratejik oy’ kullanması peşinde! 09 Mart 2024 05:15
- Partisini motive edemeyen Destici, sorununu ‘Ebu Bevval’ olmakla mı aşmaya çalışıyor? 17 Ocak 2024 04:11
- Tüm emek güçleri için ‘haydi mücadeleye’ dönemi! 14 Ocak 2024 04:55
- Erdoğan, Murat Kurum’u neden İBB’nin adayı yaptı? 10 Ocak 2024 05:00
- İş yerleri kaynıyor; mevsim kış ama havada ‘işçi baharı’ kokusu var! 07 Ocak 2024 04:58
- Lübnan ve İran’daki saldırılar İsrail-Filistin Savaşı’nda neye işaret ediyor? 05 Ocak 2024 04:57
- 2024’ü halklar için daha iyi bir yıl yapmak amacıyla haydi mücadeleye! 01 Ocak 2024 04:35
- Asgari ücretin itibarsızlaştırılarak kaldırılması tartışmaya açılmak isteniyor 29 Aralık 2023 05:00
- Özak tekstil işçilerinin direnişi ile dayanışma ihtiyacı daha da artmıştır! 24 Aralık 2023 04:26