19 Nisan 2018 00:15

Bombardımandan ötesi!

Bombardımandan ötesi!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Suriye’ye karşı girişilen savaş, başından beri Amerikan emperyalizmi ve işbirlikçilerinin Rusya ve İran’a karşı giriştiği askeri-mali harekâtın ‘zayıf halka‘ vuruşu olarak gelişti. ABD, Suriye yönetiminin düşürülmesi için planlama ve uygulamaya bölgedeki işbirlikçileriyle birlikte girişti. ABD-Türkiye ilişkilerinde baş gösteren pürüzlerin başlıca nedeni ise, önce Irak ve sonra Suriye askeri operasyonları devam ediyorken, Kürtlerin “sahada bir güç olduklarını gösterme“leriyle ABD’nin harekât alanına giriş yapmalarıydı. Kürtlerin “bir ulus olarak varız, baskı ve ezilmeyi reddediyoruz ve ulusal haklarımıza sahip olmak istiyoruz“ tutumuyla savaş sahasında yer alışları hem bölge güçleri arası ilişkilerde hem de emperyalistlerin Türkiye başta olmak üzere Kürt sorunuyla muhatap bölge ülkeleriyle ilişkilerinde yeni sorunların ortaya çıkması demekti. Bu karmaşık, gergin ve çatışmalı süreç, “Üçlü emperyalist itifak“ın Suriye’ye yönelik yeni bombardımanıyla daha da karmaşık ve daha tehlikeli bir hal aldı. 

Rusya’ya karşı kuşatmada İngiliz politikasının etrikacı karakteriyle önemli bir tuttu. “Ajan krizi“, ambargo ve suçlayıcı yoğun propagandayla birlikte Suriye üzerinden sürdürülen  bölümlü ‘sıcak savaş’ın genişleyecek şekilde kızıştırılması için  caba gösterildi.  Suriye’ye karşı girişilen yeni bombardıman sadece Batılı büyük emperyalist güçlerin yeni bir gözdağı gösterisi olmadı; 1980’lerden buyana giderek daha fazla saldırganlaşan ABD emperyalizminin hegemonya ve etki alanları için, keyfi ve sahte gerekçeler yaratarak, provokasyon ve şantajlara baş vurarak halklara karşı katliamcı politikalar uygulamaktan kaçınmayan vahşi bir güç olduğunu da yeniden gösterdi. 

Batılı emperyalistler, Suriye’ye yönelik bombardıman için “gerekçe“ yaratmada zorlanmadılar. Sahada işbirlikçi gurka çeteleri, yakında Suriye’nin düşürülüp “yeni Osmanlıcı Türk İslam Devleti“ ne katılması için başından beri provokasyon politikasıyla alan fethine soyunan bir bölge gücü, ve yanıbaşında, emperyalist gericiliğin korumasında Arap halklarına karşı işgal politikaları uygulayan uluslararası casusluk ve korsanlık sicilli bir devlet varken, bu hiç de zor olmadı. Bu ilk “deneme“ de değildi; daha önce de gerekçe yaratılarak Beşşar Esad yönetimine karşı, tekbirler eşliğinde “baş kesip kalp yiyen“ vahşi terör örgütlerini güçlendirmek üzere bombalama eylemleri gerçekleştirilmişti. “Kimyasal silah kullanıldı“ senaryosu yazılırken, düzmece kanıtların ‘sosyal medya’da dolaşan uydurma haberlerden oluşturulması, uluslararası anlaşmaların açıktan çiğnenmesi, Trump-May ve Macron yönetimlerinin içerideki sıkışmışlıklarını, uzaklardaki düşman üzerinden hafifletme girişimlerinin de bir yolu olarak füzeler alelacele ateşlendi.  

ABD yönetimi, İngiliz ve Fransız emperyalistleriyle birlikte, “üçlü ortak saldırı“yı, “dünyaya yön veren küresel gücünün göstergesi“ olarak görüp-gösterirken, gelişmelerin işaret ettiği, on milyonlarca insanın katledilmesi pahasına sömürgeci deneyim edinmiş emperyalistlerin dünyayı yeni ve daha büyük tehlikelere doğru sürüklemekte olduklarıydı. 

Buna rağmen ama bu son bombardıman, Türkiye, Suudi Arabistan, İsrail gibi “stratejik“ ve müzmin işbirlikçileri sevince boğabildi. Üçlü saldırı grubu, füzelerinin “aklı“ ve etkisini prova ederken, emperyalistlerle ilişkilerinde ikiyüzlü bağırıp çağırmalarına karşın onların “yüzü suyu hürmetine yaşadıklarına“ iman eden Türkiye’deki işbirlikçileri, bu bombardımanı bölgeye yönelik emellerini gerçekleştirme umutlarını yeşertecek “başlangıçtaki ittifakı yeniden doğuracak olanak“ olarak gördüler. Boşuna “niye daha önce saldırmadınız?“, “İyi yaptınız ama bu kadarı yeterli değil, dahasını isteriz!“ mealinde sözler edilmedi. 

Türkiye’yi yönetenler, ABD ile ilişkilerinde oluşan prüzlerin aşılması olasılığının yeniden güç kazandıgını düşündüler. Suriye yönetimiyle birlikte İran ve Rusya’nın zayıflatılması muhalif etiketli işbirlikçi çetelere daha fazla alan açılmasını olanaklı kılacak, bu da bölgeye yönelik yayılmacı emelleri için yeni kapıların açılmasını sağlayacak; Amerikan emperyalizmiyle ilişkilerin “arzu edildiği üzere düzelmesi“yle Kürt “tehdidi“nin bertaraf edilmesi de mümkün hale gelecekti! 

Ne de olsa, Türkiye’nin “modern cumhuriyet tarihi“ boyunca Batılı emperyalist kapitalist devletlerle girdiği ilişkiler, ABD ile kronik işbirliği ve on yıllar boyunca Amerikan taşeronluğu yapması, NATO üyeliği ve ordusunun NATO ordusu olması gibi ilişkilere dayalı zemin yerli yerindeydi. “Eyyy ABD, Kürtleri hak mahrumu yapmamda benimle birlikte olman kaydıyla seninle birlikte daha çok işler yapmaya adayım!” nakaratı, yüksek frekanstan bir kez daha duyuruldu. ABD’nin Kürtlerle kurduğu “IŞİD karşıtı işbirliği“nin sona erdirilmesi istemi karşılık bulduğunda, “stratejik“ ve müzmin işbirlikçiler, Putin Rusyasına “nanik yapmak“tan kaçınmayacaklardır. Arada, ABD ve “Batı“nın “Türk ve İslam Dünyası’na karşı yeni bir İsrail kurma“ya çalıştığı vızıltısıyla Pentagon’un bölgedeki askeri faaliyetlerine işaret edenler olmasına rağmen, ABD ile çalışmanın önemine iman edenlerin son bombardımanı heyecanla karşılamaları, işbirliği isterikliklerini kanıtlamış oldu.  

Yeni olmayan, ancak eklenen yeni gelişmelerle daha da tehlikeli hale gelen, büyük güçler arası pazar ve etki alanları kavgasının daha da sertleşerek bölge halkları başta olmak üzere dünya halklarını daha büyük tehlikelerle yüz yüze getirmesidir. Bölgeden asker çekip çekmemesinden bağımsız olarak ABD’nin ve diğer emperyalistlerin Ortadoğu’dan çekilmeyecekleri; enerji kaynakları, pazar ve toprak kavgasından vazgeçmeyecekleri; ve aralırındaki ilişkilerin gerginleşmesiyle birlikte giderek artan şekilde yeni çatışma ve savaşlara doğru yol alındığı açıktır. Bu da, ABD’nin bölgede daha saldırgan bir politika izleyeceğini işaret eder. O ve diğer “ortakları“, kimi kullanabilir, hangi güçten daha fazla yararlanabilirlerse “ondan yana“ tutum alacaklardır. Ancak, emperaylistlerin tutumu kimden yana olursa olsun, halklar yararına olmayacaktır. Emperyalistler arası ilişkilerde gerginlik ve sertlik politikalarının yoğunlaşmasının yükünü her zaman halklar çekmiştir. Dünya ve bölgemiz halklarının emperyalistler arası çatışma ve savaşlarda büyük kıyımlara uğradığı biliniyor. Savaş sanayi güç kazanırken, yakılıp-yıkılan halkların birikimi ve kitlesel olarak katledilenler emekçiler olmaktadır. Bir yeni büyük savaşın kapıya dayanıp dayanmadığını tartışmak değil, gelişmelerin bütün bölge halklarını daha buyük sorunlarla yüzyüze getirecek, daha ağır saldırılarla karşılaşmalarına yol açacak yönde olduğunu bilerek, emperyalistlerle işbirlikçilerinin saldırgan ve savaşçı politikalarına karşı direnişi büyütmek önem kazanmıştır. ABD başta olmak üzere emperyalist güçler, halkların mücadelesiyle püskürtülmedikleri sürece Ortadoğu-Kuzey Afrika gibi bölgeler başta olmak üzere enerji, doğal gaz, toprak ve su kaynaklarının bulunduğu alanlar üzerinde denetim kurma politikasından vazgeçmeyecek; bulundukları alanları da mücadele ya da kendi aralarındaki rekabet sonucu olmadıkça terketmeyeceklerdir. Bugün önemi daha da artımış olarak öne çıkan gerekliliklerden biri de emperaylistlerle işbirlikçilerinin bölgemizdeki saldırgan ve yayılmacı stratejilerine karşı mücüdeleyi yükseltmektir. Emperyalistlere ve işbirlikçilerine güvenenleri bekleyen ise sadece büyük hüsranlar değil, kıyımlardır da. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...