18 Nisan 2018 00:15

‘OHAL’siz Demokrasi’ gerçekten isteniyorsa...

‘OHAL’siz Demokrasi’ gerçekten isteniyorsa...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere 81 ilde, CHP’nin çağrısıyla “oturma eylemi” yapıldı. Eyleme katılanlar, “OHAL’siz demokrasi istiyoruz” pankartları ve “OHAL’e hayır” sloganlarıyla alanlara çıktılar.

Bitlis’te, “oturma eylemi” Valilik tarafından yasaklandığı için eylem yapılamadı ama geri kalan illerde, eylemler oldukça geniş katılımlarla yapıldı. İstanbul’da ise “Taksim yasağı” vardı. Bu yüzden oturma eylemi İstiklal Caddesi’nde yapılabildi!  

Eylemler medya tarafından “CHP’lilerin katıldığı eylemler” olarak sunuldu. Ne var ki eylem çağrısını CHP yapmış olmakla birlikte, ilerici demokrat çevreler ve “OHAL’in kaldırılması” talebini savunan, herhangi bir örgüte üye olmayan pek çok insan da bu eylemlere katıldı. 

Kuşkusuz ki; Türkiye halklarının büyük bir bölümünün, hatta AKP içinde bile OHAL’den hoşnutsuz olanların her geçen gün arttığı gerçeği dikkate alındığında, böyle bir eylem çok daha kalabalık; çok daha etkili ve çok daha örgütlü olabilirdi. Ama CHP yönetimi yığınları meydanlara çağırmakla birlikte; her çevrenin katılması, hatta kendi üyelerinin katılımının örgütlenmesi konusunda bile çekimser davranıyor.

Kuşkusuz bunun CHP yönetiminin kendisi için “nedenleri” olabilir. Ama, zaman o “nedenlerle” yürüme (Daha doğrusu yürüyememe) zamanı değil.

Tersine zaman;

- Yığınların sokağa çıkma, talepleri etrafında birleşme ve bu talepleri ortak bir biçimde ifade etme;

- Günlük kaygıları bir yana iterek yığınları cesaretle sokağa çıkmak için cesaretlendirme zamanıdır.

8 Mart, 21 Mart’ta alanları dolduran yığınlar, baskı ve şiddet karşısında insanların sinmediği, tersine taleplerini savunmada kararlı olduğunu gösterdiler.

Öte yandan OHAL’in kaldırılması talebi de yaygınlaşıyor. Afrin operasyonu üstünden yığınların “Vatan hainliği mi savaşa evet mi” çizgine itilmesi baskısı da etkisini hızlı bir biçimde yitiriyor. Öte yandan Suriye’nin ABD, İngiltere ve Fransa tarafından bombalanmasına Erdoğan-AKP yönetiminin verdiği destek, Hükümetin “savaş politikalarına” neden “bağımlı” hale geldiğinin anlaşılmasını kolaylaştıran bir gelişme oldu.
Sonuçta, CHP’nin sadece “Herkes katılsın” dediği ama ötesinde kendi çevresini katma konusunda bile bir inisiyatif almadığı koşullarda, azımsanmayacak bir kitle 81 ilde alanlara çıktı. 

AKP de en çok insanların sokağa çıkmasından, taleplerini haykırırken birleşip kitleselleşmesinden çekiniyor.

Çünkü AKP’nin en kolay başa çıkacağı muhalefet tarzı; Kılıçdaroğlu ve CHP sözcülerinin Cumhurbaşkanı ve öteki AKP sözcülerinin söylediklerine yüksek sesle yanıt verme, Hükümetin uygulamalarını eleştirme ve “Bize oy verip iktidara getirirseniz, şunları, şunları iki yılda, üç yılda yapacağız” gibi afaki vaatlerle yapılan muhalefet tarzıdır. Hele de medya büyük ölçüde iktidarın elinde olduğu ve kendi seslerinin daha yüksek çıkacağından emin oldukları için AKP, partiler arasındaki ağız kavgasını siyasetin aslıymış gibi göstermeye ve gündemi de bu ağız kavasıyla bloke etmeye çalışıyor. 

Nitekim Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın, insanların sadece kendi talepleri için sokağa çıkıp oturma eylemi yapmasını, “Terör örgütünün silahsız eylem tarzı” kategorisine sokması da AKP’nin yığınların sokağa çıkmasından nasıl çekindiğinin ifadesidir.
AKP Sözcüsü Mahir Ünal’ın CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun “tutuklu vekiller” için “rehin vekiller” demesi üstünden CHP’yi yeniden tarif etmesi de bu yaklaşımın başka bir tezahürüdür. CHP’li vekillerin Demirtaş’ı ziyaret etmesini “Terör örgütü başkanını ziyaret” gibi gösteren bu anlayış, kitleleri sokağa çağıran CHP’yi sindirmenin; yanı sıra, CHP’yi Mecliste kavga gürültüye, medya üstünden yeniden ağız kavgasına çekme gayretidir.

Çünkü biliyorlar ki eğer yığınlar talepleriyle sokağa çıkar, kendileri doğrudan haklarını ve özgürlüklerin savunmaya kalkarlarsa ezberler bozulacak, siyaset alanı doğrudan kitlelerin müdahale ettiği gerçek bir siyaset alanına dönüşecektir.

Yığınlardan oy alıp onların sahibi gibi davranmaya alışmış hangi siyaset erbabı bundan korkmaz ki?

- “OHAL’siz demokrasi” gerçekten isteniyorsa,

- “Tek parti tek adam rejimi”nin önü gerçekten kesilmek isteniyorsa,

- Barış ve demokrasi gerçekten isteniyorsa;

Bunun tek yolu, yığınların hakları ve özgürlükleri için sokağa çıkması, caddeleri, meydanları birer “siyaset alanı”na çevirmeleridir. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...